İktidarın basına yönelik baskısını eleştirdiği yazısı Star’da yayımlanmayınca gazeteden ayrılan yazar Lütfü Oflaz, "AKP'de adaletsizliklere isyan eden çok ama bedel ödemekten korkuyorlar" dedi.
"Ak Parti bir anket yaptırdı hem bu yürüyüşle ilgili hem de adaletsizlikle ilgili ne düşünüyorsunuz diye sordu, yüzde 80'e yakın Ak Parti tabanının adaletsizlikten, hukuksuzluktan, haksızlıktan yakındığı ortaya çıktı." diyen Oflaz, "Yalnız, bu taban güveneceği insanlar arar. 'Şimdi bana haksızlık diyorsunuz, hukuksuzluk diyorsunuz, zulüm var diyorsunuz ama bunu güvendiğim insanların anlatması lazım' diyor bu taban. Keşke muhafazakar tabanın güvenebileceği biri olsa yanımda, bunu daha güçlü bir şekilde anlatabilsek. Ben tek başıma kaldım. Çünkü bu ağır bedeller ödemeyi gerektiriyor ve ben bedel ödemeye alışkınım." diye konuştu.
Sözcü'den Özlem Gürses'in sorularını yanıtlayan Oflaz'ın açıklamaları şöyle:
Nasıl oluyor da her iki mahallenin sevgisini kazandınız? Hem Leman'da hem Vakit'te yazdınız mesela…
Benim için yazdığım gazetenin yayın politikası önemli değildir. Benim tek şartım vardır. O da şudur: Özgürce yazmalıyım. Bana bu sözü veriyorsanız yazayım. Yoksa biz yine dost kalalım. Dolayısıyla en radikal sağdan en radikal sola her gazetede yazabilirim.
O nun için seviyor sizi muhafazakar mahalle…
Elbette. Bunu ilk defa anlatıyorum. 12 Eylül'den sonra ilk insan hakları kampanyasını başlatan adamım. Bu örgütlenmede sosyalistler, İslamcılar, ülkücüler, 12 Eylül rejimine karşı mücadele edeceklerdi. Bu örgütlenme benim öncülüğümde sürdürüldü. Gizli bir toplantı yaptık. Toplantıya katılanlardan biri Abdurrahman Dilipak'tı, bir diğeri Abdülkadir Özkan'dı. Şu anda Milli Gazete'nin yazarı ve Erbakan'ın eski basın danışmanı. “Ortaklaşa” isminde bir dergi çıkardık.
Bugün bu mümkün mü?
Mümkün. Ak Parti bir anket yaptırdı hem bu yürüyüşle ilgili hem de adaletsizlikle ilgili ne düşünüyorsunuz diye sordu, yüzde 80'e yakın Ak Parti tabanının adaletsizlikten, hukuksuzluktan, haksızlıktan yakındığı ortaya çıktı. Yalnız, bu taban güveneceği insanlar arar. “Şimdi bana haksızlık diyorsunuz, hukuksuzluk diyorsunuz, zulüm var diyorsunuz ama bunu güvendiğim insanların anlatması lazım” diyor bu taban.
Keşke muhafazakar tabanın güvenebileceği biri olsa yanımda, bunu daha güçlü bir şekilde anlatabilsek. Ben tek başıma kaldım. Çünkü bu ağır bedeller ödemeyi gerektiriyor ve ben bedel ödemeye alışkınım. Nedir o bedel?
İşsiz bıraktılar, yalnız kalıyorsunuz sonuçta. Herkes bedel ödemek istemiyor. İktidar medyasında, Ak Parti tabanında benim bu adaletsizlikler konusundaki isyanıma katılan çok insan var.
Ama bedel ödemekten korkuyorlar, öyle mi?
Bedel ödemek insanın yapısıyla ilgili. Ben hayata kaybeden olarak başladım. Bir kaza geçirdim. 5 yaşındaydım. Ailemi kaybettim o kazada. Arabadan fırladım, bir kayaya vurdum, her tarafım tuzla buz oldu. Benim için “Yaşayamaz” demişler, yaşadım, “Yürüyemez” demişler, yürüdüm.
Kaybeden olarak başladığım hayat koşusunu bir kazanan olarak tamamladım. Benim derdim haksızlıklara, hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı çıkmak, topluma da hizmet etmektir. Kendim çok acılar çektiğim için acılara, acılı insanlara duyarsız kalamıyorum.
Bugün vermek istediğiniz mesaj ne?
Bakın benim için önemli olan şey şu: Ak Parti tabanına her zaman şunu söyledim ve söylemeye de devam edeceğim. Mazlum olarak gelenler zalim olmamalı. Mazlum olarak gelenler, geçmişte kendilerine yapılan baskıları, haksızlıkları, adaletsizlikleri unutmamalı.
Mazlum olarak gelenler, ülkeyi bir mazlum zihniyetiyle yönetmeliler. Gücü eline geçirenler geçmişini unutmamalı, geçmişte çektikleri acıları unutmamalı. Bunları Star'da yazdığım sürece hep dile getirdim.
Ve sonunda size “Artık yazmayın” denildi. Ertesi gün Sözcü'de yazınızı manşet olmuş görünce şaşırdınız mı, ne hissettiniz?
Sözcü önemli bir gazete, geniş kitleler tarafından okunuyor. Ama anlıyorum ki bu yazı sadece Türkiye'de değil dünyada da yankı bulmuş. Amerika'dan, Japonya'ya kadar. O bakımdan acı çeken insanlara bir ilaç olduysa bu yazı bence amacına ulaşmış demektir.
Ümidiniz var mı?
Var tabi. Çünkü bu taban mağduriyetlerden ve mazlumiyetten etkilenen bir tabandır. Bu etki yapar bu tabanda, ona güveniyorum. Koşullar gereği ilk anda bir tepki vermeyebilir, bu zaman alabilir. Ama mutlaka ses verecektir buna inanıyorum. Şunu bilmemiz lazım, iyi değerlendirmemiz lazım. Biz bu tabanla zıtlaşarak bir yere gidemeyiz. Bu tabanı ikna etmemiz lazım.
Bugünün iktidarının “bu gazetecilik değil terörizm” diyen bir yaklaşımı var. Katılıyor musunuz?
Bakın ben keskin ilkeleri olan bir adamım. İçişleri Bakanı beni aradı biliyorsunuz, açlık grevindeki akademisyenler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile ilgili yazım için.
Dedi ki, “Lütfü Bey, bugünkü yazınızla bizi çok üzdünüz. Bunlar DHKP-C'li.” Yani iktidara yakın medya demek istiyor, bunların DHKP-C'li olduğunu yazıp çiziyor. Ben de dedim ki: “Bunlar, muhalif oldukları için işten atılmadılarsa bunu izah edin topluma.” Bakan bana dedi ki: “Ben sizi arıyorum, bilgilendirmek istiyorum fakat siz bize hiç itibar etmiyorsunuz.” Zaten çok gergin bir şekilde kapandı telefon.
Demek istediğim, ben nerede yazarsam yazayım ortada bir haksızlık varsa, adaletsizlik varsa, zulüm varsa benim için önemli olan ona karşı çıkmaktır. Benim terazim vicdan terazisidir. Ben vicdandan başka hiçbir terazi tanımam. Vicdandan başka hiçbir şeye kulak vermem.