Türkiye genelindeki bir milyonu aşkın öğrenci, önceki gün düzenlenen Liselere Geçiş Sınavı’nda (LGS) ter döktü. İki oturumda gerçekleşen sınava başvuran bir milyon öğrenci, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) belirlediği bin 531 liseye girmek için yarıştı. Bakanlığın sınava başvuran öğrenci sayısında 2018 yılına oranla yaşanan artışı doğru değerlendirmesi gerektiğini belirten eğitim uzmanları, sınava giren 934 bin 893 öğrencinin yüzde 87'sinin istediği liseye yerleşemeyeceğine vurgu yaptı.
MEB’in, “Sınav stresini ve sınav kaygısını ortadan kaldıracak” dediği yeni liselere geçiş sistemi, öğrenciler üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Veliler ise sınav stresini paylaşmak için sınav merkezlerinde bekleyerek çocuklarına destek oldu. Sınavdan çıkan çocukların büyük bölümünün moralsiz olması dikkati çekti. Veliler ve sınav görevlileri, iki oturumda gerçekleşen sınavda oturumlar arasında verilen 45 dakika aranın öğrenciler üzerindeki baskıyı artırdığını belirterek uygulamaya tepki gösterdi.
BirGün'den Mustafa Mert Bildircib'in haberine göre ilk olarak 2017-2018 eğitim öğretim yılında uygulanan ortaöğretim geçiş sistemi, bu yıl da öğrencilerin beklentilerini karşılayamayacağının sinyalini verdi. Kontenjanların yetersiz olması nedeniyle sınava giren öğrencilerin yüzde 87’sinin istediği ‘nitelikli’ okula gitme şansı kalmadı. Eğitim Sen Genel Yükseköğretim ve Eğitim Sekreteri Özgür Bozdoğan, ortaöğretime geçiş sisteminin mağduriyet üretmeye devam ettiğinin altını çizdi.
Sistemin, MEB’in öğrenciler adına verdiği kararlara göre yapılandırıldığını söyleyen Bozdoğan, sınava başvuran sayısının fazlalığının talebi ve gereksinimi ortaya koyduğunu açıkladı. Bozdoğan, “Öğrenciler tüm uygulamalara ve ikna çabalarına karşın sınavla öğrenci alan, akademik eğitim veren okullara yerleşmeye çalışıyor. Öğrenciler eğitim aracılığı ile geleceklerine etki etmek istiyor. Kontenjanların sınırlandırılması bunu mümkün kılmıyor” dedi.
Bakanlığın verileri doğru okuyarak gereğini yapması gerektiğini dile getiren Bozdoğan, “MEB, öğrenciler ile toplumun gerçek gereksinimlerini, ilgilerini ve tercihlerini esas alan bir okullaşma politikasına yönelmeli. Umarım tek bir öğrencinin bile mutsuz olmayacağı, yarışmayacağı, rekabet etmeyeceği, başarı-başarısızlık ikilemine sıkıştırılmayacağı bir eğitim sistemi inşa ederiz” ifadelerini kullandı.