Mahfi Eğilmez: Türkiye ekonomisi hakkında üç farklı bakış

Mahfi Eğilmez: Türkiye ekonomisi hakkında üç farklı bakış

Mahfi Eğilmez*

Bloguma gelen yorumlardan, sosyal medyadaki yazışmalardan, gazetelerdeki köşe yazılarından, esnafla, çalışanlarla, iş insanlarıyla, öğrencilerle ve hocalarla yaptığım sohbetlerden görebildiğim kadarıyla Türk toplumunun Türkiye ekonomisi hakkında farklı görüşleri var. Bu görüşleri üç grupta toplamak mümkün: (1) İlk gruba girenler ekonominin çok güçlü olduğunu, son 15 yılda yapılanlarla artık son derecede sağlam temellere oturduğunu, hiçbir şeyin ekonomiyi yıkamayacağını düşünüyor. (2) İkinci gruptakiler ekonominin çok kötü durumda olduğunu, buna karşılık iktidarın sayılarla ve oranlarla oynayarak durumu iyi gösterdiğini öne sürüyor. Onlara göre bugüne kadar eskiden yapılmış olanları satarak ve borçlanarak durumu idare ettik. (3) Üçüncü gruptakiler ilk iki grubun karması denebilecek bir görüşe sahipler. Onlara göre son 15 yılda ekonomide olumlu şeyler yapılmış olmakla birlikte bu iyileşmede geçmişin birikimlerinin kullanılması (özelleştirme) ve dış borçlanmanın artırılması etkili olmuş bulunuyor.   

Biz iktisatçı milleti, sokak sohbetlerini dinlemekle birlikte sayılara ve verilere bakmak ve yorumlarımızı ona göre biçimlendirmek durumundayız. O nedenle bu iddiaları değerlendirebilmek için verilere bakmamız gerekiyor.

Bir ekonominin güçlü olup olmadığını anlamak için bakabileceğimiz makroekonomik verileri aşağıdaki tabloda ele alıyorum:

Bu tablo bize iktidarın ilk dönemi olarak kabul edebileceğimiz 2002 – 2008 döneminde ekonomiyi güçlendirmek adına önemli adımlar atıldığını, buna karşılık bu dönemde işsizlik, cari açık ve özel kesim dış borç stoku açısından olumsuz gelişmeler yaşandığını gösteriyor. İktidarın ikinci dönemi olarak kabul edilebilecek olan 2009 – 2015 döneminde ise ilk dönemiyle kıyaslandığında bazı alanlarda bozulma bazı alanlarda düzelme olduğu görülebiliyor. Örneğin ilk dönemdeki büyüme hızı kesilmiş, işsizlik düşmek bir yana az da olsa artmış, cari açıkta artış yaşanmış, özel kesim borçları artmış bulunuyor. Buna karşılık enflasyonda düşüş devam etmiş, bütçe açığı küçülmeyi sürdürmüş, kamu borç stoku da azalmış görünüyor.

Demek ki ekonominin gidişinde olumlu yanlar olduğu kadar olumsuz gelişmeler de söz konusu. Bu aşamada geçmişin kazanımlarının kullanılıp kullanılmadığına bakalım. Bunu gözden geçirebilmek için özelleştirme faaliyetlerinden elde edilen gelirlere bakmamız gerekiyor. Aşağıdaki tablo 2003 – 2015 arasındaki dönemde özelleştirme gelirleri yıllar itibariyle göstermektedir (Kaynak: Özelleştirme İdaresi Başkanlığı: http://www.oib.gov.tr/program/uygulamalar/yillara_gore.htm)

Buna göre iktidar partisinin görevde bulunduğu dönemde (2003 – 2015 yıllar) toplam 59 milyar dolarlık özelleştirme geliri elde edilmiş ve bu gelirler kamu finansmanında kullanılmıştır. Buna göre AKP’nin iktidarda olduğu dönemde elde edilen yıllık ortalama özelleştirme geliri (59 / 13 =) 4,5 milyar Dolar etmektedir. Ki bu ortalama, önceki dönemin yıllık ortalaması olan (8,3 / 17 =) 0,5 milyar dolara göre 9 kat daha yüksektir.

Demek ki görünümü etkileyen konulardan birisi de özelleştirmeden elde edilen gelirlerin kullanılması olmuştur.

Bir de dış borçlara bakalım. Buradan elde edilen kaynakların kullanımı da görünümü değiştirmektedir (Aşağıdaki tablodaki sayılar milyar Dolar olarak okunmalı.)

AKP iktidara geldiğinde 2001 krizinden çıkmış olan Türkiye’nin dış borç stoku 86,5 milyar Doları kamu kesimi ve TCMB’ye ait, 43,1 milyar doları da özel kesime ait olmak üzere toplam 129,6 milyar dolarmış. 2015 yılı sonunda bu miktarlar 114,3 milyar Doları kamu kesimi ve TCMB ve 283,8 milyar doları da özel kesime ait olmak üzere toplam 398,1 milyar Dolara yükselmiş. İki konu var: (1) Türkiye’nin dış borçlanması 268,5 milyar Dolar artmış. (2) Kamu kesimi ve TCMB’nin dış borç stoku azalma eğilimine girerken özel kesimin dış borçlanması hızla artmış.

Demek ki görünümü etkileyen unsurlardan birisi de Türkiye’nin dış borçlanmasını artırması olmuş.

Bu kısa değerlendirmeden varabileceğimiz sonuç üç farklı görüşün üçüncüsünün en doğru görüş olduğudur. Yani ekonomide düzelmeler ve iyileşmeler sağlanmış ama bunda geçmiş dönemlerin birikiminin paraya çevrilmesi (özelleştirme gelirleri) ve dış borçlanmanın artırılması etkili olmuştur.