Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Başdanışmanı ve Akşam yazarı Etyen Mahçupyan, AKP'nin politikalarını muhafazakar taban dışından 4 milyon kişinin beğendiğini ama oy vermediğini belirterek "seçimlerde uygulaması gereken stratejiyi" yazdı.
Mahçupyan, "AKP’nin sağlık, ekonomi, eğitim, altyapı, kentleşme gibi değişik alandaki uygulamalarının ne denli onaylandığı sorgulandığında, toplumun yüzde elli ila yetmiş arasında bir beğeni beyan ettiği görülüyor. Ortalamasının yüzde altmış olduğunu kabul edelim… Kabaca 4 milyon kişi bu partiyi aslında beğenmesine rağmen şu veya bu sebeple onu desteklemiyor. Söz konusu kitlenin büyük çapta muhafazakâr kesimin dışından olduğunu varsaymak epeyce gerçekçi olur. Dolayısıyla AKP’nin bu seçimlere bakarken kendisine ‘tersten’ yaklaşmasında yarar var... AKP bu yarışta rakipsiz ve ipi önde göğüsleyeceği de açık. Ama ‘başarı’ bunun ötesinde yatıyor" dedi.
Etyen Mahçupyan’ın Akşam’da 'AKP’nin başarı çıtası' başlığıyla yayımlanan (17 Şubat 2015) yazısı şöyle:
Seçimlere yaklaşırken basit bir gerçekliğin altını bir kez daha çizmekte yarar var. AKP toplumsal temsiliyet açısından rakipsiz bir durumda ve bunun değişme ihtimali yok. İktidar dışında hiçbir partinin günümüz Türkiye’sinin beklentilerine ve hayallerine cevap verebilme yeteneği gözükmüyor. Dolayısıyla bu seçimde AKP ilerde yapacaklarını anlatarak yarışırken, rakipleri AKP’nin ‘yanlış’ yapacaklarını vurgulayarak yarışacaklar. Bu tespit seçim sürecinin tümüyle iktidarın kontrolünde geçeceğini söylüyor. Kısacası eğer AKP hedeflerine ulaşmakta yetersiz kalırsa bunun sorumlusu sadece kendisi olacak. Potansiyel oyun alınmaması gibi bir sonucu doğurabilecek olan tek şey, AKP’nin hatalı bir seçim stratejisi uygulaması olabilir ancak…
Diğer taraftan AKP giderek genişleyen ve çeşitlenen bir tabana hitap ettiği ölçüde, rakiplerini sosyolojik olarak da eziyor. Bu olgunun biri niceliksel diğeri niteliksel iki ayağı var. Niceliksel açıdan bakıldığında Türkiye’de orta sınıfın yüzde 20’lerden 40’lara geldiğini, açlık seviyesinde aile kalmadığını, gelir dağılımının düzeldiğini, yeni iş imkânlarının yaratıldığını, kadın emeğinin toplam içindeki payının arttığını, altyapı ve kentleşme hizmetinde olağandışı sıçramalar yaşandığını, sağlık alanının radikal bir biçimde dönüştüğünü görüyoruz. Bu yeni bir şehir, yeni bir hayat demek ve insanlar hem bu dinamik gelişmenin parçası olmak, hem de son on iki yıldaki kazanımların elden gitmemesi için AKP’nin arkasında durma eğilimi gösteriyorlar. Niteliksel açıdan ise ‘İslami’ kimliğin çoğullaştığını, esnediğini, muhafazakârlığı davetkâr kıldığını gözlemliyoruz. Laiklik/dindarlık ikilemi artık ideolojik olmaktan ziyade sosyokültürel ve iki hayat tarzı arasında bir ‘gri alanın’ oluşmasına imkân tanıyor. Bugün farklı hayat tarzlarının bir arada olduğu, birbirine değdiği mekânlar ve buna koşut komşuluk ilişkileri artıyor. Aynı şekilde ailelerin içinde farklı dindarlıkların mümkün olabildiğine, bunun farklı kesimle ilişki kurma açısından köprü oluşturabildiğine tanık oluyoruz. Bunun anlamı AKP ile CHP arasında geçişlilik yaşayabilecek yeni bir kesimin varlığıdır. Bunun henüz çok yüksek bir oranda olması beklenemez ama kabaca yüzde 5 civarında olabileceğini düşünmekte yarar var. Açıktır ki bu ‘gri alan’ öncelikle AKP’nin hanesine yazılabilecek bir potansiyel olarak durmakta. Çünkü küresel dünyaya entegre olmaya hevesli, kendi hayat standardını yukarı çekmek isteyen bu orta sınıfı tatmin edebilecek bir alternatif siyasi duruş ve söylem yok. Ancak eğer AKP seçim stratejisinde yanlış yaparsa ve muhalefet bunu kullanmayı becerebilirse, aynı kitlenin AKP’den uzaklaşma ihtimalini de akılda tutmak lazım.
Bu tespitlere eklenmesi gereken bir boyut daha var: Saha çalışmalarında AKP’nin sağlık, ekonomi, eğitim, altyapı, kentleşme gibi değişik alandaki uygulamalarının ne denli onaylandığı sorgulandığında, toplumun yüzde elli ila yetmiş arasında bir beğeni beyan ettiği görülüyor. Ortalamasının yüzde altmış olduğunu kabul edelim… Demek ki AKP’nin performansını beğenenlerin oranı bu partiye oy verenlerden daha fazla. Kabaca 4 milyon kişi bu partiyi aslında beğenmesine rağmen şu veya bu sebeple onu desteklemiyor. Söz konusu kitlenin büyük çapta muhafazakâr kesimin dışından olduğunu varsaymak epeyce gerçekçi olur. Dolayısıyla AKP’nin bu seçimlere bakarken kendisine ‘tersten’ yaklaşmasında yarar var. Bu parti yükselen bir oy oranına sahip olmasına karşın ‘etkinlik’ ölçütü ile bakıldığında hala yeterli performansta gözükmüyor. Toplumda yarattığı olumlu etkiyi oya tahvil etmekte belki de o kadar başarılı değil. Çünkü seçim başarısı apaçık olmakla birlikte, AKP iktidarının toplumsal dönüşüm dinamiğinde gerçekleştirmiş olduğu başarı daha da büyük ama bunun meyvesi henüz alınamamış durumda.
Açıkça söylemek gerekirse bu seçim artık AKP’nin bizzat kendisiyle girdiği bir yarış olacak. Muhalefetin anlamlı, kuşatıcı ve geleceğe gerçekçi kapı açan söylemler geliştirme ihtimali bulunmuyor. Muhalefetin tek ‘gücü’ AKP’nin yanlışları olacak. İktidar partisi ise bugün çoğulcu, rasyonel ve ferdiyetçi bir sosyoloji ile karşı karşıya. Yüzde altmışa kadar uzanabilen bu potansiyel seçmen kitlesi, artık geçmişin sesini duymak, kavganın içinde enerji yitirmek istemiyor. Gözlerini geleceğe dikmiş, onu oralara taşıyacak iradeyi ortaya koyan ve bunu o seçmenin kişiliğini öne çıkartan bir demokrasi teklifi ile yapabilecek partiyi arıyor. AKP bu yarışta rakipsiz ve ipi önde göğüsleyeceği de açık. Ama ‘başarı’ bunun ötesinde yatıyor…