Mahçupyan: Siyasetin sanallaşması iktidar açısından tek ‘çıkış’ yolu gibi duruyor

Mahçupyan: Siyasetin sanallaşması iktidar açısından tek ‘çıkış’ yolu gibi duruyor

Karar yazarı Etyen Mahçupyan, ekomomi-siyasat ilişkisiyle ilgili olarak "Türkiye’de artık bağımsız bir ekonomi yönetimi bakışının anlamlı olmadığını, ekonominin ancak siyasetin ‘peşinden’ giderek mıntıka temizliği ile yetinmek durumunda olduğunu ortaya koydu" dedi.

Enflasyon-faiz-döviz zincirindeki ortak yükselişin devam ettiği bir ortamda seçim kazanmanın kolay olmadığını belirten Mahçupyan, "Ama eğer milli üretimin yanına milli bir dava ekleyebilirseniz, ola ki vatandaş siyasetin büyüsüne kapılıp ekonomiyi göz ardı edebilir. Belki başka çare de yok… Çünkü ekonomi yönetimini sanal aleme sürüklemenin karşılığı olarak, siyasetin de sanallaşması iktidar açısından tek ‘çıkış’ yolu gibi duruyor" ifadesini kullandı.

Mahupyan, "Milli araba, milli dava, milli enflasyon" başlığıyla (10 Kasım 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Modernliğin en ‘zekice’ açılımı, önce her özneyi özerkleştirmek sonra da hiçbir şeyin sadece kendisi olmadığını keşfetmek oldu. Ekonomi de önce kendine has bir etkinlik alanı olarak tanımlandı ama kısa süre içinde siyasetle ne denli iç içe olduğu anlaşıldı. Bugün hala ekonomik olayları salt kendi mantığı ve dinamiği içinde irdeleyen bir yaklaşım mevcut… Ancak güç ilişkilerinin ve kurumsal yapının özelliğine bağlı olarak, ekonomik alanın siyasetten bağımsız olamayacağına ilişkin kabul çok daha yaygın.

***

Türkiye gibi, ulusal servetin büyük bir oranının devlet hazinesine ait, kamu bankalarının finans sisteminde hatırı sayılır bir orana sahip olduğu ve ülkenin büyümesinin daha ziyade devletin girişim ve teşvikini gerektirdiği ülkelerde, ekonomi siyasetin doğrudan takipçisi haline gelebiliyor. 2016 sonrası AK Parti iktidarı bu durumun bariz örneği. Üç nedenle… Bir, Erdoğan’ın kafasındaki projeleri bir an önce hayata geçirme isteği; iki, Erdoğan’ın ekonominin nasıl yönetilmesi gerektiğine ilişkin sabit tercihlere sahip olması; üç, Erdoğan’ın önümüzdeki her seçimi kazanmak zorunda olduğunu bilmesi…

Bu unsurlar birbirini besleyerek ekonomi yönetiminin hareket alanını daraltıyor ve ekonomik öncelikler listesinin siyasetin ihtiyaçlarına göre sürekli yeniden şekillendirilmesine yol açıyor. Geçenlerde tek bir gün içinde yaşanan üç olay Türkiye’de artık bağımsız bir ekonomi yönetimi bakışının anlamlı olmadığını, ekonominin ancak siyasetin ‘peşinden’ giderek mıntıka temizliği ile yetinmek durumunda olduğunu ortaya koydu.

Önce ‘milli arabayı’ üretecek iş adamlarının bir araya getirildiği ve protokol imzalarının atıldığı toplantıya tanık olduk, ardından Ekim ayı enflasyon rakamları açıklandı, sonrasında ise Erdoğan Irak ve Suriye’deki tüm terör yuvalarının kimseden izin almadan imha edileceğini ilan etti. İlk bakışta bu olgular arasında ilişki yokmuş gibi gözükebilir. Özellikle terörle savaş beyanının ekonominin dışında, ‘milli siyasete’ ait bir konu olduğu düşünülebilir. Ancak milli araba da, milli savaş da en az enflasyon kadar ekonominin göbeğinde yer alıyor.

Enflasyon oranları işlerin iyi gitmediğinin en açık göstergesi… Mesele sadece fiyat artışlarının durdurulamaması değil, bu artışların ekonomi yönetimi tarafından doğru öngörülememesi. Dolayısıyla doğru tedbir alma ihtimali çok zayıf ve bu durum iktisadi aktörler tarafından da değerlendirileceği için tüketimin baskılanması mümkün olmuyor. Nitekim şu an itibariyle Türkiye kredi genişlemesinde dünyanın bir numaralı ülkesi! Üstelik bu genişlemede aslan payı kamu bankalarında… Yani tüketim ve enflasyon aslında siyasi iktidarın tercihi...

***

Belki hükümet bu kredinin yatırımda kullanılmasını umuyor ama OHAL varken bu gerçekçi bir beklenti değil. Merkez Bankası faiz hadlerinin suni şekilde optimal altında tutulması da durumu pekiştiriyor ve ekonomi yönetiminin irrasyonel hale geldiği izlenimi sabitleşiyor. Bu durumda devletin bizzat yatırımcılığa soyunması gerek… Böylece milli projelere ve milli arabaya geliyoruz. Ne var ki iş dünyasında yatırım isteği yokken onlara yatırım yaptırmanın mali bedeli çok ağır… Nitekim milli arabanın asıl cazip yanı ucuz kredi olacak ve ulusal katma değerin bir bölümü bu projeye rant olarak aktarılacak. Oluşacak ek bütçe açığının karşılanması için de daha fazla vergi alınacak…

Öte yandan bu ‘çözüm’, enflasyon-faiz-döviz zincirindeki ortak yükselişin devam etmesi demek ve böyle bir ortamda seçim kazanmak kolay değil. Ama eğer milli üretimin yanına milli bir dava ekleyebilirseniz, ola ki vatandaş siyasetin büyüsüne kapılıp ekonomiyi göz ardı edebilir. Belki başka çare de yok… Çünkü ekonomi yönetimini sanal aleme sürüklemenin karşılığı olarak, siyasetin de sanallaşması iktidar açısından tek ‘çıkış’ yolu gibi duruyor.