Karar yazarı Etyen Mahçupyan, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın “'Kimse önümü göremiyorum deme lüksüne sahip değil, fedakarlık yapılmalı, risk alınmalı” açıklamasıyla ilgili olarak "Erdoğan, fedakarlık yapmak istemeyen yönetimin böyle bir istekte bulunma ‘lüksü’ nereden geliyor, söz etmedi" dedi. "Faiz indirme çağrılarının son derece talihsiz olduğunu" savunan Mahçupyan, "Ekonomi öngörülebilirlik vasfını kaybeder, kurumsal dengelere dayanan bir güven ortamından uzaklaşılır, rasyonel yönetimin gereği yapılmazsa faiz inse de yatırım olmaz. Hele demokrasiden uzaklaşılır, iç barış ortamını zedeleyen tutumlar sergilenir, siyasi kutuplaşma kaşınır, keyfilik alır başını gider, adalet sistemi şirazeden çıkarsa, ortada ne finansman ne de girişimci kalır" diye yazdı.
Etyen Mahçupyan'ın "Durum hazin" başlığıyla yayımlanan (8 Ocak 2017) yazısı şöyle:
Ekonomide yanlışta ısrar edilmesi Türkiye’ye çok pahalıya mal oldu ve olmaya da devam edecek. Enerji maliyetlerinin yarıdan fazla ucuzladığı ve küresel sermaye hareketliliğinin arttığı bir dönemde, dinamik nüfusuna ve hinterlandı açısından elverişli kültürel birikimine rağmen ülke yeni bir atılım gerçekleştiremiyor. Çünkü artık bütçeyi daha iyi yöneterek elde edilecek marjinal fayda çok az. Ayrıca kamu giderek milli gelirin daha büyük kısmını harcıyor. Devlet büyüyor ve kaynakları verimli kullanmıyor. Dolayısıyla tek çıkış ‘yapısal reform’ denen değişim. Yani ihale ve iflas kanunlarını yeniden düzenleyen, emek piyasasında yasa dışı alanı ortadan kaldıran, kurumsal özerkliğe ve liyakate itibar eden ve tüm ekonomik yapıyı hukuksal güvence altına alan bir çerçeve…
Hükümet ise aksi yönde gidiyor. Hukuksal zemin belirsizlikler içeriyor, Merkez Bankası’nın kurumsal itibarı zedeleniyor ve iş dünyasında fırsatçılığı öne çıkaran bir keyfilik ekonomiye hakim oluyor. Sonuçta siyaseten öngörülebilir olmayan bir ülke algısına, ekonominin de öngörülemez olduğu tespiti ekleniyor.
***
Peki, hükümet niçin böyle davranıyor? Çünkü kendi ürettiği kısır döngünün içine sıkışmış durumda. Devlete hakim olmak için onu büyütüyor. Topluma hakim olmak üzere örneğin medyadan ve yayın dünyasından destek almaya ihtiyaç duyuyor. Ancak bu yeni düzenin finansal gereksiniminin de karşılanması lazım. Dolayısıyla devletin daha da büyümesi ve ‘iş dağıtma’ sisteminin de buna uygun işlev görmesi gerekiyor. Ancak kaynaklar devlette toplandıkça ve verimsiz kullanıldıkça büyüme olmuyor. Oysa büyümeye ihtiyaç var çünkü aksi halde seçim de kazanılamaz. Bu durumda büyüme tüketim ve inşaat üzerinden zorlanıyor. Ne var ki bu da enflasyonun ve faizin yükselmesi demek. Ama faiz yükselince devletin yaptırttığı yatırımlar ve konut pahalılaşıyor. Girişimcilerin korunması uğruna faiz düşsün isteniyor… İşin ironik kısmı şu ki, tam da bu anlatılan döngü nedeniyle faiz düşmüyor, çünkü böyle bir ekonomik yapının riski yüksek.
Hükümet yetkilileri daha bir iki ay önce faizin düşmesi için doğrudan talimatlar verdiler ve gerçekleşmediği takdirde zor durumda kalacakları konusunda bankaları ‘uyardılar’. Geçen hafta ise muhtarlara yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı rica etti… “Başta kamu bankaları olmak üzere lütfen faiz oranlarını düşürün.” Erdoğan ayrıca “kimse önümü göremiyorum deme lüksüne sahip değil, fedakarlık yapılmalı, risk alınmalı” dedi. Ancak fedakarlık yapmak istemeyen yönetimin böyle bir istekte bulunma ‘lüksü’ nereden geliyor, söz etmedi…
Bugün hükümet kendi işini topluma yüklüyor ama toplumun buna niyetlenmesi için bile kendisine düşeni yapmıyor. Daha vahimi ekonomik aktörlere ‘bu işten anlamadığı’ ya da ‘bilerek doğruyu yapmak istemediği’ mesajını veriyor.
***
Faiz indirme çağrıları son derece talihsiz. Faizin inmesi iyi olurdu ama hükümet bunun için gerekeni yapmıyor ve yapmadığı halde insin istiyor. Faiz emir veya rica ile inmeyeceği gibi, faiz inse bile yatırım kendiliğinden artmaz. Ekonomi öngörülebilirlik vasfını kaybeder, kurumsal dengelere dayanan bir güven ortamından uzaklaşılır, rasyonel yönetimin gereği yapılmazsa faiz inse de yatırım olmaz. Hele demokrasiden uzaklaşılır, iç barış ortamını zedeleyen tutumlar sergilenir, siyasi kutuplaşma kaşınır, keyfilik alır başını gider, adalet sistemi şirazeden çıkarsa, ortada ne finansman ne de girişimci kalır.
Eğer siyasi olarak bu yapıya mecburuz denirse, fırsatçılığa ve oportünizme mahkum olmayı da göze almak gerekir. Finansmanın ucuzlaması ne kadar iyiyse, bunun irrasyonel bir biçimde zorlanması da o denli zararlıdır ve ters teper. AK Parti bu kadar yılda bunu anlamamış ise durum hazin…