Karar yazarı Etyen Mahçupyan, işlerin Türkiye'nin istediği yönde gitmediğini savunarak "En iyi ihtimalle ara çözümlerle karşılaşacağız ve bunlar şu ana kadar kırmızı çizgilerini çok net belirtmiş olan Türkiye için ‘başarı’ olmayacak" dedi.
Etyen Mahçupyan'ın "Ekonomideki büyüme ne kadar başarılı" başlığıyla yayımlanan (18 Haziran 2017) yazısı şöyle:
Büyüme oranının 2017 ilk çeyreğinde yüzde 5 gelmesi ile hükümet nefes aldı ve büyük ihtimalle bu dala tutunma eğilimi gösterecek. İktidarın kendini topluma kanıtlamak durumunda olduğu önümüzdeki kısa dönemde, seçimlere yaklaşılırken en azından bu alanda başarılı olmak isteniyor. Çünkü diğer kritik alanlar olan dış politika ve Kürt meselesi artık iç içe geçti ve işler Türkiye’nin istediği yönde gitmiyor. En iyi ihtimalle ara çözümlerle karşılaşacağız ve bunlar şu ana kadar kırmızı çizgilerini çok net belirtmiş olan Türkiye için ‘başarı’ olmayacak.
***
Bu nedenle güvenliği bir yana koyacak olursak, yönetimin esas enerjisi ekonomi alanında yoğunlaşıyor. İlk çeyrek büyümesi bu açıdan kritik bir eşikti ve siyasi bağlamda düşünürsek iktidar bu eşiği başarıyla geçti. Yüzde beşlik büyümenin ardında iki olumlu dinamik bulunuyor. Birincisi dış ticaretin büyümeye net 2.2 puan katkı getirmiş olması… En büyük ihracat pazarımız olan Avrupa’daki canlanma bu katkının mümkün olmasını sağladı. Diğer deyişle büyümenin neredeyse yarısı kendi çabamızdan ziyade küresel ekonominin ürettiği bir sonuç… Öte yandan Türkiye piyasasının bu canlanmaya hızlı tepki verebilmiş olması da kayda geçmeli. Nitekim ikinci olumlu dinamik tamamen iş dünyasının söz konusu özelliği ile ilgili.
Türkiye’deki özel sektör devletin yarattığı imkanları kullanma yönünde son derece cevval davranabiliyor. Bu iktidar için önemli bir imkan, çünkü doğru yöndeki politika değişikliklerine uyum göstermeye hazır bir zeminin varlığını ortaya koyuyor.
Diğer taraftan hükümetin verdiği maliyet azaltıcı ve satış garantisi sağlayan teşviklerin çekiciliği, bu piyasanın iştahını artırmış gözüküyor. Ancak bardağın boş tarafı çok daha ciddiye alınmalı. Yıllık büyümede henüz 2.9 seviyesindeyiz ve bu teşviklerin sürdürülmesinin maliyeti var. Piyasa dinamiklerini bozabilir, iş dünyasını rahata alıştırabilir ve devletin gelir kaybının nasıl karşılanacağı önemli hale gelir. Vergiler artırılmayacaksa bunun anlamı ya dış borç ya da Merkez Bankası müdahaleleridir… Vergilerin artırılması ise düşünülmeyecek, çünkü hükümet özel sektörü zora sokmak istemeyecektir. Dolayısıyla şu an sürdürülen ekonomi politikası daha yüksek bir enflasyon/faiz/döviz dengesinde ayakta durma istidadı gösterebilir ki bu da kamu harcamalarının devamını zorunlu kılar. Kısacası Türkiye’nin içinde olduğu kısır döngü daha da derinleşebilir…
Nitekim yüzde beşlik büyümenin detaylarına geldiğimizde esas katkının özel tüketimden ve temel olarak ‘dayanıksız mal ve hizmet’ kaleminden geldiğini görüyoruz. ‘Yarı dayanıklı tüketim’ hala eksi büyüme gösteriyor ve teşviklerin devamını talep ediyor. Kamu harcamalarının katkısı ile birlikte alındığında ise, tüketim 5 puanın 4.4’ünü oluşturuyor. Anlaşılan o ki iktidarın sağladığı teşvikler özel yatırımı hareketlendirmekte aciz kalmış…
***
Bu sağlıklı bir büyüme kompozisyonu değil ve sürdürülebilirlik özelliği zayıf. ‘Makine ve teçhizat’ kaleminde büyüme bir yana küçülme yaşanıyor olması alarm zillerini çalmalı ve farklı bir yol arayışına girilmesi gerektiği ihtarını yapmalı. Eğer hükümet bu yüzde 5’i başarı olarak sunmanın cazibesine kapılarak aynı ekonomik anlayışı devam ettirirse bir yıl sonrasında tümüyle tıkanabilir. Çünkü seçimlere sadece bir yıl kaldığı bir noktada, hem bu stratejiyi devam ettirme şansı azalabilir hem de kritik göstergeler üzerindeki hakimiyetini kaybedebilir.
İktidarın tek çıkışı Avrupa’daki canlanmanın artarak sürmesini umarken, zorlama teşviklerle gerçek bir atılım yapılamayacağını idrak etmekten ve ekonomiyi kurumsal rasyonaliteye oturtacak ‘reform’ hamlelerini acilen devreye sokmaktan geçiyor. Unutmamak gerek ki bu tür hamlelerin de netice almak için en azından bir yıla ihtiyacı oluyor…