Zaman gazetesi yazarı Etyen Mahçupyan, CHP’nin değişimleri fark edemediğini ve bu değişimlere uyum sağlayamadığını belirterek, “Deniz Baykal’ı gönderen proje, bugün baktığın zaman pek memnun değil durumdan. Kılıçdaroğlu bu anlamda başarılı olamadı. Kılıçdaroğlu kaldığı sürece CHP hep ezik ve ikinci parti olarak kalma durumunda olacak” dedi.
Taraf gazetesinde yayımlanan “CHP ve Sosyal Demoktasinin Krizi” başlıklı yazısı dizisinde Etyen Mahçupyan, Hasan Bülent Kahraman, Aydın Cıngı ve DSP Genel Başkanı Masum Türker değerlendirmelerde bulundu.
Nasıl bir CHP görüyorsunuz?
CHP’nin tepesine gittikçe ulusalcıların daha fazla güçlü olduğunu görüyoruz. Hem kişi olarak daha fazlalar hem de ideolojik pozisyon olarak. Daha tutarlı bir bakış açıları var. Geleceğe dayalı olarak CHP’ye bir şeyler öneriyorlar. Topluma da bir şey öneriyorlar. Bu öneriye katılmasak bile şunu görmek durumundayız: Ulusalcıların karşısında çok dağınık ve ne dediği de çok belli olmayan, sadece iyi niyet beyanında bulunan epeyce deneyimsiz bir kadro söz konusu. Böyle olunca da ulusalcıların sık sık söylediği gibi esas CHP, belki de onlar. O zaman da çatlak ses, tarihsel olarak baktığımız zaman son dönemdeki yenilikçiler. Buradaki durum ulusalcıların hem CHP’ye sahip çıkma hem de oyların bir şekilde kendilerine ait olduğunu düşünme ve de AK Parti’nin muhtemel bir yanlışının olmasını beklemek. Özellikle Kürt meselesinde beklenmedik bir gelişme olursa olumsuz anlamda, o zaman elleri güçlenecektir. Bunu kullanmak isteyeceklerdir.
Yeniden yapılanan bir CHP düşünürsek, burada ulusalcıların rolü nedir?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun gelişi ulusalcılara karşı bir hamle değildi. Darbeyi değil ama bir anlamda darbecileri harekete geçiren ideolojiyi savunan ve bunu yumuşak yüzlü bir şekle çeviren bir anlayışın ürünüydü. Dolayısıyla Deniz Baykal’ı gönderen proje, bugün baktığın zaman pek memnun değil durumdan. Kılıçdaroğlu bu anlamda başarılı olamadı. Kılıçdaroğlu kaldığı sürece CHP hep ezik ve ikinci parti olarak kalma durumunda olacak. Dolayısıyla Deniz Baykal’ın çıkışı geldi. Yani mesele, ulusalcılar karşısında sosyal demokratlar meselesi değil. CHP’de mesele daha sert olan ve damardan gelen ulusalcılarla bugünün dünyasına daha fazla hitap etme şansı olan daha genç daha farklı yüzlü farklı ulusalcılığın hangisinin galip geleceği meselesi. CHP’de gerçekten sosyal demokrat olan insanlar vardır ama parti öyle bir parti değil. Onlar sadece partide barınıyorlar. Gerçek sahiplerinin kim olduğu her zaman belliydi.
Parti fikri berraklığa nasıl ulaşacak?
CHP’nin kendilerinde bir sorun gördüğünü sanmıyorum. Onlar Türkiye’nin bugün geldiği noktanın bizatihi sorun olduğunu düşünüyorlar. CHP’li anayasa profesörü Süheyl Batum’un da söylediği gibi halkın istekleri, talepleri egemen olur diye bir konsepte sahip değiller. Onlar zaten devraldıkları sistemin bir koruyucusu olarak düşünüyorlar kendilerini. Toplumun da bu sisteme uymasını istiyorlar. Böyle bakıldığı zaman CHP kendini bir mücadele ve savunma partisi olarak tanımlıyor. Türkiye tarihsel bir değişim dalgası yaşıyor. Bu tür dalgalar genel olarak tek partiyle yaşanıyor. Bu dalganın bitmesiyle birlikte CHP’de yeniden siyaset imkanı doğacak diye düşünüyorum. Ama bunun da en az 10 senelik bir ömrü var. 10 seneden önce CHP’den alternatif bir siyaset çıkması çok zor.
Bu değişim dalgasına CHP kendini hazırlıyor mu?
Bunu idrak ettiklerini bile sanmıyorum. Onların hâlâ umutları var. Hâlâ Türkiye’nin başarısızlıklarının, AK Parti’nin başarısızlıklarının bu süreci yavaşlatacağını ve durduracağını düşünüyorlar. Eğer arka arkaya gelecek seçimlerden sonra hepsini yine AK Parti alırsa ve hele başkanlık sistemini getirirse o zaman CHP’de gerçek bir tartışmanın ilk ışıklarını görmeye başlayacağız.
Sosyal demokrasinin bugünkü krizi ile CHP’nin içinde bulunduğu kriz arasında bir bağlantı var mı?
Dünyada bir sol kriz var. Fakat o krizin Türkiye ve CHP ile bir ilgisi yok. CHP’nin onlardan haberi yok. Dolayısıyla o ikisini birbirine bağlamak doğru değil. Türkiye son 20 yıldır CHP eliyle bir sosyal demokrasi aldatmacası yaşıyor. 1992’de CHP yeniden açılırken bir kitap yazdım ve orada partinin sosyal demokratik bir ideolojiye yaslanması gerektiğini öne sürdüm. Korkum partinin Kemalist bir geleneği sosyal demokrasi diye sunmasıydı. Bu korku gerçekleşti. Agresif ama nispeten mahcup bir tavır içinde CHP, kemalizmi ve klasik altı ok kurgusunu sosyal demokrasi diye sundu. Özellikle 28 Şubat’a giden dönemde bu iş kızıştı. Baykal, şimdi artık çok açık bir biçimde anlaşıldığı gibi, partiyi Genelkurmay’ın ve 28 Şubat’ın partisi haline getirdi. Oysa Kemalizmin, entelektüel bir tercih içinde, ilerici bir hareket olarak kabul edilmesi dışında ne solla ne de sosyal demokrasiyle bir ilgisi vardır. Olamaz da. CHP tarihinin yeni bir sol için başlangıç oluşturacağını düşünmek, söz konusu hareketi doğmadan boğmak olur. Ama, o tabanda kendisini bu tür açılımların dışında sol olarak gören bir kesim var. O birikimden yararlanmak mümkün olabilir. Kabul edelim, CHP büyük bir makine. Ama kendi kendisini dönüştüremez. Ne var ki, bugünkü “toplama” yapısıyla daha fazlası olmaz. Şimdi deniyor ki, o partide, işte Kürt kimliği vs. bağlamında ilerici, demokrat bir kesim var. Ben de diyorum ki, bu bizi aynı dairenin içinde tutar. Onlar önemlidir. Fakat hepsi kültürel yaklaşımlardır. Ak Parti bu bakımdan çok önemli bir örnektir. Çünkü, Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en ideolojik partisidir, bir. Kültürel politikayı, kimlik temelinde, Kürtleri de kapsayacak biçimde, Müslüman ağırlık ve vurgulu olarak da ileri düzeyde yapmaktadır, iki. Aynı zamanda modernleştirici, dönüştürücü bir partidir. Bu bakımdan hem kitlelerin sosyoekonomik yapısını dönüştürmekte hem de devleti değiştirmektedir, üç. CHP burada mıdır, hayır değildir. İşte kriz budur.
CHP, Türkiye’de siyaset yeniden şekillenirken, müzakere süreci, yeni anayasa vb. konularda bir türlü ön alamıyor...
CHP’nin bir toplumsal dönüşüm beklentisi yok. Çok açık bir biçimde, eski devletin, önceki ve dar anlamdaki statükonun devamından yana. Bu, onu, teorik planda da muhafazakâr yapıyor. Muhafazakârlık kuramı bunu çok açık biçimde öngörmüştür. Eskiden ilerici olan kurumlar, o model aşındığında ve aşıldığında, kendi doğrularını savunarak muhafazakârlaşır. CHP’nin sorunu budur. Bir ideolojisi var CHP’nin, şimdi Baykal yeniden onu dile getiriyor: Ulusalcı ve yenilikçi! Buradaki yenilikçilik bir retoriktir ve tarihsel ilericiliğe bir göndermedir. Tarihsel ilericilikle güncel ilericilik birbirinden çok farklıdır. CHP tarihsel ilericiliğine atıfta bulunarak ancak muhafazakârlığını ifade edebilir. Güncel ilericilik ise başka referans gruplarının elindedir. Sorun ulusalcı-yenilikçi tartışması değildir. “Yenilikçiler” kavramının da neye tekabül ettiğini ben bilmiyorum. Kılıçdaroğlu, bu kesimi partiye taşıdıktan sonra ve hayatında bir kez olsun sosyal demokrasi demedikten sonra ve bunca şey yaşanırken en küçük bir tepki göstermemişken neyin yenilikçiliği? O bakımdan bu yenilikçilikulusalcılık tartışması bana en fazlasından, o da en fazlasından, 1970’lerdeki Ortanın Solu-Feyzioğlu tartışmasını anımsatıyor.
Parti bir çözüme ulaşır mı?
CHP bu tartışmayla büyümez. Bu tartışmayla muhalefet de yapamaz. Tamamen başka bir Türkiye var bugün, karşımızda. Onu görmeyen, anlamayan bir sol olamaz. Bu bakımdan CHP dışındaki solun da daha fazla gidebileceği bir yer yok. Bu bakımdan en doğrusu CHP-İPulusalcılar ittifakıdır. Böyle bir partinin kendisini ulusalcıcumhuriyetçi- kemalist diye tanımlaması gerekir. Gerçek bir sol ondan sonra doğabilir. Ama bu söylediğim asla gerçekleşmeyecektir.
Sizce CHP’de bir kriz yaşanıyor mu?
CHP şu aşamada yönetim anlayışını belirleme sürecini yaşıyor. Kamuoyunda bütün yaklaşımları Türkiye’de dizayn edilmek istenen iki partili sisteme uyum sağladığı için bir tartışma görülmüş oluyor. Aslında CHP kendi içindeki düşüncelerine göre hareket etse çok daha rahat olacak. Böylece daha geniş bir kitleye hitap eden temsil kabiliyetini kazanmış olur.
Sosyal demokrasi, CHP için ne kadar geçerli bir kavram?
Sosyal demokrasi, her şeyden önce mevcut sistemdeki yanlışlıklara karşı olunmasıdır. Devlet artık AKP devletidir. AKP’nin rejimini ve söylemlerini geliştiriyor. Bu söylemlere karşı Türkiye’de bir basın özgürlüğü yok. İfade ve örgütlenme özgürlüğü de yok. Üstü örtülü bir baskı yaşanıyor. İnsanlar konuşmaktan korkuyor. Bu sosyal demokraside özellikle CHP’de fazla öne çıkarılamıyor belki ama Türkiye’de sosyal demokrasinin eşitlik, dayanışma ve özellikle birlikte hareket etme halkçılık ve devrimcilik açısından önemli bir işlevi olduğunu düşünüyorum. CHP kendi içinde bunu çok öne çıkaramıyor ama Türkiye’deki karmaşa, herkes 2000 öncesi rejime muhalefet ediyor. Hâlbuki şu anda muhalefet edilmesi gereken, eleştirilmesi gereken hem sosyal demokrasi açıdan hem de demokratik işleyiş açısından bugünkü AKP hükümetinin uygulamalarıdır.
Kuzey Irak ve Suriye’deki siyasal değişimler ortada. Sizce CHP ve sosyal demokrasi bu yeniden şekillenen siyasal gelişmelere karşı ne kadar hazırlıklı?
Biz Türkiye’deki ve bölgedeki değişimlerin çok iyi farkındayız. Biz DSP olarak buna hazırız. AKP hükümetine karşı, bu baskı rejimine ve ekonomiye karşı önlemlerimizi bu konuda hazırlıyoruz. Sosyal demokrasiye bakış açımız Türkiye’de insanların inancı ne olursa olsun birlikte yaşamaya imkân veren ve laiklik anlayışına da inanç meselesini karıştırmadan yaklaşan, halktan yana ve sürekli gelecekte olması beklenen değişimlere önlem alan bir devrimci anlayışıyla yaklaşıyoruz. CHP’nin şu anda üretilmiş, topluma sunulmuş bir projesi yok. Sosyal demokratlarla paylaşabileceği bir projesi yok. Daha çok güncel kutuplaşmanın tuzağına düşmüş durumda. CHP’nin bu tuzaktan sıyrılmasında yarar var.
Sosyal demokrasinin bugün yaşadığı kriz hakkında neler söylenebilir?
Sosyal demokrasinin 1945-1975 arası altın çağından şu anda uzak olduğu açıktır. Dünya konjonktürü, ideolojileri çıkış noktalarından ve hedeflerinden başka noktalara sürükleyebilir. Gerçi sosyal demokrat partiler, Batı’da 1970’lerin sonundan bu yana, toplamda azar azar da olsa sürekli oy yitiriyorlar. Ancak bu olgu, onların - bugün Fransa’da olduğu gibiiktidara gelmelerini engellemiyor. Liberal sağ, bizzat neden olduğu 2008 krizinden sonra solun klasik görüşlerini arsızca sahiplenip müdahaleci bir tutum benimseyerek bankaları kamulaştırdı. Sağ düşünce ve uygulamaların yarattığı bunalımdan sonra ekonomiyi sol anlayışların düzlüğe çıkarmasından “sol değil yine sağ” yarar sağladı.
Bu çerçeve içinde CHP’yi nereye koyabiliriz?
CHP, sosyal demokrat iddialı bir parti olarak sosyal demokrasiyi Batı’da ve dünyada saran koşullardan soyutlanmış değildir. O anlamda dünya sosyal demokrasisinin bunalımı(!) ile CHP’nin sosyal demokrasi krizi arasında bağlantı bulunabilir. Ancak CHP, sosyal demokrasiyi, Batı’da olduğu gibi bir işçi hareketi üzerinde temellendirmemiştir. CHP sosyal demokrasisi, Cumhuriyet’i kuranların başlattıkları “Anadolu aydınlanması”nın bir tür uzantısıdır. Bu parti, kuruluşunda başat rol oynadığı Cumhuriyet’in “laiklik” ve “bölünmez bütünlük” gibi ilkelerinin üzerine titriyor; bunları koruma refleksi geliştirmiş. Laiklik bir yana, ama bölünmez bütünlük kavramını bir tür milliyetçiliğe dönüştüren kişiler de bu partide yer alıyor. Oysa milliyetçilik, sosyal demokrasiyle asla bağdaşmaz.
Varolan yeni süreçte CHP edilgen bir konumda mı?
Hiç kuşkusuz ki, CHP pek çok konuda ön alamıyor. Örneğin Alevi politikasında iktidarın haksızlığını hatta ayıplarını daha sertçe vurgulayabilir; Hükümet’in Suriye’ye ve genelde Ortadoğu’ya ilişkin perişan politikasını yumruğunu masaya vurarak eleştirebilir. Bunları yapamıyor ya da yapmıyor. Hem ulusalcıyı hem de açılımcıyı mutlu edemezsiniz.