Türkiye'de Ağustos 2018 itibarıyla, işsizlik oranı yüzde 11,1 oldu. İstihdam edilenler ile işsizlerin tümünün oluşturduğu toplam işgücü 33 milyona yakın insandan oluşuyor. Bunun yüzde 11,1'ini oluşturan yaklaşık 3,7 milyon kişi işsiz.
İşsizler, bu tespitin Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından yapıldığı günden geriye doğru son 4 hafta içinde "Ben işsizim, iş arıyorum" diyerek resmi başvuruda bulunmuş olan kişiler.
Bunlara ek olarak bir de son 4 hafta içinde resmi başvuruda bulunmamış olmakla birlikte "İş var, çalışır mısın" diye sorulduğunda "Çalışırım" diye yanıt verenler var.
Bunlar, iş bulmaktan umudunu kestiği için resmi başvuruda bulunmayan ama gerçekte işsiz olan kişiler. Ağustos ayı itibarıyla bunların sayısı da yaklaşık olarak 2,2 milyon.
Bunları da işsizler arasına katıp hesaplarsak karşımıza yüzde 16,6'lık bir geniş işsizlik oranı çıkıyor. Gerçekte Türkiye'nin işsiz oranı da bu.
Resmi işsizlik oranının geçen yıl sonunda yüzde 10,4 ve geniş işsizlik oranının yüzde 15,9 olduğunu dikkate alırsak işsizlik oranının her iki tanım çerçevesinde de ciddi artış gösterdiği ortaya çıkıyor.
Ekim ayı sonuçlarının açıklanmasıyla bütçenin ilk 10 ayda 62,1 milyar TL açık verdiği anlaşıldı. Bu miktar yaklaşık yüzde 1,7 oranında bir bütçe açığı/GSYH oranına işaret ediyor.
Bu açığın yıl sonunda yüzde 2 dolayında olması bekleniyor. Yüzde 2 oranındaki bir bütçe açığı korkutucu bir açık değil.
Buna karşılık açığın artış hızı ve enflasyon düzeyinin yüksekliğine yapabileceği olumsuz katkı gelecek için endişeleri artıran bir görünümü işaret ediyor.
2016 yılında 29 milyar TL olan bütçe açığı 2017 yılında ekonomiyi canlandırmak için yapılan teşviklerle 47,4 milyar TL'ye yükselmişti.
Bu kez 2018 yılının ilk 10 ayında açık 62,1 milyar TL'ye tırmanmış bulunuyor. Bu açığın üzerine son 2 ayın açıklarının da geleceği dikkate alındığında artışın ciddiyeti önem kazanıyor.
Asıl dikkat çeken konu faiz dışı fazlanın hızla azalmakta oluşudur. 2016 yılında 21 milyar TL olan faiz dışı fazla, 2017 yılında 9,3 milyar TL'ye düşmüş bu yılın ilk 10 ayında ise 2,6 milyar TL olmuştur.
Borç stokunun finansmanında en önemli sigorta konumunda olan faiz dışı dengedeki bu olumsuz gidiş geleceğe ilişkin beklentiler açısından endişe yaratıcıdır.
Eldeki bu iki veriden hareketle ekonominin gidişi hakkında genel bazı çıkarımlar yapabiliriz. Öncelikle işsizlik oranlarına 2013'den bu yana bir tablo eşliğinde bakalım.
Tablo bize 2017 yılında ekonomiye, vergi indirimleri, SGK prim katkıları, Kredi Garanti Fonu aracılığıyla yapılan teşviklerin işsizlik üzerinde pek fazla bir etkisinin olmadığını, işsizlik oranının yüzde 10'un altına bir daha düşürülemediğini gösteriyor.
Ekonominin henüz büyüme içinde olduğu yılın bu ilk 8 ayında işsizlik oranının bu düzeye yükselmesi sonraki aylarda büyümede ortaya çıkan ivme kaybıyla çok daha karamsar bir görünümün ortaya çıkacağını gösteriyor.
Bütçe verileri de benzer bir tabloyu sergiliyor. Ocak - Ekim 2018 döneminde bütçe gelir ve giderlerindeki başlıca verileri 2017 yılının aynı dönemiyle karşılaştırmalı olarak gösteren tabloyu aşağıda dikkatinize getirelim.
Tabloya göre 2018 yılının ilk 10 ayında bütçe gelirlerindeki artış (yüzde 19,5) enflasyonun (yüzde 25,24) oldukça gerisinde kalırken bütçe giderlerindeki artış (yüzde 23,3) enflasyona yakın bir artış sergilemiş bulunuyor.
Özellikle faiz giderlerindeki artış (yüzde 29) dikkat çekici. Uzun süredir önemli bir yükseliş sergilemeyen faiz giderlerinin hızlı bir artış trendine girdiği görülüyor.
Vergi gelirleri toplamda enflasyonun çok gerisinde kalırken özellikle dahilde alınan KDV ve ÖTV gibi satışlar üzerinden alınan vergilerde görülen çok düşük artışlar iç piyasada nasıl bir durgunluk yaşandığının en belirgin göstergeleri olarak karşımızda duruyor (KDV ve ÖTV'de yapılan indirimlerin ilk 9 ayda söz konusu olmadığına dikkat edilmeli)
Öte yandan ithalde alınan KDV'nin enflasyondan çok daha hızlı bir artış sergilemiş olması ise tümüyle kur artışının bir sonucu olarak çıkıyor.
Gerek işsizlik oranındaki artış gerekse bütçe verileri bize önümüzdeki dönemde ekonomide yüksek enflasyonla birlikte küçülme (slumpflasyon) yaşama olasılığımızın arttığını gösteriyor.