Ankara Valiliği'nin LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans, İnterseks) derneklerin sinema, tiyatro, panel, söyleşi ve sergi gibi etkinliklerinin tamamını süresiz yasaklamasının ardından, KAOS GL ve Pembe Hayat Derneği kararın iptali ve yürütmenin durdurulması talebiyle dava açtı.
Ankara Valiliğinin kararının gerekçesi, söz konusu etkinliklerin, "genel sağlığın ve ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürebilmesi"ydi.
Valilik, BBC Türkçe'nin kararın gerekçelerine dair sorularını yanıtsız bıraktı.
BBC Türkçe'ye konuşan LGBTİ dernek temsilcileri ise kararın subjektif değerlendirmeler içerdiğini söylüyor ve ilgili kanunların kapsamını aşan hükümlere varılarak Anayasa'da tanımlanmış hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği olduğunu ifade ediyor.
Almanya Büyükelçiliği işbirliği ile yasaklanan LGBT Film Günleri'ni düzenleyen Pembe Hayat Derneği'nden Avukat Emrah Şahin de, karar ile "LGBTİ bireylerin örgütlenme özgürlüğü, düşünce ve ifade hürriyetlerinin hedef alındığını" düşünüyor:
"Ankara Valiliği'nin bu kararı hukuki dayanaktan tamamen yoksundur. İdari bir işlemin açık ve belirli olması gerekir. Fakat yasak kararındaki 'LGBTİ_LGBTT vb.' ve 'sinema, sinevizyon, tiyatro, panel, söyleşi, sergi vb. Etkinlikler' ibarelerinde yer alan 'vb' ifadesiyle hangi benzerlik şartı aranıyor belli değil."
"Bu belirsizlik de aslında idarenin 'LGBTİ Savunuculuk' faaliyetlerini hedef aldığını ortaya koyuyor. Yasak kararının idari ve hukuki değil, politik bir karar olduğu düşüncesi buradan kaynaklanmaktadır. Asıl soru, bu politik görüş belli kamu görevlilerinin bakış açılarından mı kaynaklanıyor yoksa bir devlet politikası olarak mı ortaya çıkıyor?"
Ankara Valiliği'nin yasağı ardından LGBT Film Günleri İstanbul Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından da yasaklandı. Ankara'da süresiz olarak tüm LGBT etkinlikleri kapsayan yasak, İstanbul-Beyoğlu'nda ise sadece Alman LGBT Film Günleri'ni kapsadı.
Pembe Hayat Derneği'nden Avukat Emrah Şahin, yasaklar için gösterilen gerekçelerin toplumun gerçeklerini yansıtmadığını söylüyor:
"Ankara Valiliği'nin ve Beyoğlu Kaymakamlığı'nın kararlarına mesnet 'toplum tepkisi' gerekçesinin haklılığına inanmıyorum. LGBTİ alanında çalışan örgütlerin faaliyetleri bugüne kadar gerçek anlamda 'toplumun tepkisi' ile hiç karşılaşmadı. Bu gerekçeyi gösteren kurumlar ve başındaki idareciler, bizim toplumumuzu çok iyi tanımıyorlar."
"Bugün LGBTİ örgütlerin faaliyetlerine tehditler ve hakaretler yağdıranlar, toplumun çok az sayıdaki yozlaşmış kesiminin parçaları ve radikal örgütlerle bağlantısı olan gruplardır. Bu radikal grupların hassasiyetleri gözetilerek getirilen herhangi bir yasaklama kararı bu toplumun tamamına yapılmış büyük bir haksızlık ve telafi edilmesi gereken büyük bir hatadır."
KAOS GL Derneği'nden Avukat Kerem Dikmen ise Ankara'da yasağın "süresiz" oluşuna değiniyor:
"Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu, OHAL Kanunu ve İl İdaresi Kanunu'nu somut yasaklama ile ilişkilendirmek mümkün değil çünkü bu kanunlarda dahi yasaklamaya dair süreler var. Yani aslında OHAL kanununda dahi Valiliklere verilmeyen bir yetkinin, Valilik tarafından kullanılmaya çalışıldığını görüyoruz."
Dikmen, bu faaliyetlerin yasaklanmasının, bizzat LGBT derneklerini de fiilen yasaklamak anlamına geldiğini söylüyor:
"Derneğin faaliyetleri, tek tek etkinliklerin bütününden oluşmaktadır. Çatısı, kapısı, duvarı olmayan bir ev ne kadar evse, Valilik kararında belirtilen etkinlikleri yasaklanan bir dernek de o kadar dernektir. Bu yönüyle kararın verdiği mesaj yoruma yer bırakmıyor, 'Dernek olarak var olun, ancak elinizi mağdurlara ya da aktivistlere uzatmayın, burnunuzu da dernek binalarınızın dışına çıkarmayın' diyor."
"Falanca etnik kimliğe sahip olanlar sergi açamaz, filanca dini kimliğe sahip olanlar tiyatro gösterimi yapamaz dendiğinde bu ne anlama geliyorsa, LGBTİ dernekler etkinlik yapamaz dendiğinde de bu aynı anlama gelir. Anayasada cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği üzerinden bir hak tarifi var mı ki, Valilik dernek etkinliğini bu kimlikler üzerinden yasaklama yetkisini kendisinde görsün?"
Etkinlikten birkaç gün önce bazı sosyal medya kullanıcıları Twitter'da #LGBTfilmgünleriiptaledilsin ve #İstiklalimizeKaraLeke hashtagleriyle LGBT Film Günleri'nin yasaklanması talep etti.
İnsani Yardım Vakfı (İHH) ve Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu ise 11 Kasım'da yaptığı basın açıklamasıyla, Alman LGBT Film Günleri'ne karşı 'tüm Müslümanları duyarlı olmaya' davet etti:
"Alman Büyükelçiliğinin desteğiyle Ankara'da 16-17 Kasım günlerinde Alman LGBTİ film festivali ahlaksızlığı altında LGBTİ film gösterimi yapılacak. Toplumların ciddi anlamda çekincelerinin olduğu bu yasal fuhşiyat genel ahlakımızın temellerine dinamit döşemektedir."
"Bir kez daha toplumumuzun inanç ve ahlak köklerine kibrit suyu dökülmeye çalışılıyor. Anadolu topraklarının Müslüman beldesi olduğunu unutanlar, bu topraklar üzerinde yaşayan Müslümanların ahlakına en aykırı hareketlerden biri olan LGBTİ ahlaksızlığını bir kez daha fütursuzca karşımıza dikmek ve toplumumuza benimsetmeye çalışmaktadırlar."
KAOS GL Derneği Medya Koordinatörü Yıldız Tar, Ankara Valiliği'nin tüm etkinlikleri yasaklamasına varan süreci, son üç yıldır karşılaştıkları diğer örneklerle anlatıyor:
"Son dönemde üzerimizdeki baskının arttığını hayatın her alanında hissediyoruz. 2016 yılında Kaos GL'nin her yıl barışçıl bir şekilde düzenlediği 17 Mayıs Uluslararası Homofobi ve Transfobi Karşıtı Gün Yürüyüşünü de yine Ankara Valiliği tarafından 'birtakım toplumsal duyarlılıklar' gerekçe gösterilerek yasaklanması, çok temel bir yaklaşım farkına işaret ediyordu. Aynı şekilde üç yıldır İstanbul'daki LGBTİ+ ve Trans Onur Yürüyüşleri tehdit ediliyor, yasaklanıyor, polis saldırısı ile karşılaşıyor."
"Bunun yanı sıra son süreçte medyada ciddi bir nefret kampanyası ile karşı karşıyayız. LGBTİ'lerin "sapkın" ilan edilmesi birtakım medya organlarının yayın politikası haline geldi. Dolayısıyla halihazırda yaşam hakkı, ifade ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere LGBTİ'lerin temel hak ve özgürlüklerine baskının yoğunlaştığı bir dönemden geçiyoruz."
Tar, muğlak olarak değerlendirdiği "toplumsal hassasiyet" ve "genel ahlak" kavramlarıyla gerekçelendirilen bu yasakla LGBTİ toplumunun savunmasız ve tehdide açık hale getirildiğini düşünüyor ve ekliyor:
"LGBTİ'ler bu toplumun olağan ve aslında gayet sıradan bir parçası. Herhangi bir kimlik ve varolma biçimi nasıl toplumsal hassasiyetleri provoke edebilir ki? Haliyle 1994 yılından beri eşitlik ve özgürlük için mücadele eden bir kurum olarak çok basit bir hakikati her fırsatta yinelemeye devam edeceğiz: Buradayız, varız, var olacağız."