Mahçupyan: AKP ile zamana yayılmış bir halk ‘ihtilâli’ yaşanıyor

Mahçupyan: AKP ile zamana yayılmış bir halk ‘ihtilâli’ yaşanıyor

Zaman gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan seçim sonuçları ile ilgili olarak “Muhafazakâr toplum hükümetin yanlışlarını görmezden gelmedi ama hükümet karşıtlarının daha vahim ve tehlikeli bir yanlış içinde olduklarına hükmetti.” dedi.

Mahçupyan, “Gezi Parkı eylemleri, internette yayınlanan ses kayıtları sosyal medya kısıtlamaları gibi ‘kötü’ performansa” rağmen “muhafazakar” kabul edilebilecek seçmenin AKP’yi desteklemesini “bu kesimin bizzat kendi hayatının idamesine ve zihnindeki gelecek kurgusunun desteklenmesine yönelik bir onayı” olarak değerlendirdi.

“AKP’ye verilen destek bir geçmişin reddi ve onunla birlikte gelen bir ‘yeninin’ inşası arayışıdır”diyen Mahçupyan, “karşımızda bir halk hareketi, zamana yayılmış bir halk ‘ihtilâli’ var. Ve de bunu anlamayanın Türkiye’nin geleceğinde yeri yok” ifadesini kullandı.

Etyen Mahçupyan’ın Zaman gazetesinde ‘Halk ihtilâli’ (10 Nisan 2014) başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

 

Halk ihtilâli

 

Seçimde hükümete çıkan destek birçok kişinin beklemediği bir sonuçtu. Böylesine ‘yaralı’ bir iktidarın bu denli başarılı olabileceği düşünülmüyordu.

Gezi sürecindeki yanlışlar ve yetersizlikler, yolsuzluk suçlamaları, yargıya müdahale anlamını taşıyan hamleler, basın üzerindeki kısmi hegemonyayı kanıtlayan tapeler ve hepsinin üzerine gelen sosyal medya kısıtlaması AKP iktidarının düşüşe geçebileceğinin habercisiydi. Üstelik muhafazakâr kesimde de bu ‘kötü’ performansın görülmediğini söyleyemeyiz. Nihayet Başbakan’ın suçlayıcı, ayrımlaştırıcı üslubunun da tabanda pek onaylanmadığını kayda geçirmekte yarar var.

Ne var ki sonuç hiç de muhalefetin beklediği gibi olmadı. Muhafazakâr toplum hükümetin yanlışlarını görmezden gelmedi ama hükümet karşıtlarının daha vahim ve tehlikeli bir yanlış içinde olduklarına hükmetti. O noktadan itibaren AKP’nin kendisini savunmak üzere attığı adımları sineye çekmesi daha kolay oldu, çünkü muhalefetin tutumu fazlasıyla büyük bir tehdidin yaklaştığına karine teşkil etti. Söz konusu tehdit Türkiye’nin çeperinde seksen sene devlet tasallutu ve otoriter laik hegemonya altında yaşamış olan geniş kitlenin, son on yılda elde ettiği avantajları elden kaçırma ihtimalidir. Bu avantajların içinde özgürlükler alanının açılması, eşitliğin elde edilmesi ve geleceğin kendi talepleri ve tahayyülü çerçevesinde kurulabileceği beklentisi var. Muhafazakâr kesim AKP’nin karşısında bir darbe girişimi olduğuna hükmetti ve son üç ayda yaşananları yan yana getirdiğinde bunu kendisine kanıtladı. Böyle bir darbenin sadece AKP’nin değil, onunla birlikte kendi demokratik hak ve imkânlarının da buharlaşması ihtimalini taşıdığı fikri hızla yaygınlaştı. Seçim sonucu aslında bu kesimin bizzat kendi hayatının idamesine ve zihnindeki gelecek kurgusunun desteklenmesine yönelik bir onayı ifade etti. İnsanlar AKP’ye oy verdiler, ama derinde kendi geleceklerine sahip çıktılar…

Üstelik bu gelecek geçmişten bağımsız, ‘ayakları havada’ bir paylaşım talebinin çok ötesindeydi. Geçmiş seksen yılın ürettiği hafıza bu seçimde önemli bir rol oynadı ve muhalefet ise her sözü ve duruşuyla hâlâ aynı geçmişin parçası olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla AKP’nin iktidardan gitmesi sadece belirli avantajların kaybedilmesi değil, korkulan geçmişe dönülmesi ve orada kapana kısılıp kalınmasını ifade etmekteydi. Meydanlara inen insanlar her gün zaten televizyonda izledikleri ve hemen her yerde aynı şeyleri söyleyen liderlerine meftun oldukları için orada değillerdi… Onlar oraya kaderlerine sahip çıktıklarını göstermek, bunu haykırmak için gittiler. Başbakan’ı dinlemek için değil, o gün orada olmuş olmak için…

AKP’ye verilen destek bir geçmişin reddi ve onunla birlikte gelen bir ‘yeninin’ inşası arayışıdır. Bu dinamik, çeperden gelenlerin merkezi ele geçirerek onu kendi değer sistemi ve sosyal ağları üzerinden yeniden kurma teşebbüsüdür. Birçokları AKP’nin bir merkez sağ parti olamadığının altını çizerek bunu olumsuz bir nokta olarak öne sürüyor. Oysa ne AKP’nin ne de ona güç veren bu sosyal dinamiğin ‘merkez sağ’ olmak gibi bir dertleri yok. Çünkü o ‘merkez’ devletin sahibi olanların yarattığı bir dizayndı. AKP niye eski devletin dizaynına tabi olsun ki? Nitekim yaşanmakta olan dönüşüm sadece merkezi değil, devleti de dönüştürüyor. Hedef cumhuriyetin daha meşru temeller üzerinde, yani toplumu kucaklayarak yeniden inşa edilmesidir. Başbakan’ın birkaç kez söylediği ‘bizim bir misyonumuz var’ cümlesinin asgari temeli budur.

Kısacası karşımızda bir halk hareketi, zamana yayılmış bir halk ‘ihtilâli’ var. Silaha ihtiyacı olmayan, onun yerine yürütücü siyasi partinin her seçimi kazanmasını ve her seçimde açık ara birinci parti olmasını gerektiren bir ‘ihtilâl’… Diğer bir deyişle o partinin herhangi bir seçimi kaybetmesinin maliyetinin çok yüksek olduğu bir süreç. Toplum işte bu tarihsel sürecin farkında, değerlendirmesini ona göre yapıyor ve rasyonel karar veriyor.

Seksen yıllık bir parantez kapanıyor… AKP iktidarı ‘doğal’ sosyolojik ivme sayesinde bir tek parti dönemi olarak yirmi yıl sürmesi normal olan iktidar serüvenini sürdürüyor. Ve genişlemesini sürdüren muhafazakâr kesim bu tarihsel serüvenin ne anlama geldiğini çok iyi biliyor. O nedenle bu sahiplenme boşuna değil. Ve de bunu anlamayanın Türkiye’nin geleceğinde yeri yok.