Mahfi Eğilmez
Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) Dünya Ekonomik Görünümü Ekim 2018 Raporundaki verilerden yola çıkarak bir dünya ekonomisi görünümü değerlendirmesi yapalım.
TIKLAYIN - IMF, Türkiye için büyüme tahminlerini düşürdü
Öncelikle verileri bir tablo eşliğinde sunalım:
Eğer dünya 100 kişinin yaşadığı yıllık geliri 100 dolar olan bir köy olsaydı: Bu köyde gelişmiş ekonomilerden gelen yaklaşık 14 kişi toplam 100 dolarlık gelirin 41 dolardan fazlasını alıyor olacak ve dolayısıyla bu kişilerin kişi başına geliri yaklaşık 3 dolar olacaktı.
Buna karşılık gelişme yolundaki ekonomilerden gelen 86 kişinin toplam geliri 59 dolar olacak ve bu kişilerin eline kişi başına 0,7 dolar geçecekti.
Amerikalıların eline kişi başına yaklaşık 3,5 dolar geçerken, köyün 100 dolarlık toplam gelirinden en fazla payı Çinliler aldığı halde sayıları çok olduğu için kişi başına ellerine 1 dolardan az düşecekti.
Dünya ekonomisinin yakın geçmiş verileri ve geleceğe yönelik IMF tahminleri özetle şöyle bir tabloda gösterilebilir.
Tablo bize uluslararası ticarette geçmiş yıllara göre düşüş olacağını, bunun da etkisiyle dünyanın geçmiş yıllar ortalamalarına göre daha yavaş büyüyeceğini gösteriyor.
ABD'nin büyüme sorununu atlatmasının beklendiği, Euro bölgesinin bu konuda hala biraz geride olduğu, Japonya'nın ise yavaş büyümeye devam etmesinin beklendiği anlaşılıyor.
Geçmiş dönemde ve özellikle de küresel kriz süresince dünya büyümesinin lokomotifi konumunda olan gelişmekte olan ekonomilerin yine yüksek büyümeleri buna karşılık büyüme ivmelerinde biraz düşüş olması bekleniyor.
Çin'in büyüme hızındaki hızlı düşüş bu gelişmenin temel nedeni olarak karşımıza çıkıyor.
Dünyanın enflasyon sorununu büyük ölçüde çözdüğü tablodan görülebiliyor.
Gelişmiş ekonomiler yüzde 2, gelişmekte olan ekonomiler de yüzde 5 dolayında bir enflasyon ortalamasında istikrara gelmiş görünüyorlar.
Cari denge sorunu da küresel krizin etkisiyle genel olarak çözülmüş bulunuyor.
Buna karşılık IMF tahminlerine göre, Trump'ın korumacılık politikasına karşın, ABD'de cari açığın büyümesi bekleniyor.
Bu tahminlere bakarak küresel krizden çıkışın artık gözle görülür bir aşamada olduğunu söylemek mümkün.
IMF'nin Türkiye ekonomisine ilişkin tahminleri de aşağıdaki tabloda yer alıyor:
IMF'nin raporunda Türkiye'nin 2017 süresince ve 2018'in başlarında son derece güçlü olarak büyüdüğü ancak bu büyümenin keskin bir düşüşe dönüşeceği öne sürülüyor.
TL'nin değer kayıpları ve borçlanma maliyetlerinin hızla yükselmesinin tüketim ve yatırım talebinin düşmesine bunun da ekonomiyi yavaşlatarak büyüme oranını düşürmesine yol açacağı tahmin ediliyor.
IMF'nin 2019 için yenilediği yüzde 0,4'lük tahmini Nisan ayında yayınlanan Dünya Ekonomik Görünümü'ndeki tahmininden 3,6 puan daha düşük bir orana işaret ediyor.
IMF, raporunda, Türkiye ekonomisinin sermaye akımlarında görülebilecek ani yön değişikliği ve jeopolitik risklere karşı son derece savunmasız durumda olduğunu vurguluyor.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan hükümet tahminlerini içeren Yeni Ekonomi Programı'nda (YEP 20119 - 2021) yer alan tahminleri de aşağıdaki tabloda gösterelim.
Bu iki tabloyu bir arada ele alırsak büyüme konusunda IMF'nin çok daha kötümser olduğu ortaya çıkıyor.
IMF'nin daha düşük büyüme beklemesinin doğal sonucu olarak YEP'deki tahminlere göre cari açık daha düşük, işsizlik oranı ise daha yüksek tahmin edilmiş bulunuyor.
İki tahmin setinde birbirine en çok yaklaşan gösterge enflasyon tahmini olarak çıkıyor.
IMF'nin tahminlerinin gerçekleşeceğini kabul edersek küresel krizin büyük ölçüde geride kalmaya başladığını görüyoruz. Buna karşılık birçok alanda kırılganlıkların halen devam ettiği de raporun çeşitli bölümlerinde vurgulanıyor. Özellikle ABD ve Euro Bölgesi'nin krizden çıkışı bizim açımızdan iyi ve kötü yanları olan bir gelişme.
İşin iyi yanı ihracatımızın ve turizm gelirlerimizin ağırlığını taşıyan bölgelerin krizden çıkmasının ihracatımıza ve turizm gelirlerimize olumlu katkı yapacak olmasından kaynaklanıyor.
Kötü yanı ise kriz süresince dünyaya bol likidite sağlamış olan bu iki büyük ekonominin krizden uzaklaştıkça parasal sıkılaştırmayı artıracak olmalarından kaynaklanıyor.
Bu iki ekonomi parasal sıkılaştırmayı artırdıkça bizim dış kaynağa erişimimiz zora girecek.
Özetle; 2019 yılının küresel sistem için iyiye gidişe, Türkiye açısından ise kötüye gidişe işaret ettiği açık biçimde görülebiliyor.