Mahçupyan: Bir 'devlet' için daha utanç verici ne olabilir?

Mahçupyan: Bir 'devlet' için daha utanç verici ne olabilir?

Karar yazarı Etyen Mahçupyan, Zaman'ın yönetici ve yazarlarına yönelik düzenlenen operasyon kapsamında gözaltına alınan ve sonrasında serbest bırakılan İhsan Dağı ile ilgili olarak, “Yazdığı gazeteye takribi beş yıl içinde ancak birkaç kez gitmiş, yönetimdeki kişilerle telefonla bile konuşmamış birinin, üstelik yukarıda zikredilen yazılardan hareketle üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istenebiliyor" dedi. Mahçupyan, sözlerinin devamında "Kanıtlanması gereken zaten baştan varsayılıyor ve ‘hukuk’ yürüyor. Bir ‘devlet’ için daha utanç verici ne olabilir?” ifadesini kullandı. 

Etyen Mahçupyan’ın “İhsan Dağı ne yapmıştı?” başlığıyla yayımlanan (24 Eylül 2017) yazısı şöyle:

Zaman gazetesi çalışanları ve köşe yazarları ile ilgili davanın başlaması, bu konuda sürdürülen ‘bilinçli sessizlik’ perdesini medyanın üzerinden kaldırdı. İddianamede sorunlar olduğunu hemen herkes biliyor ama gündeme getirmeyi erteliyordu. Oysa darbelerin gayrı meşru olması, darbe sonrasındaki uygulamaların meşruiyet gereksinimini azaltmıyor. OHAL’in sağladığı imkanların denetimsizlik ve hoyratlık fırsatına dönüşmemesi gerek… Aksi halde, hukukun etrafından dolaşma alışkanlığı arttıkça, darbecilerle mücadelenin külliyen itibarsızlaştırılmasının önüne geçmek için OHAL’i sürdürmekten ve adalet yolunu ‘uzatmaktan’ başka çareniz kalmayabilir…

Adalete ulaşımı engellenen, sıradan hayatı ihlal edilen insanlardan biri de İhsan Dağı… Bir üniversite hocası... Yıllar boyu liberalizm, demokrasi, hak ve özgürlükler alanında yazmış biri. Şu an diğer Zaman köşe yazarları ile birlikte onu da içeren davada hakkında üç defa ağırlaştırılmış müebbet isteniyor. Herhalde çok vahim bir suç işlemiş olmalı… Konuya vakıf olmamakla birlikte, devletine güvenen iyi niyetli bir vatandaşsanız, Dağı’nın darbeye doğrudan destek veren, hatta liderliğini yapan biri olduğunu düşünebilirsiniz.

Ama iddianameye döndüğümüzde tek bir neden görüyoruz: Zaman yazarı olmak. İhsan Dağı 2007 sonuna doğru bu gazetede yazmaya başlamış ve 2014 Nisan’ında da ayrılmış. Diğer deyişle 17/25 olayının ardından bu kavganın dışında durmaya karar vermiş. Sonrasında Gülen cemaati lehine herhangi bir etkinlikte yer almak bir yana, bu konuda konuşmamış bile… Meraklı okuyucular için ekleyelim, telefonunda ByLock programı bulunmadığı gibi, Bank Asya’da hesabı da yok… Yanlış anlaşılmasın, banka hesabı veya telefon programının kendiliğinden suç teşkil ettiğini söylemek zaten mümkün değil, ama bu türden ‘spekülatif suç’ oluşturma şansı bile bulunmuyor.

Peki, acaba İhsan Dağı üç kez ağırlaştırılmış müebbet cezası istenmek için ne yapmış? İddianameye bakılırsa bu affedilmez suçun nedeni yazmış olduğu üç yazı. O üç yazıya bakınca savcılar Dağı’nın örgüt üyesi olduğunu ve darbe yapmaya kalkıştığını anlayıvermişler.

Biz de bakalım…

İlk yazı 31 Ocak 2014 tarihli (Peki, vatandaş ne diyor?)… Bir araştırmanın sonuçlarını köşesine taşıyan Dağı, vatandaşın 17/25 diye adlandırılan olayda hem yolsuzluk hem de darbe girişimi gördüğünü vurguluyor. Tamamen cemaati haklı görenlerin oranının yüzde 6 iken, tümüyle AK Parti’yi haklı bulanların yüzde 30 olduğunun altını çiziyor.

İkinci yazı 7 Şubat 2014’de yayınlanmış (Medyada yeni takrir-i sükun dönemi)… Yazar internete konan yasaklardan hareketle basın özgürlüğünün daraldığı tespitini yapıyor ve o günlerde yayınlanmış Freedom House raporunun verilerini hatırlatıyor.

Üçüncü yazı ise 28 Şubat 2014 tarihli (Bir rüyamız vardı, ne oldu ona?)… Dağı bu yazısında kendi hayal ve beklentilerinden söz ettikten sonra hukukun üstünlüğü, normalleşme ve toplumsal barışın ne denli kritik hale geldiğini anlatıyor ve herkesi sağduyuya davet ediyor.

Yazılar bunlar… Hiçbirinin içinde bırakın darbeciliği teşvik etmeyi, cemaati savunmaya yönelik tek bir cümle bile yok. Tam tersine her üç yazı da darbeci zihniyeti mahkûm ederek demokratik yöne işaret ediyor. Nitekim savcılık da iddianamede somut bir bilgi veya delil sunmuyor, belirgin bir suçlamada bulunmuyor. Ama söz konusu yazıların ‘hakaret, şiddete teşvik, anayasaya karşı kalkışma’ gibi unsurlar içerdiği iddia ediliyor…

Yazdığı gazeteye takribi beş yıl içinde ancak birkaç kez gitmiş, yönetimdeki kişilerle telefonla bile konuşmamış birinin, üstelik yukarıda zikredilen yazılardan hareketle üç kez ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılması istenebiliyor…

Kanıtlanması gereken zaten baştan varsayılıyor ve ‘hukuk’ yürüyor… Bir ‘devlet’ için daha utanç verici ne olabilir?