Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker, "Liboşlar dediğim kendisine muhafazakarım diyen adamın elinde çantayla peşinde koşup yok yok sen liberalsin gel seni destekleyeceğim; sen de beni kolla diyendir. Konjonktüre göre davranandır. Liberal tutarlı olacak. Herkes günde yarım saat liberal kardeşim. Kendine liberal" dedi.
"Şimdi liboşlar var, liberal demokratlar var" diyen Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker, "Biz liberal demokratız. Bizim ilkelerimiz belli. Ama konjonktüre göre biraz öyle biraz böyle değiliz. Bugün öyle yarın böyle olursan herkesin sevgilisi olmaya çalışan herkesten şamar yer, dediğiniz gibi" ifadesini kullandı.
İbrahim Varlı'nın sorularını yanıtlayan Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Toker'in BirGün gazetesinde yer alan söyleşinin ilgili bölümü şöyle:
Siz bir liberal olarak AKP- Cemaat arasındaki bu çatışmayı nasıl görüyorsunuz?
Güç savaşı. Güçlü bir sivil toplum ile iktidarı savaşı. Siyasete çok odaklanmış bir sivil toplum örgütü.
Bunun kazananı kim olur sizce?
Kazanan olacak mı bilmiyorum. Uzun vadede kaybeden Türkiye olacak. İkisi de belden aşağı vuruyor. Kim kazanırsa kazansın şaibeli olacağı için Türkiye kaybedecek. Zaten Türkiye çok şey kaybetti bu olayda.
Türkiye ne kaybetti?
Türkiye her şeyden önce kamu vicdanındaki adalet duygusunu kaybetti. Türkiye itibar, imaj kaybetti. Bugün Türkiye, yurt dışında polisin, mahkeme emrini uygulamadığı bir ülke konumunda. Yargı tamamen yürütmenin kontrolüne geçti. Bu şartlar altında da daha milyar, on milyar, yüz milyar kaybetsen bu kadar kötü imaj kaybedemezsin.
Sizin ilk günlerden itibaren AKP hükümetine mesafeli bir duruşunuzun olduğunu biliyoruz. Ama özellikle bu süreçte bazı liberal hükümetle arasına mesafe koymaya başladı.
Biz parti olarak 2002’den beri hep mesafe koyduk ve hep mesafeyi koruduk.
Niçin koydunuz? Siz niçin diğer liberaller gibi AKP'ye bir kredi tanımadınız?
50 yaşına kadar demokrasi kelimesini olumlu bir anlamda ağzına almamış bir Başbakan. Demokrasiyi sadece bir tramvaydır binerim, durakta inerim, amaç değildir araçtır diyen bir Başbakan. Yetiştiği kültür belli; Milli Görüş, biat kültürü. Hadi bir tanesi değişti diyelim. Ben bunların bir gecede güruh halinde hepsinin değişip demokrasiye sarılacaklarına inanmadım. Hiç tutarlı bulmadım. Bazı kendisine liberal diyenler evet; kredi açtı. Ama ben analitik, kendi mantığımda partideki arkadaşlarımla düşününce, tartışınca bunları samimi bulmadım. O yüzden hiçbir zaman kredi açmadım. Ama bazı çevreler var kendilerine liberal demelerine rağmen ben muhafazakarım diyen bir partiye hayır sen liberalsin diye peşinde koşuyorlar.
AKP'de kendisini pazarlamak için bir formülasyon ortaya attı. Muhafazakar demokrat. Sizce böyle bir şey mümkün mü yani?
Demokrasi sokakta yanından geçse AK Parti tanımaz. Demokrasi kültürü yok ki. Yine soruyorum, Başbakan’ın ağzından 50 yaşına kadar demokrasiyle ilgili olumlu tek kelime çıkmış mı?
Sonradan elde edemez mi?
Demokrasi ne demek? Demokrasi; özgürlük demek, adalet demek, şeffaflık demek, hesap sorma demek, hesap verilebilirlik demek, temel hak ve özgürlükler demek. Bunların hiçbirinde ileri doğru gitmedik ki biz. Şimdi uygulamalara bakınca biz haklı çıkıyoruz.
Daha geçen gün Başbakan grup toplantısında biz şeffafız, açığız, şöyle yaptık diyordu.
Ondan başka söyleyen yok ki. Onu haklı bulan sadece aynadaki görüntüsü. Başbakana haklısın diyor. Peki madem demokraside yol kat ettik niye mesela Avrupa Birliği’ne üyeliğimizde yol kat etmedik? Niye dünya demokrasi sıralamasında, özgürlük sıralamasında yukarılara çıkmadık da aşağılara düştük.
Atilla Yayla kendisini Türkiye’nin liberal akımın öncüsü olarak tanıtıyor. Oysa temel hak ve özgürlüklerin konjonktürel gelişmelere bağlı olarak yeniden tanımlanabileceğini yazdı. Böyle bir şey olabilir mi? Hayır olamaz. Atilla Yayla Yeni Şafak’ta yazdığı için okuyucu kitlesinin duymak istediği, evire çevire bir şekil vermeye çalışıyor liberalizme. 4 bakanın istifa ettiği gün de Atilla Yayla organik gıdanın faydasını yazmıştı Yeni Şafak’ta. Sorun Atilla Yayla’nın söylediklerinde değildi; son yıllarda söyleyemediklerinde, söylemediklerinde.
Ne mesela?
Atilla Yayla’nın Türkiye’nin basın özgürlüğüyle ilgili hükümete yönelik bir eleştirel yazısı var mı? Türkiye’deki özgürlüklerle ilgili bir eleştirel yazısı var mı? Gezi olaylarına -hükümete karşı- ayaklanma diyen bir liberal olabilir mi? Biz Gezi olaylarına ifade özgürlüğü olarak, halkın bir araya gelme, toplantı, gösteri, hükümeti bir araya çağırmak da ifade özgürlüğüdür. Ama Atilla Yayla’nın ağzından bunları, bu şekilde gören bir yazı çıkmadı.
Liberallerin bir kısmı “kullanışlı aptal” olduklarını kabul etti.
Evet. Kabul ediyorlar. Üzgünüm ama ben onlardan daha ileri görüşlüyüm. 2005 ya da 2007'deki konuşmalarımda, basın bültenlerimizde daima AK Parti’nin demokrasiyle, özgürlükle, adaletle falan, kalkınmayla hiçbir uzaktan yakından alakası olmadığını savunduk ve biz onların çizgisine gelmedik. Onlar şimdi bizim çizgimize geliyorlar.
Bu son dönemlerde yeni nesil liberal kalemler, Yıldıray Oğur’lar gibi, tamamen hükümete angaje oldular. Sizin bunlarla yan yana gelmişliğiniz, liberalizmi tartışmışlığınız var mı?
Kendilerine hem muhafazakar hem liberal diyenler var. Hem muhafazakar hem liberal olmak beyaz siyahi olmak gibi bir şey. İkisi bir arada olamaz.
Bir liberal olarak kamu kaynaklarının yandaşlara dağıtılmasını, havuzlar oluşturularak taksim edilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Soygun. O serbest piyasa da değil, liberalizm de değil. O yağmalama kapitalizmi. Hukuksuzlukla devlet gözetiminde yağmalama kapitalizmi. Sen devlet tekelinden al özel sektör tekeli yap. Bizim yandaşlar soysun de. Bir de küfrede küfrede. Milletin anasına küfrederek. O serbest piyasa değil. Bu soygun düzenidir.
Liberaller biraz şamar oğlanı muamelesi mi görüyor ülkede?
Şimdi liboşlar var, liberal demokratlar var. Biz liberal demokratız. Bizim ilkelerimiz belli. Ama konjonktüre göre biraz öyle bira böyle değiliz. Bugün öyle yarın böyle olursan herkesin sevgilisi olmaya çalışan herkesten şamar yer, dediğiniz gibi.
Liboşlar dediğiniz kim acaba?
Liboşlar dediğim kendisine muhafazakarım diyen adamın elinde çantayla peşinde koşup yok yok sen liberalsin gel seni destekleyeceğim; sen de beni kolla diyendir. Konjonktüre göre davranandır. Liberal tutarlı olacak. Herkes günde yarım saat liberal kardeşim. Kendine liberal.
Rasim Ozan Kütahyalı kendisini bir numaralı liberal olarak tanımlıyor. Nasıl görüyorsunuz?
Ben diyorum ki; bir gün çıkalım bir ekranda hangimiz liberal, hangimiz değil. Çünkü senin siyah dediğine ben beyaz diyorum. Birimizden biri yanlış. Rasim Ozan hükümetin duymak istediğini söylemeye çalışan, hükümetin yanında pozisyon almaya çalışıp da kendisini liberal olarak tanıtmaya çalışan bir arkadaş. Bu hükümeti savunan bir liberalin liberalliğinden ben şüphe duyarım.
Bu şüphe neden?
Somut olarak Türkiye’de özgürlüklerde ileri mi gittik geri mi geldik? Adalete güven, tarafsız ve bağımsız bir yargı konusun da ileri mi gittik geri mi geldik? Son 10 senede devlet büyüdü mü küçüldü mü? Bunları cevabı siyasette liberal olup olmadığının cevabıdır.
Kimdir?
1957 yılında İstanbul'da doğan Liberal Demokrat Parti Genel Başkanı Cem Toker, orta öğrenimini İstanbul İngiliz Lisesi'nde bitirdi. Yüksek öğrenimini de Arizona Üniversitesi Ekonomi Bölümünde tamamladı. Amerika'da uluslararası danışmanlık, rehberlik ve dil hizmetleri veren bir şirket kurdu. 1996 yılında Liberal Demokrat Parti'ye katılan Toker, Liberal Demokrat Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu üyeliği, İstanbul İl Başkanlığı, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Genel Sekreterlik görevlerinde bulundu. Ardından 20 Haziran 2005'te Liberal Demokrat Parti Genel Başkanlığına seçilen Cem Toker aynı zamanda Arizona Türk - Amerikan Derneği ve Liberal Demokrasi Enstitüsü kurucu üyesidir.