Mahfi Eğilmez
Yılbaşından beri sürekli yeni rekorlar deneyen enflasyonun Eylül ayında zirve yapması bekleniyordu ama beklenenin çok ötesinde bir gerçekleşme çıktı karşımıza.
TIKLAYIN - Enflasyon eylülde yüzde 24.52 ile 15 yılın en yükseğine çıktı!
Tüketici fiyatları enflasyonu ya da manşet enflasyon (TÜFE) aylık yüzde 6,30, çekirdek enflasyon (C Endeksi) aylık yüzde 6,76, yurtiçi üretici fiyatları enflasyonu da (Yİ-ÜFE) aylık yüzde 10,88 artış ile enflasyonu yüksek sayılan ekonomilerin yıllık enflasyonu kadar aylık artışlar sergilemiş oldu.
Ekim 2017'den Eylül 2018'e kadar 12 aylık enflasyon oranları şöyle bir tablo ortaya koyuyor.
Bu tablodaki TÜFE ve Yİ-ÜFE'yi bir grafiğe dönüştürelim.
TÜFE, 12 aylık bazda yüzde 24,52'ye ulaşırken Merkez Bankası'nın para politikasının en fazla etkili olacağı kalemlerden oluşan çekirdek enflasyon da (C Endeksi) yüzde 24,05'e ulaşmış bulunuyor.
Çekirdek enflasyonun aylık bazda TÜFE'den daha fazla artmış olması önümüzdeki aylarda enflasyondaki artışın yine yüksek düzeylerde devam edeceğini gösteriyor.
Asıl korkutucu nokta burası. Çünkü bu büyük artış Merkez Bankası'nın para politikası uygulamasının işlevsiz kaldığını (ya da alınan parasal önlemlerin etkisinin gecikmeli olarak ortaya çıktığını düşünürsek) çok geç kalınmış önlemler olduğunu ortaya koyuyor.
Kurda yaşanan büyük artışların fiyatlara yansıması kaçınılmazdı. Ve bu yansıma gecikmeli olarak artan oranda yansımaya başladı.
Merkez Bankası da gecikmeli yansımaya güvenip geciktikçe bu sıçramanın durdurulması mümkün olamadı.
TÜFE (yüzde 24,52) ile Yİ-ÜFE (yüzde 46,15) arasındaki büyük fark (21,63 puan) bir başka korkutucu durumu ortaya koyuyor.
Bu fark, özellikle kurdaki artıştan dolayı üretime gelmiş olan fiyat artışlarının henüz tüketiciye yansıtılmadığını gösteriyor.
Bu fark da gelecek aylarda TÜFE'ye yansıyacak ve manşet enflasyon daha da yükselecek.
Türkiye, 40 yıldır yüksek enflasyonla mücadele ediyor, buna karşılık enflasyonu bir türlü hedeflediği yüzde 5 düzeyine yaklaştıramıyor.
Bu düzeye en çok yaklaştığı yıllar 2010 ve 2013 yılları oldu. O iki yılda yakalanan yıllık enflasyon bugünkü aylık enflasyon düzeyindeydi.
Türkiye'nin, dünyada enflasyonun düşük seyrettiği bu dönemde bu kadar yüksek düzeyde enflasyon yaşaması bu konuda gerçekten mücadele etmediği anlamına geliyor.
Başka hiçbir ifade yüzde 25'e gelmiş manşet enflasyonu ve yüzde 46'yı aşmış üretici enflasyonunu açıklayamaz.
Enflasyonun, 1980'lerdeki gibi denetimden çıkmış halde yükselmesinin en olumsuz etkisi enflasyon alışkanlığı denilen olguyu tekrar gündeme getirmesi şeklinde karşımıza çıkacak.
Enflasyonist beklentilerin yerleşmesi halinde insanları enflasyonun düşeceğine inandırmak artık kolay olmayacak.
Bu gelişmenin bir olumsuz etkisi de dolarizasyonun (para ikamesi) artmasına yol açması olarak yaşanacak.
Türkiye ekonomisi, yanlış ekonomi politikası uygulaması sonucu tam bir kısır döngünün içine girmiş durumda.
Geldiğimiz noktada Merkez Bankası, faizi bir kez daha yüklü biçimde artırmak açmazıyla karşı karşıya bulunuyor.
Türkiye, enflasyonla gerçekten mücadele etmek ve o arada ekonomiyi de küçültmeden bu işin içinden çıkmak istiyorsa yargı reformu başta olmak üzere bir takvime bağlı olarak yapısal reformları ilan etmeli ve bir an önce yaşama geçirmeye başlamalı.