Loğoğlu: Mısır'da 'Erdoğan'ı yarın indirin' dediler

Loğoğlu: Mısır'da 'Erdoğan'ı yarın indirin' dediler

CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı, Adana Milletvekili, emekli Büyükelçi Faruk Loğoğlu düzenledikleri Mısır gezisinde konuşulanları aktardı. Görüşmelerde kendilerine “Hemen indirin Başbakan Erdoğan’ı, yarın indirin” dendiğini belirterek, Loğoğlu cevap olarak  “Yok öyle şey. Türkiye demokratik bir ülke, önce yerel seçimler, sonra genel seçimler var, arada cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Türkiye’de seçimden seçime iktidarlar değişir” dediği belirtti.

Loğoğlu Mısır'da temaslarda bulunmalarının sebebinin AKP'nin izlediği dış politika olduğunu belirterek, "İzlenen dış politika, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına, güvenliğine, halkımızın can ve mal güvenliğine tehdit oluşturan bir çizgi içinde gelişiyor. Bu dış politika, dış politika değil. İktidarda olmamamıza, muhalefet partisi olmamıza rağmen ilk defa Türk siyasi hayatında öyle bir noktaya geldik ki, dış politikayı bizim üstlenmemiz gerekti. Biz bunu yapıyoruz" dedi.

Türkiye'nin ortadoğu ülkelerinin iç politikalarına karışmaya başladığını belirten Loğoğlu, "Geleneksel Türk dış politikasının alt çizgileri de var, mesela Araplar arası ilişkilere doğrudan taraf olmamak temel ilkeydi. Bugün bütün Arap ülkelerinin içişlerine Araplar’dan daha fazla karışıyoruz. Bu olacak şey değil. Avrupalı bir parlamenter Diyarbakır’a gittiği zaman hükümet üyeleri kükrüyordu" dedi.

Loğoğlu ayrıca İran'da da temaslarda bulunmayı hedeflediklerini belirtti.

Faruk Loğoğlu'nun Bugün gazetesinden Seda Şimşek ile yaptığı söyleşinin bir kısmı şöyle:

 

Mursi'nin bırakılma şansı az

 

Avrupa’dan Mursi’nin serbest bırakılması yönünde çağrılar geliyor, Mursi’nin serbest bırakılması ihtimali var mı?

CHP olarak biz de Mursi’nin ve siyasi tutukluların serbest bırakılmasının doğru ve yararlı olacağını söyledik. Edindiğimiz izlenime göre Mursi’nin serbest bırakılma şansı az. Hem Mursi’ye hem Müslüman Kardeşler’in liderlerine karşı, hatta Düstur Partisi’nin kurucusu El Baradey’e karşı bile mahkeme süreçleri var. Müslüman Kardeşler’e bütün siyasi çevrelerden çok sert tepkiler var. Bu bizi biraz şaşırttı. Sadece Müslüman Kardeşler ve ona bağlı siyasi örgütlerin çökertilmesi değil, o düşüncenin yok edilmesi, bastırılması şeklinde çok güçlü söylemler var.

El Ezher Şeyhi ile görüştünüz, bu görüşmeyle CHP kendini aştı mı?

El Ezher Üniversitesi’nin rektörü, onların tabiriyle “şeyh” veya “büyük imam” ile görüştük. Bizim kendi parti tabanımızdan bile “Niçin şeyhin ayağına gittiniz” diye tepkiler aldık. Bu insan İslam dünyasının en eski, ileri gelen üniversitelerinden birisinin rektörü.

Sorbonne Üniversitesi’nde doktora yapmış, aydın bir insan. Mısır halkını en derinden yaralayan, Başbakan Erdoğan’ın rektöre yönelik sözleri olmuş. Müslüman olsun olmasın her görüştüğümüz Mısırlı tarafından dile getirilen bir husus. Onlar bu sözleri hakaret olarak algılıyor, bu sözün geri alınmasını istiyor.

Rektör bunu ifade edip, serzenişte bulundu mu?

Bu konuya hiç girmedi, bahsini bile etmedi. Üniversitede okuyan bine yakın Türk öğrenci olduğundan bahsetti, onların liderlerini çağırdığını, “Endişe etmeyin, huzurunuz bozulmasın, bizim güvencemiz altındasınız” diye öğrencileri rahatlattığını anlattı.

Darbeye neden karşı çıkmadığını ve destek verdiğini de anlattı mı?

Sayın Başbakan’a bir cevap mahiyetinde değil de “Mısır halkının beklentilerine, isteklerine saygı göstermek hepimizin, herkesin görevidir” dedi.

 

Darbeye takılmamalıyız

 

Mısır halkı iradesini ortaya koyamıyor; askerin darbesi Mısır halkının iradesi olarak nasıl yorumlanabilir?

Darbe noktasına takılı kalırsanız Mısır’ın geleceğini çizemezsiniz. Darbe yapılmış, bize sürekli “Askeri müdahale iyi oldu değil mi” sorusu yönetildi, askeri müdahaleden yana çıkmamızı istediler.

CHP, Mısır’da yapılan darbeyi destekliyor mu desteklemiyor mu?

Biz Mısır’da yapılan darbeyi desteklemediğimizi söyledik, darbelere ilke olarak karşıyız, Türkiye’de de, başka ülkelerde de, Mısır’da da karşıyız. Bunu Mısır’da haliyle fazla dillendirmedik çünkü bunu söylediğiniz zaman ikiye bölüyorsunuz. Biz Mısır’da taraf tutmaktan yana değiliz.

Hükümetin yaptığı yanlış, zaten bu. Bir tarafı tutarak Mısır’da var olan kutuplaşmayı, görüş ayrılıklarını derinleştiriyoruz. Bu Mısır’a yardımcı olmuyor. Şimdi bulunulan noktadan Mısır’ın ileri götürülmesine nasıl katkı sağlayacağımızın arayışı içinde olmalıyız.

 

12 Eylül'e benzemiyor

 

Gittiğinizde gördüğünüz Mısır, Türkiye’nin 12 Eylül sonrasındaki haline benziyor muydu?

Günlük yaşamda öyle güçlü bir askeri mevcudiyet görmedik. Gece sokağa çıkma yasağı uygulanıyor ama bundan öyle büyük bir rahatsızlık duyulduğunu da görmedik. Anlaşılan Mısır’ın biraz durulmaya, sakinleşmeye ihtiyacı var. Öyle sıkıyönetim altında yaşayan bir ülke hissiyatı edinmedik.

 

'Erdoğan'ı hemen yarın indirin' dediler

 

Başbakan Erdoğan’a yönelik eleştirilere müdahaleniz olmuş

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık makamı ve kurumuna sahip çıktık. O kurumu korumak için müdahalede bulunduk. Çok kalabalık bir koalisyon ortamında, bize “Hemen indirin Başbakan Erdoğan’ı, yarın indirin” dediler, “Yok öyle şey. Türkiye demokratik bir ülke, önce yerel seçimler, sonra genel seçimler var, arada cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Türkiye’de seçimden seçime iktidarlar değişir” dedim.

Biraz fazla slogan filan atmaya başlayınca, “Biz sizlerin siyasi kurumlarınıza, şahsiyetlerinize saygı gösteriyoruz. Aynı saygıyı biz de Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’na ve siyasi şahsiyetlerimize aynen bekleriz” dedim. Başbakanı her yerde eleştirdiler, müdahale etmedik, üzerine tuz biber de dökmedik ama kişiliğini hedef alan bir ortam oluştuğu için ona müdahale ettik.

 

Dış politikayı bizim üstlenmemiz gerekti

 

Mısır’dan önce de Genel Başkan Kemal Bey’le Irak’a gittiniz. Birdenbire niçin buralara gitmeye başladınız?

AKP’nin dış politikasını, özellikle bölge ülkeleri, öncelikle de Suriye, Irak ve Mısır’a yönelik politikalarını baştan aşağı ters yüz edip olumsuzluktan olumluya, saygısızlıktan saygıya, müdahalecilikten karışmamaya dönüştürmesi lazım. Bugün Türk dış politikasında ciddi bir boşluk ve giderek büyüyen bir zarar alanı var. İzlenen dış politika, Türkiye’nin ulusal çıkarlarına, güvenliğine, halkımızın can ve mal güvenliğine tehdit oluşturan bir çizgi içinde gelişiyor. Bu dış politika, dış politika değil. İktidarda olmamamıza, muhalefet partisi olmamıza rağmen ilk defa Türk siyasi hayatında öyle bir noktaya geldik ki, dış politikayı bizim üstlenmemiz gerekti. Biz bunu yapıyoruz.

Bu yetkiyi nereden alıyorsunuz?

Biz Türk milletinin evlatlarıyız, anamuhalefet partisiyiz. Türkiye’ye, ulusal çıkarlarına sahip çıkmak sadece hükümetin yetkisinde değil, sizin de yetkinizde benim de, üstelik bizim resmi sıfatlarımız da var, milletvekiliyiz. Bu ülkelere gidiyoruz, Irak’la, Mısır’la çok gergin olan, kopma noktasına gelen, Suriye’de savaş noktasına gelmiş olan ilişkilerimizi acaba biraz onarabilir miyiz, rahatlatabilir miyiz, önünü açabiliriz diye düşünüyoruz. Bu bağlamda, bu ülkelerde çok önemli işlere imza atmış işadamlarımızın sorunlarının giderilmesine yardımcı olmaya çalışıyoruz.

Irak’ta işadamlarımızın ihalelere girmesi, sıkıntılarının giderilmesi bağlamında büyük ölçüde başardık, aynı sonuca belki Mısır’da aynı kuvvette varamadık ama sorunu gündeme getirdik. Buralarda iş yapan Türk işadamlarının şu veya bu siyasi partinin temsilcileri olmadığını anlatıyoruz, “Sizin kardeşleriniz, sizin iyiliğiniz için buradalar, onlara sahip çıkın” diyoruz.

 

Erdoğan çağırırsa hemen gideriz

 

Cumhurbaşkanı ile görüştünüz.

Irak ziyaretimizden sonra Cumhurbaşkanı’na bilgi vermeye gittik, dinledi. Biz bilgi vermek istedik, bize yeterli zaman ayırdı, o anlamda görüşmemiz amacına ulaştı. Şimdi de Mısır ile ilgili Dışişleri Bakanlığı’na bir rapor göndereceğiz.

Başbakan’a da gidecek misiniz?

Çağırsın şimdi de yarın da gideriz, hiç mesele değil. Biz bilgi veren, şeffaf bir partiyiz. AKP bunu yapmıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, iki yıldır Meclis’teki Dışişleri Komisyonu’na gelmedi. Defalarca meslektaşımız, Komisyon Başkanı Büyükelçi Volkan Bozkır’ı uyarmamıza, talep etmemize rağmen gelmedi. Meclis Dışişleri Komisyonu’na gelir, Dışişleri Bakanı sıfatıyla Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na gelir, bunların hiçbiri yapılmadı. Biz yapıyoruz çünkü anlaşılan artık dış politikayı biz yürütüyoruz.

 

Kürt dinamiği bölge sınırlarını zorlar

 

Geleneksel Türk dış politikası Ortadoğu’dan tamamen çekilmiş gibi duruyordu...

Bir defa Türkiye dış politikası mezhep, ırk eksenli, etnik temelde bir politika izlememiştir. Biraz bunlara kör davranmıştır doğru. Bazı şeyleri, mesela Ortadoğu coğrafyasını, Orta Asya, Kafkasya coğrafyasını çok iyi bilerek dış politika yapmadık, bunu eski bir Dışişleri mensubu olarak biliyorum.

Ancak, “Yurtta barış cihanda barış” ilkesiyle, etnik, ırk, mezhep temelinde güdülmeyen bir dış politika, Araplar arası ihtilaflara karışmayan, Araplar ile İsrail arasında dengeli bir ilişki götürmek isteyen bir ülke olarak Türk dış politikasında vahim yanlışlar yaptırmadık, o bir başarıdır. Dünya çapında, bölgesel çapta etkili olduk mu, belki olmadık ama çok fazla ciddi bir hata yapmadığımız için de Türkiye’nin içeride ekonomisiyle, toplumuyla, demokrasisiyle daha güçlü hale gelmesi için de ortam oluşturduk.

Türkiye’nin bu geleneksel Türk dış politikasında nasıl bir revizyona gitmesi gerekiyor sizce?

Bunun için CHP’nin iktidara gelmesi lazım. Hükümetin başka saiklerle, hızlı bir şekilde yürüttüğü Latin Amerika, Afrika, Asya açılımları İsmail Cem döneminde gündeme gelmişti, fikir babası onlardır. Latin Amerika’da açılım yapalım dedik, belki arkasını getiremedik, bu hükümet zamanında yapıldı, Afrika da öyle Asya da öyle, bunlar iyi şeyler ama yine bir mezhep ekseni var, onu da unutmayalım.

Sykes-Picot sınırlarının değişeceği yönündeki öngörülere katılıyor musunuz, sınırların değişmesine hazır mısınız?

Bölgede olup bitecekler önce ve en sonunda bölge ülkelerine bağlı. Bu bağlamda da Türkiye çok önemli bir rol oynuyor. CHP olarak, “bölgedeki tüm ülkelerin bağımsızlık, egemenlik, toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin korunması temel ve vazgeçilmez ilkedir” diyoruz.

Hükümetin söyleminde de aynı şey var. Yalnız, şuna dikkat edelim, bölgede sınırları değiştirebilecek en önemli gelişme Kürt dinamiği. Giderek bölgeselleşen bir Kürt dinamiği var, Türkiye Kürt sorununu çözmekte ne kadar gecikirse, bölgeselleşen Kürt sorunu giderek uluslararası bir boyuta da yayılabilir. Bağımsız Kürt devletine giden bu dinamiğin önünü kesmek çok daha zorlaşır. Böyle bir dinamik hem bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü hedef alacak hem de Türkiye’de yaşayan Kürt yurttaşlarımızın geleceğini zindan edecektir. Kimse buna “evet” demeyecektir, sıkıntı, çatışma, kan revan içinde kalacak bir bölge olacaktır.

 

İran’a da gitmemiz lazım

 

İran’a da gidecek misiniz?

Tabii İran’a da gitmek isteriz, resmi davet anlamında değil ama İranlı yetkililerle konuştuğumuzda bizim gelmemizi de istiyorlar. Oraya da gitmemiz lazım, bölgenin Mısır ve Türkiye ile birlikte en önemli üç ülkesinden biri. Ortadoğu coğrafyasının dışına da çıkıp Avrupa’ya gittiğimiz gibi mesela ekim sonu kasım ortası için Amerika planlarımız var, Orta Asya coğrafyasına da gitmemiz lazım. Türkiye aleyhine giderek büyüyen kötü sonuçlar veren bu dış politikaya “dur” demenin gereğini hissediyoruz. Onun için gidip görüşlerimizi paylaşıyoruz. Türkiye AKP’den ibaret değil, dış dünya bunun giderek daha fazla farkına varıyor.

 

Türkiye’nin en büyük sorunu orantısızlık

 

Geleneksel bir Türk dış politikasından bahsedilir, CHP’nin şekillendirdiği bir politika, siz şimdi gittiğiniz yerlere geleneksel Türk dış politikasını mı götürüyorsunuz?

Türk dış politikasını Dışişleri Bakanı mahvetti. Türkiye’nin bölgesel bir güç olduğunu, G-20 üyesi bir ülke olduğunu, ekonomisi büyüyen bir ülke olduğunu, güçlü bir ordusu olduğunu söylemekte, dış politikada kullanmakta bir sakınca yok. Bunu orantısız bir şekilde yaptığınız zaman sorun çıkıyor. Bugün Türkiye’nin en büyük sorunu bu orantısızlık, her yerde orantısızlık var.

Polisin güç kullanımında orantısızlık var. Kamuoyunun olaylara tepkisinde orantısızlık var. Şiddetin orantısı olmaz ama kadınlara yönelik, insanların birbirine yönelik şiddetinde orantısızlık var. Trafikte orantısızlık var. Dış politikada orantısızlığın kurbanıyız. Kendilerini o kadar büyük zannediyorlar ki Avrupa’ya, ABD’ye, Rusya’ya, herkese meydan okuyoruz, bütün dünyaya akıl vermeye kalkışan bir anlayış.

 

Şu anda hiç kimse bizi ciddiye almıyor

 

Büyük değil miyiz?

Büyüğüz ama büyüklüğümüzle küçük bir duruma düşmek en fecisi. Şu anda hiç kimse bizi ciddiye almıyor. Büyüklüğün gereği davranışlar sergilemek gerekir. Ciddi, ölçülü, nerede, neye karışacağını bilen, karıştığı zaman sonuç alan bir ülke olduğumuzda itibarımız artar. Biz önemli hangi konuda, ne sonuç aldık? Bu soruyu sorduğumuz zaman dış politikanın ne kadar sorumsuz, sonuçsuz ve orantısız olduğunu görürsünüz. Geleneksel Türk dış politikasının 2-3 kademesi var, “Yurtta barış cihanda barış” komşularla iyi ilişkiler, Atatürk zamanında bu başarıyla uygulandı.

“Komşularla sıfır sorun” sloganı yeni ama düşüncesi yeni olan bir yaklaşım değil. Bütün komşularımızla bütün sorunlarımızı halledemedik belki ama herhangi bir komşumuzla her gün kavga eden, rejim değiştiren veya böyle bir talepte bulunan bir noktaya, hatta savaş noktasına gelmedik. Geleneksel Türk dış politikasının alt çizgileri de var, mesela Araplar arası ilişkilere doğrudan taraf olmamak temel ilkeydi. Bugün bütün Arap ülkelerinin içişlerine Araplar’dan daha fazla karışıyoruz. Bu olacak şey değil. Avrupalı bir parlamenter Diyarbakır’a gittiği zaman hükümet üyeleri kükrüyordu.