T24- 18 farklı din ve mezhebin kabul edildiği Lübnan'da 12 mülteci kampı bulunuyor. Bu kamplarda yaşayan Filistinlilerin kimlikleri olmuyor ve iş bulamıyorlar. Gazeteci Gözde Demirel'e göre, mültecilerin ülkelerine gitme umutları gün geçtikçe azalırken politik duruşlerı radikalleşiyor. Kampların sokakların intihar bombacılarının resimleri asılıyor, bakkallarda silah satılıyor. Gözde Demirel'in Ntvmsnbc'de yayımlanan (15 Şubat 2011) yazısı şöyle:
Al-Baas Filistin Mülteci Kampı’na konuk oluyoruz. Lübnan’daki yarım milyon Filistinli mültecinin zor şartlardaki hayatlarına tanıklık edebilmek için...
Türk pasaportunu gösterince... Sur kentindeki, Lübnan’daki en önemli arkeolojik alanlardan biri olan Al-Baas Antik şehirde gezerken, hemen karşınızda bir biri ardına dizilmiş bakımsız evleri görüyorsunuz. İşte orası Al-Baas Filistin Mülteci Kampı…
Giriş ve çıkışları askerler tarafından denetlenen kampın içine mülteciler ve Lübnan vatandaşları dışında çok fazla kişinin girmesine izin verilmiyor. Beraber olduğumuz gazeteci grubundakiler de izin verilmeyince kampa girmekten vazgeçiyor. Lübnanlı gazeteci Catherine ile birlikte kampın bir başka kapısını deniyoruz ama yine geri çevriliyoruz. Yılmayıp bir başka kapıdan girmeyi ise başarıyoruz. Beni içeri almalarında Türk pasaportunu göstermem ve askerlerle sohbet etmemiz etkili oluyor, kampta bir saat dolaşmamıza izin veriyorlar ancak fotoğraf çekmemizi söylüyorlar.
Silahlı hoşgeldin Kamp girişinde bizi Yaser Arafat’ın gençlik yıllarına ait resminin yer aldığı büyük bir poster karşılıyor. Askerlerden uzaklaşıp kampın iç kısımlarına doğru yürüyoruz. Neredeyse bütün evlerin destekledikleri Filistinli parti ve grupların posterleri asılı… Yarı yıkık bir evin içerisinde konuşanların fotoğrafını çekmek isteyince birkaç kişi yanımıza geliyor. Gelenlerden ikisinin ellerinde ise silahlar var.
Sert bir sesle ne yaptığımızı soruyorlar, gazeteci olduğumuzu duyunca kimsiniz, hangi gazetedensiniz, neden fotoğraflarımızı çekiyorsunuz diye üst üste sorular sormaya başlıyorlar. Türkiye’den geldiğimi söylediğimde ise tavırları değişiyor, gülümseyerek Erdoğan ve Mavi Marmara diyorlar. Bizi az önce fotoğraf çekmemizi tepkiyle karşıladıkları eve, kahve içmeye davet ediyorlar.
14 kişi bir evde İki katlı yine de küçük evin içinde 14 kişinin yaşadığını öğreniyoruz. O sırada bir toplantı yaptıkları için resimlerinin çekilmesine tepki gösterdiklerini söylüyorlar. 22 yaşındaki Abdullah evi göstererek, “Gazze’dekiler çok ağır koşullarda yaşıyorlar ama bizim de burada onlardan farkımız yok” diyor.
Abdullah o kampta doğmuş, o kampta yaşıyor, hayatı boyunca birkaç kez Beyrut’a gitmenin dışında başka hiçbir şehre gitmemiş. Okuyup okumadığını soruyorum, okulu bıraktığını söylüyor ve ekliyor “Zaten okusam da bir faydası yok, iş bulmam neredeyse imkânsız.”
Abdullah Lübnan’da yaşayan 450 binden fazla Filistinli mülteciden sadece biri… Şimdi hiçbiri hayatta olmayan aile büyükleri Lübnan’a 1948’de gelmiş. Abdullah, Filistin’i hiç görmemiş, bir gün elbet göreceğim dese bile konuşma ilerledikçe aslında çok da umutlu olmadığını anlıyorsunuz.
Kimlik bile çıkaramıyorlar Lübnan, Filistinli mültecilerin en ağır şartlarda yaşadıkları ülkelerin başında geliyor. Lübnan nüfusunun yüzde 10’unun oluşturan Filistinlilerin yarıdan fazlası ülke genelindeki şehirlere yayılan 12 mülteci kampında yaşıyor.
Buradaki mültecilerin Ürdün ve Suriye’de yaşayanlara oranla sahip oldukları haklar çok daha az. Lübnan vatandaşı olamıyor, bir kimlik kartı çıkartamıyorlar. Bu yüzden üniversite eğitimi alsalar bile sendikaya üye olamıyor, üye olamadıkları için özellikle mühendislik, avukatlık ya da doktorluk gibi 20’nin üzerindeki meslek kolunda bir işe giremiyorlar. Mülteci kampının dışında bir yerde çalışma olasılıkları yok denecek kadar az.
Evde konuştuğumuz Avukat Nasır, kamptakilerin dışında hiç kimsenin davalarına bakamadığını söylüyor ve ekliyor. “ Bir iş bulsanız bile Lübnanlıların aldığı ücretin yarısından bile azına çalışmak zorundasınız.” Beyrut Amerikan Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre, Filistinli mültecilerin yüzde 60’tan fazlası günlük 6 doların altında yaşıyor.
Kamplarda yeni ev yapımına izin verilmiyor, mevcut evlerin tadilatı için izin almak da çok kolay değil, izin alınsa bile çoğunun tadilat için parası yok.
Yaşadıkları yerden çıkmaları yasak Bir başka sorunları ise mülkiyet… Herhangi bir mülk sahibi olamıyorlar, yeni ev yapımı hatta tadilat konusunda ciddi kısıtlamalar mevcut. Devlet tarafından sağlanması gereken sağlık ve eğitim hakkından neredeyse hiç yararlanamıyorlar. Yaşadıkları yerden çıkmaları yasak… Başka bir şehirde hatta kendi yaşadıkları şehirde polis kontrolüne denk geldiklerinde, kimlik gösteremedikleri için gözaltına alınıyorlar. Ağustos ayında mültecilerin çalışma koşullarını iyileştiren yasayı sorduğumuzda iyi niyetli bir adım ama gerçekliği yok diye cevap veriyorlar.
1948 yılında kurulan Al-Baas kampında on binden fazla Filistinli yaşıyor. Kampın alanı ise kurulduğu günden bu yana genişletilmemiş. Sürekli artan nüfusa karşılık, Lübnan’da belirlenen alanlar sabit kalıyor. Nasır, isterseniz gidip bütün evlere tek tek bakın, evlerde yedi sekiz kişiden az insanın yaşadığı bir yer bulamazsınız diyor.
Her 10 kişiden 7'si fakir
Birleşmiş Milletlerin yaptığı son araştırmanın sonuçları çarpıcı. Mülteci nüfusunun neredeyse yarısından fazlası 25 yaşın altında. Her 10 kişiden 7’si fakir olarak tanımlanıyor. Mültecilerin yüzde 56’sı işsiz, çalışanların çoğu ise vasıfsız işçi… Mülteci kamplarına verilen su herhangi bir arıtmadan geçmiyor. Her üç kişiden birinin kronik hastalığı var, yüzde 95’inin hiçbir sağlık güvencesi yok.
‘Lübnan bizi istemiyor’ Al-Baas kampından çıktıktan sonra yine Sur şehrindeki Reşadiye Filistin Mülteci kampına gidiyoruz. Mülteci kamplarının birinden diğerine, siyasi düşünceler doğrultusunda asılan posterler de değişiyor. Al-Baas’taki Arafat ve Mahmut Abbas ağırlıklı posterler, Reşadiye kampında yerini Hamas ve Filistinli intihar bombacılarının posterlerine bırakıyor. Türkiye’den geldiğimi söylemek bu kampta da Filistinlilerin güvenini kazanmak için yeterli oluyor. Türkler ve Türkiye’nin popülaritesi oldukça yüksek...
Bakkalda satılan silahlar 32 yaşındaki Selma, Reşadiye kampında eşiyle birlikte küçük bir bakkal işletiyor. Durumlarının yine birçok mülteciye göre iyi olduğunu söyleyen Selma’ların dükkânın vitrinine dizili silahlar, herhangi bir belge istemeden satılıyor. Üstelik bu durum son derece normal karşılanıyor. Lübnan’da mutlu musun diye soruyorum Selma’ya. Lübnan bizi istemiyor diye yanıtlıyor. “ Burada isteniyoruz, ülkenin dengesini bozduğumuzu düşünüyorlar, özellikle ülkedeki Hıristiyanlar, bize vatandaşlık ya da bazı basit haklar verilse dahi ülkedeki din kotasını bozacağımızı düşünüyor ve her türlü iyileştirmeye itiraz ediyorlar. Ülke dışına da atamıyorlar, ne yapacaklarını bilemedikleri için sefalet içinde yaşamamızı izliyorlar” diye ekliyor.
Bakkalda dondurma ve silah yan yana satılıyor.
18 farklı din ve mezhebin yer aldığı ve tanındığı Lübnan’da, siyasi dengeler açısından Sünni, Şii ve Hıristiyan dengesi büyük önem taşıyor. Özellikle Hıristiyanlar Filistinlilere vatandaşlık verildiği takdirde Müslümanların ezici bir çoğunluk elde edeceğini düşünüyor.
‘Filistinliler radikalleşiyor’
Özellikle 2006’daki İsrail saldırısının ardından ülkedeki Filistinlilerin direnişti için silahlanmalarına ve silah eğitimi alınmalarına giderek daha fazla göz yumulduğu düşüncesi de, ülkedeki mültecilerin durumunun iyileştirilmesi önünde bir engel. Saida kentinin Hıristiyan mahallesinde yaşayan Miriam, “Filistinliler giderek Hamas’ın ya da El-Kadie’nin Lübnan’daki uzantılarını destekliyor.” diyor. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın geçtiğimiz aylardaki Lübnan seyahatinde Filistinlilere ‘direnin’ çağrısını hatırlatarak, “Onların silahlanması, bizim de tedirgin olmamıza neden oluyor” diyor.
‘Artık hiçbir şey umut etmiyorum'
Özellikle gençler arasında umutsuzluk çok yaygın. Filistin’i dedelerinden dinleyen gençler için, geldikleri topraklar sadece bir fotoğraf karesi. Birçoğu kendini umutsuz ve aidiyetsiz hissettiğini söylüyor. Şans verildiği takdirde Lübnan vatandaşı olmak isteyenlerin sayısı çok fazla… Yine de bunun çok mümkün olmadığının da bilincindeler.
Bir DVD dükkânında çalışan Zeid durumu şöyle açıklıyor: “Bize vatandaşlık hakkı verilirse, bu Filistin’e tekrar dönemeyeceğimizin de bir teyidi olacak. Peki, o zaman İsrail’e karşı toprağımız için yürüttüğümüz mücadele ne olacak?” Zeid, Filistin yönetimine de tepkili. “Elbet onların da birçok sorunları var, ama bizim de burada durumumuz onlardan iyi değil, oysa onlar ara sıra söyledikleri birkaç cümle dışında bizi hiç düşünmüyorlar.” Birkaç yıl öncesine kadar El-Fetih’i destekleyen Zeid, artık Hamas’ı desteklediğini söylüyor. Bunun nedenini de yine umuda bağlıyor.
Sabra Mülteci kampında elektrik kabloları ve intihar bombacılarının resimleri içiçe.
Elektrik kablolarından gökyüzü görünmüyor Güney Lübnan’daki Filistin Mülteci kamplarını ziyaret ettikten sonra, ertesi gün Beyrut’taki Sabra ve Şatilla kamplarına gidiyoruz.
Şatilla’dan içeri girdiğiniz an iki şey dikkatinizi çekiyor. Çoğu harap haldeki evlere asılan intihar bombacılarının posterleri ve göğü kaplayan elektrik telleri. Kampta rehberliğimizi yapan Muhammed, bizi bir arkadaşının evine götürüyor.
Girişindeki duvarda mermi izlerini gördüğümüz apartmanın üçüncü katında oturuyor Nussebieh ailesi. Evde daha otuzuna gelmemiş dört çocuk annesi Nabia ile konuşuyorum. Çocuklarına elektrik çarpmasından korkup korkmadığını soruyorum. Gülüyor Nabia. “Tabi korkuyorum ama o kadar çok korkacak ve şikâyet edecek şey varken, bu inan hiç aklıma gelmemişti diyor. Nabia’ya en büyük sıkıntısını sorduğumda işsizlik ve parasızlık diye cevap veriyor.
Peki ya kadın olarak diyorum. Erkeklerin duymasını istemediği için beni mutfağa götürüyor ve bozuk İngilizcesiyle cevaplıyor. “Doğum kontrol konusunda bir şeyler yapılmasını istiyorum, dört çocuğum var üç tanesi istemeden doğdu” Onca sorun arasında çok dile getirilmese bile Filistinli kadınlar, doğum kontrolü konusunda yardım almak istiyor. Neredeyse hiç biri ömürleri boyunca jinekologa gitmemiş, sağlıklı olup olmadıklarını bile bilmiyorlar. Nabia’ya umut verecek ne diyebilirim bilmiyorum.