Mahçupyan: Kürtler AKP'den uzaklaşacak, PKK'nın yaptıkları önemli olmaktan çıkacak

Mahçupyan: Kürtler AKP'den uzaklaşacak, PKK'nın yaptıkları önemli olmaktan çıkacak

Karar yazarı Etyen Mahçupyan, darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) uygulamasının 668 sayılı kanun hükmünde kararnamesi (KHK) kapsamında 12 televizyon kanalının kapatılmasıyla ilgili olarak "Diğer yayın organları yanında İMC ve Zarok TV’nin devletleştirilmesi toplumla bağı kopartacak bir hamle. Çünkü sorunu çözme yeteneğine sahip tek aktör olan iktidarın ‘çözümden’ ne anladığını tanımlıyor. Bunun doğal sonucu Kürtlerin AK Parti’den uzaklaşması olacak. PKK’nın yaptıkları bu denklemde önemli olmaktan çıkacak. İslami duyarlılığı olan kitle kendi partisini bütün yanlışlarına rağmen niçin destekliyorsa, Kürt duyarlılığı olanlar da kendi temsilcilerini bütün yanlışlarına rağmen destekleyecekler" dedi.

Etyen Mahçupyan'ın "Kürt meselesinde ipler kopuyor" başlığıyla yayımlanan (13 Ekim 2016) yazısı şöyle:

Kökleri tarihe dayanan toplumsal meselelerin çözümü ne denli ‘dışa açık’ hale geldikleriyle bağlantılı…  Ancak genel savaş gibi konjonktürler hariç tutulursa, ‘dış güçlerin’ bu tür uzlaşmazlıklarda etkisi kalıcı olmuyor. Çünkü taraflardan biri toptan yok edilmeyecek ise, iki taraf birlikte yaşamaya devam edecek. Bu da tarafların ‘çözüm’ anlayışının o toplumda ne denli meşru olduğu sorusunu belirleyici bir unsur olarak öne çıkartıyor.

Nitekim meşruiyet avantajına sahip olan tarafın kendi ‘çözümünü’ hayata geçirmesi çok daha kolay, çünkü diğer ‘tarafın’ tabanında da destek bulabiliyor. Aksine eğer meşruiyet zaafınız varsa, karşı tarafı tümden elden kaçıracağınız gibi, bizzat kendi tabanınızda da istediğiniz desteği bulamayabiliyorsunuz.

***

Kürt meselesi de yıllardır bir meşruiyet gerilimi olarak yaşanıyor. Türkiye halkı ve dünya kamuoyu nezdinde hem hükümet hem de örgüt daha meşru olmaya, davranmaya, görülmeye çalışıyor. AK Parti öncesinde ibrenin PKK’dan yana olduğu konusunda pek tereddüt yok. Devletin yaptığı vahşet örgütün yaptıklarını fazlasıyla aşmıştı ve özgürlükler açısından da rejim çok ‘geri’ idi… AK Parti bu durumu değiştirdi. Meşruiyet avantajı ilk kez devletin eline geçti. Özgürlük alanı genişlerken toplum eşitlik alternatiflerini tartışmaya açtı. Değişen atmosfer seçim sonuçlarına yansıdı ve AK Parti’nin Kürtlerden aldığı destek örgütün uzantısı olan siyasi partilerin önüne geçti.

İlk kırılma çözüm sürecinin bitmesi sonrası 2015 Haziran seçimlerinde yaşandı. AK Parti’nin Kürtlere yönelik seçim propagandası apaçık yanlışlar içermesine rağmen düzeltilmedi. Bir anlamda iktidar ‘olacaksa böyle olsun ya da hiç olmasın’ demiş oldu. Cevap yüzde beş civarında oyun HDP’ye kaymasıydı, çünkü Kürtler nezdinde AK Parti kendi meşruiyetini büyük çapta hırpalamıştı. O noktada eğer PKK silahları süresiz susturduğunu ve kuvvetlerini sınır dışına çektiğini ilan etse, psikolojik olarak devlete ‘diz çöktürebilirdi’.              

***

Ne var ki Suriye’de yeşeren ‘büyük hayaller’ PKK’nın kendi konumunu yanlış değerlendirmesine neden oldu ve ‘hendek’ siyaseti ile örgüt tarihinin belki de en düşük meşruiyet noktasına sürüklendi. Bu durum AK Parti için beklenmedik bir fırsattı. Onun da önünde meseleyi kendi ‘çözümüne’ getirerek sonlandırabileceği bir yol çıktı: Özgürlük ve eşitlik yönünde ilerleyecek ve hukuk zeminine oturacak bir reform inisiyatifi…

Ama aynen örgütte olduğu gibi, anlaşılan AK Parti’de de bazı ‘büyük hayaller’ yeşerdi. Adım adım meşruiyet avantajı elden kaçtı ve bu gidişatın devam edeceği görülüyor. OHAL’den yararlanılarak Kürt coğrafyasında öğretmenlerin işten uzaklaştırılması, diğer yayın organları yanında İMC ve Zarok TV’nin devletleştirilmesi toplumla bağı kopartacak bir hamle... Çünkü sorunu çözme yeteneğine sahip tek aktör olan iktidarın ‘çözümden’ ne anladığını tanımlıyor. 

***

Bunun doğal sonucu Kürtlerin AK Parti’den uzaklaşması olacak. PKK’nın yaptıkları bu denklemde önemli olmaktan çıkacak. İslami duyarlılığı olan kitle kendi partisini bütün yanlışlarına rağmen niçin destekliyorsa, Kürt duyarlılığı olanlar da kendi temsilcilerini bütün yanlışlarına rağmen destekleyecekler. Çünkü onların algısıyla tehdit devam etmekte, kimliksel dayanışmaya ihtiyaç bulunmakta ve sonuçta bunlar kendi çocukları… Hele örgüt evrensel ilkelere yakınlaşan bir stratejiye kayarsa bu etki çok daha genişleyip derinleşecek ve önümüzdeki yüzyılda iki kimlik arasındaki ilişkinin temelini oluşturacak.

Sonrasında muhtemelen birkaç kişi devletin bu basiretsizliği nasıl olup da yaptığını anlamaya çalışacak, diğerleri ise Kürtlerin ‘ihanet’ ettiklerini anlatıp duracak.