Mahfi Eğilmez yazdı | Faiz meselesi: Kitap incelemesi

Mahfi Eğilmez yazdı | Faiz meselesi: Kitap incelemesi

Mahfi Eğilmez*

Faiz nedir? Nereden doğmuştur? Tarihi nedir? Kutsal kitaplar faizi niçin yasaklamıştır? Yasaklanan faiz hangisidir? Riba ile bugünkü faiz arasında bir fark var mı? Bu sorular günümüzde başta İslam dünyası olmak üzere dünyada fazlasıyla kafa yorulan sorular. Kimisi faizi asla yaklaşılmaması gereken bir tabu olarak görürken kimisi de bunun basit bir ekonomik işlem olduğunu ve kiradan farkı olmadığını savunuyor.

Son günlerde Faiz Meselesi adlı bir kitabı okuyorum. Kitaba 19 bilim insanı yazılarıyla katkı yapmış (Kitabın künyesi şöyle: Faiz Meselesi: Tarihten Örnek Uygulamalar, Derleyenler: Murat Ustaoğlu ve Ahmet İncekara, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Mayıs, 2019.)

Kitaptaki yazılar bir tarih ve konu silsilesi içinde yer alıyor, dolayısıyla kitap farklı yazarların elinden çıkmış ve onların birbirinden farklı görüşlerini yansıtıyor olsa da son derecede tutarlı bir bütün oluşturuyor. Yazarların bir bölümü ekonomi ve ekonomiyle ilgili alanlarda öğrenim görmüş, bir bölümü de ekonomi ve ilahiyat öğrenimini birlikte görmüş akademisyenler. Dolayısıyla hepsi konunu uzmanı ve konu üzerinde zaman harcamış kişiler.

Kitapta binlerce yıl önce faizin nasıl doğduğundan başlayarak günümüz bankacılık düzenlemelerine kadar gelen, olaylarla desteklenmiş analitik değerlendirmeler var. Birçok ilginç konu dikkat çekiyor. Mesela tapınakların borç alışverişinde ilk sistemli ve kayıtlı merkezler olduğunu ve bugün tefecilik faizi diye bildiğimiz çok yüksek faizlerin ilk kez tapınaklarda alındığı bilinen bir gerçek. Buna karşılık o dönemde ortaya çıkan tefecilerin, tapınaklardaki bu yüksek faizden daha düşük oranlarda faiz uyguladıkları ve bir anlamda ters tefecilik yaptıkları pek bilinen bir şey değil. Tefecilerin ortaya çıkışının gerçek tefeci konumundaki tapınakların tekelci yapısını kırmaya yönelmesi ilginç bir ironi. Yani asıl tefeciler dini temsil eden tapınak rahipleri olurken, sivil tefeciler onların tekelci konumunu kırmak için çıkıp daha düşük faizle işlem yapıyorlar.

Faizi bütün dinler yasaklamış görünüyor. Bu yasağın kökeni Platoncu - Aristotelesçi yaklaşımlara kadar geriye gidiyor. Hatta paradan para kazanma deyimi bile o kadar eski. Dinlerin hepsi bu yasağı oradan devralıp devam ettirmişler. Yasağın ilk kez ve en ağır biçimde yer aldığı din Yahudilik (İslamdaki ribanın karşılığı Yahudilikte ribbit.)  Buna karşılık faizi en fazla uygulayanlar ve bu yolla zengin olanlar da Yahudiler. Çünkü zaman içinde Yahudi din düşünürleri faiz yasağını yumuşatan, hatta kaldıran yorumlar getirmişler. Faiz yasağı zaman içinde Hristiyanlıkta da yumuşatılarak ortadan kalkmış bulunuyor. Yasağı günümüze taşıyan tek din İslam. Kitapta, Kur’an’da geçen riba ile bugünkü faizin karşılaştırmasını yapan değerlendirmeler var. Riba ile bugünkü faiz arasında bire bir aynılık var mı? Bu konuda belli başlı iki görüş var. İlki bu iki kavramın tamamen aynı olduğu görüşü. Dolayısıyla dün olduğu gibi bugün de riba ya da faiz yasaktır, haramdır. İkinci görüş riba ile faizin aynı şeyler olmadığı görüşü. Bu görüş çerçevesinde riba, dönemin koşullarının belirlediği bir tefeci faizidir. Oysa günümüzde faiz, devletin koyduğu kurallar çerçevesinde kurumlar (bankalar) eliyle uygulanan düzenlenmiş bir bedeldir. Kitapta bu görüşlerin tartışılmasını, çeşitli filozofların, yazarların görüşleriyle ayrıntılı olarak bulmak mümkün.

Osmanlı toplumunda faizsiz finans arayışlarının yaygın biçimde gündeme geldiği biliniyor. Bulunan çözümlerden birisi olan ve geri alım koşuluyla yapılan satışı ifade eden bey’ul vefa’nın geliştirilmiş hali olan bey’lil-istiğlal bugünkü faizsiz finans sisteminin temelini oluşturuyor. Kişi sattığı malı geri satın almayı taahhüt ederek sözleşme süresince kiralamış oluyor. İşin özünde bugün uygulanan faizden hiçbir farkı yok. Kişinin satışı ve geri alım işlemini karşılıklı olarak (cebir işlemindeki gibi) iptal edersek geriye paranın kirası yani adına ne dersek diyelim faiz kalıyor.

Günümüzde ekonomi teorisi olarak okutulan neoklasik ekonomi yaklaşımının da temelini oluşturan Alfred Marshall ve John Maynard Keynes’in faiz konusundaki görüşlerine de değiniliyor kitapta. Marshall faizi ‘tasarruftan ve paranın tatmininden vazgeçmenin ve beklemenin ödülü’ olarak tanımlarken Keynes ‘para sahibinin parayı nakit olarak elinde bulundurmaktan (likiditeden) vazgeçmesinin bedeli’ olarak tanımlıyor. Kutsal kitapların tanımları dışına çıkıp da konuya ekonomi sistemi açısından bakıldığında bu tanımlar olayın özünü açıklıyor.  

Kitapta Ekim 2002’de Mısır Din İşleri Yüksek Kurulu’nun banka faizinin helâl olduğuna ilişkin yayınladığı fetva da yer alıyor. Akla uygun olan yorum da budur. Çünkü kutsal kitapların indiği dönemde faiz bir standarda sahip olmayan ve tefeci faizi konumunda olan bir uygulamaya sahipti. Günümüzde devletin (merkez bankalarının ve bağımsız bankacılık otoritelerinin) denetimi altında olan bankacılık sisteminde büyük ölçüde standardize edilmiş ve tefecilik uygulamasından çoktan çıkmış bir faiz sistemi söz konusu. Bu açıdan bakarsak faiz, kâra göre ve hatta kiraya göre çok daha fazla denetim altında, çok daha fazla standartlaşmış bir getiridir.  

Kitabın tümünden örnekler vermem mümkün değil ama faiz konusunda çalışma yapacak olanlara ve faizin antik dünyadan bugüne nasıl evrim geçirdiğini merak edenlere bu çok önemli kitabı okumalarını öneriyorum.

*Bu yazı Mahfi Eğilmez'in kişisel blogundan alınmıştır.