İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet davasında yazar ve yöneticilere örgüte yardım suçundan verilen hapis cezalarının gerekçesini 47 gün sonra açıkladı. Mahkeme, 274 sayfalık gerekçeyi önceki gün duyurdu. Dava kapsamında gazetenin bazı manşet, köşe yazısı ve haberlerinin delil olarak yer aldığını ifade eden heyet, yayın politikası değişikliğinin eleştirilmediğini, örgütlere yardım suçlaması ile bağlantı kurulması için değişikliğe atıflarda bulunulduğunu kaydetti.
Cumhuriyet'ten Canan Coşkun'un haberi aynen şöyle:
Heyet, kararın başında, bir gazetenin kendi vakıf senedindeki ilkelere uyup uymadığı hususu bir ceza yargılaması konusu olmayıp cezai yaptırımdan uzak olduğunu belirtti ancak bir sonraki cümlesinde ilkelere uymamasının terör örgütlerine yardım suçlaması aşamasında bir kriter olduğunu iddia ederek çelişkili bir ifade kullandı.
Heyet, duruşmalar boyunca ifade edilen “gazeteciliğin yargılanamayacağı” ifadesiyle ilgili değerlendirmede bulunmaya çalıştı. Dava kapsamında gazetenin bazı manşet, köşe yazısı ve haberlerinin delil olarak yer aldığını ifade eden heyet, yayın politikası değişikliğinin eleştirilmediğini, örgütlere yardım suçlaması ile bağlantı kurulması için değişikliğe atıflarda bulunulduğunu kaydetti.
Heyet, bu durumun iddianamede yer almadığını da iddia etti. Heyetin ifade ettiğinin aksine davaya ilişkin iddianame de bu suçlamaya dayanıyordu. Yayın politikasındaki değişikliği “dramatik” olarak ifade eden heyet, bu savını “tanık olarak dinlenen gazetenin eski köşe yazarları, etkili kalemleri” olarak değerlendirdiği kişilere dayandırdı. Oysa dava kapsamında dinlenen tanıklar arasında gazetede geçmişte yazar olarak yer almış tek kişi bulunuyordu. Bu kişi Aydınlık gazetesi yazarı Mehmet Faraç idi. Heyetin Faraç’ın etkili bir kalem olduğuna ilişkin değerlendirmeyi neye dayandırdığı belirsiz hususlardan biri olarak yer aldı. İddiayı dile getiren bir diğer tanık ise Alev Coşkun idi. Ancak Coşkun gazetenin yazarlarından değildi. Bu iddiasını da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Pensilvanya’da Fethullah Gülen’in malikanesinde ağırlanmasına ilişkin haberde kullanılan Gülen fotoğrafına dayandırıyordu.
Heyet, davaya konu haberlerle ilgili Basın Kanunu’nun 26. maddesinde düzenlenen günlük yazılı eserlere dava açılabilecek 4 aylık sürenin geçmiş olmasına karşın her bir haberin yargılama konusu olmadığını belirtti. Buna karşın bu haberlerin örgüte yardım suçlamasıyla ilgili değerlendirmeye kriter oluşturan birer delil olduğunu kaydetti. Heyet, her bir sanığın yazdığı yazıdan yargılanmadığını belirterek, “Eğer yazıların ya da haberlerin bizzat kendisi bir sanık için yargılama konusu olsaydı o zaman elbette bunların 26. madde çerçevesinde irdelenmesi önem kazanırdı. Fakat bu haber ya da yazılar bütünün içerisinde birer parça teşkil eden sanıkların kastını tartışmaya irdelemeye ve diğer delillerle bütünleştirmeye yönelik birer unsur olarak yer almıştır” denildi.
Heyet, gerekçeli kararında editöryal bağımsızlık konusuna da değinerek, haberlerin verilme şekli, manşete yansıma biçimi hususunda fiili durumun ideale yakın olmadığını öne sürdü. Heyet, bu bölümde, eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın “Tutuklandık” kitabında MİT TIR’ları haberleri konusundaki tartışmayı aktardığı kısma yer verdi. Haberin vakıf yöneticisi ve icra kurulu başkanı olarak Akın Atalay’ın bilgisi dahilinde olduğunu, o dönem haber koordinatörü olan Murat Sabuncu’nun olumlu görüş bildirdiği, Bülent Utku’nun ise haberin yapılmamasından yana görüş bildirdiğini anımsattı. Heyet, bu anımsatma ile, haberlerin verilme şekli, mizanpaj, manşet konularının sadece yazı işlerine ve genel yayın yönetmenine ait bir husus olmadığını, gerektiğinde vakıf yöneticisi ya da icra kurulu başkanının iştiraki, yayın danışmanının önerileri ile ortaya konulduğunu öne sürdü. Heyetin ifade ettiğinin aksine, Dündar’ın kitabında aktardığı anekdot, haberin yayımlanması durumunda hukuki gelişmelerin neler olabileceği yönünde avukatlarına danışmasından ibaretti. Çünkü Akın Atalay ve Bülent Utku o dönemde de Cumhuriyet gazetesinin avukatları idi.
Heyet, iktidarın yayın organı Sabah gazetesinin, gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül’ün Şubat 2016’da tutuklu bulundukları sırada, Dündar’ın haber için açıktan para aldığına ilişkin iddiasını da gündeme getirdi.
Oysa geçen Şubat ayında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan iddianamede, bu suçlamaya ilişkin herhangi bir kanıt yer almadığı gibi, iddianame Cumhuriyet davasına ilişkin gerekçeli kararı hazırlayan heyet tarafından kabul edilerek yargılama aşamasına geçilmişti. Heyet, asliye hukuk mahkemelerinin konusu olan ancak önce ceza soruşturmasına ardından da ceza davasına konu edilen Cumhuriyet Vakfı seçimlerine de gerekçeli kararda yer verdi. Heyet, 2 Nisan 2013 tarihli Cumhuriyet Vakfı seçimiyle ilgili, “gazetedeki sanık grubun etkin olmaya başladığı ve dirayet kazandığı önemli bir seçimdir” yorumunda bulundu. Bu suçlama hukuk dışı olmasından öte aynı zamanda gerçek dışı çünkü üyelerin tamamı çeyrek yüzyıldan uzun süredir Cumhuriyet’te çalışan isimlerden oluşuyor.
Heyet, Ahmet Şık’ın savcı Mehmet Selim Kiraz’ın İstanbul Adliyesi’nde rehin alınıp öldürülmesine ilişkin eylemcilerle telefonla görüşerek hazırladığı haber ile aynı gün gazetenin 1. sayfasındaki yer alan “Karanlığa girdiğimiz gün” manşeti ile ilgili de yorumda bulundu. Haberlerin gazetede yer alma şekli, fotoğrafın ebadı, içeriği, manşetin anlamına değinen heyet, örgütü masumlaştırıcı bir tavır gösterildiğini, kaos ortamının ön plana çıkarılması için gayret sarfedildiğini öne sürdü. Oysa habere açılan dava hakkında 14. Ağır Ceza Mahkemesi düşme kararı vermişti.
Cumhuriyet davasının 25 Aralık 2017’deki duruşmasında, başkan Abdurrahman Orkun Dağ, Ahmet Şık’ın sözlerini AKP eleştirisi yaptığı sırada kesmiş, ardından da salondan çıkarmıştı. Bu durumla ilgili değerlendirmede bulunan heyet, şu ifadeleri kullandı:
“Sanığın yargılama aşamasında da savunmasını yaparken devleti ve sistemi suçlayıcı bir tavır sergileyip ikazlara rağmen buna devam ettiği, savunmadan daha çok terör örgütlerinin ana argümanlarını ortaya koyan siyasi söylemler içerisinde bulunmaya çalıştığı, hatta ilk celse yönünden sanığın sözleri için suç duyurusunda bulunulduğu anlaşılmış, sanığın eylemlerinin TCK 220/7 madde (örgüte yardım) çerçevesinde cezalandırılması gerektiği kabul edilmiştir.”
Savcılık, yazar ve yöneticilerin telefonlarında ByLock kurulu olup olmadığını inceledi ancak bulamadı. Telefonunla ByLock yüklü veya 'FETÖ' şüphelisi kişilerle iletişim suçlaması yaratmıştı. Cumhuriyet Gazetesi Yayın Danışmanı Kadri Gürsel’in ile ilgili 92 ByLock kullanıcısı ve hakkında 'FETÖ' soruşturması bulunan 21 kişiyle telefon görüşmesi olduğu ileri sürülmüştü. Gürsel, savunmasında, bu kişilerden 85’inin kendisine bir defaya mahsus kısa mesaj yollayan kişiler olduğunu, bu kişilere cevap vermediğini anlatmıştı. Heyet, kararında bu somut veriyi gözardı ederek, şu gülünç gerekçeye sığındı:
“Sanığın yine özellikle çok fazla sayıda FETÖ/PDY soruşturmasına uğrayan, ByLock kullanıcısı olan kişi ile görüşmesi, yine bu kişilerin bir kısmının bu davada yargılanan Ahmet Kemal Aydoğdu isimli 'FETÖ' örgüt yöneticisinin ele geçmeden önceki dönemlerde faaliyet gösterdiği çalıştığı Elazığ menşeili olması açıklanmaya muhtaç olup açıklanamamıştır.”
Heyet, gerekçeli kararda, darbe girişimi sırasında cunta tarafından TRT spikerine zorla okutulan metne yer vererek, bazı cümleleri kalın puntolarla belirginleştirdi. Bu cümlelerle ilgili, “Gazetenin 2013’den itibaren vakıf senedine aykırı olarak değişen yayın akışına ve bazı yazarların kullandıkları başlık ve ifadelere ne denli uyduğu konusunda dikkat çekici bir durum vardır” yorumu yapıldı.
Heyet, yargılama konusu olmamasına karşın çizerleri katledilen Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo ile dayanışma için yayımlanan karikatürlere de gerekçeli kararda değindi. Heyete göre, karikatürlerin yayımlanmasından gazetenin imtiyaz sahibi Orhan Erinç, yazarlar Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya ve icra kurulu başkanı Avukat Akın Atalay sorumluydu. Karikatürlere köşelerinde yer veren yazarlar Hikmet Çetinkaya ve Ceyda Karan hakkında İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde Nisan 2015’te dava açılmıştı. O dönem mahkemenin yargıcı Cumhuriyet davasına bakan heyetin de başkanı olan Abdurrahman Orkun Dağ idi. Dağ, Çetinkaya ve Karan’a dava sonunda 2’şer yıl hapis cezası vermişti.
Mahkeme, iddianamede ve esas hakkındaki mütalaada olduğu gibi suçlama konusu haberleri bağlamlarından kopararak, cımbızlayarak suç üretme gayretine girdi. Bunlardan bazıları şöyle:
Kararda, 18 Temmuz 2016 yayımlanan haberle ilgili, “15 Temmuz darbe girişimini protesto etmek için Türkiye’de birçok kentte yapılan demokratik protestolardan bazılarının sokak aralarında ve mahallelerde demokrasi dışı eylemlere dönüştüğü bildirilmiştir. Haber içeriğinde münferit bir takım olayların sanki bütün ülke de rutin olarak ya da planlı bir biçimde gerçekleştiği algısı yaratılmaktadır” yorumu yapıldı.
Oysa söz konusu haber ile toplumda yaygın biçimde hissedilen bir kaygı paylaşılıyordu. Haberinin yanında ise “Çözüm demokrasi’ dedik ve hep diyeceğiz” başlıklı bir başyazı yayımlanmıştı.
19 Temmuz 2016 yayımlanan haber ile ilgili, “Gazete haberinde darbe girişimi ardından iktidar tarafından yapılan çağrılar ile meydanlarda yapılan gösteriler de en az vurgu yapılan kavramın demokrasi olduğu bildirilerek açığa almaların, devletin kendi içindeki şüpheli ve terör örgütü FETÖ/PDY ile ilgili iltisaklı kişileri dışlamasının bir refleks olduğu değerlendirilmeyerek yine FETÖ lehine davranılmış ve bu refleks cadı avı olarak tanımlanmıştır” yorumu yapıldı.
Haber, o günün birinci sayfasındaki haberler arasından cımbızlamış, sürmanşetteki “Darbecilerin ihanet konuşmaları” ve ikinci manşetteki “Cuntacılar adliyede” haberleri görmezden gelinmişti.
Manşeti 8 Ağustos 2016’da yayımlanan haber ile ilgili, “Bu haberde de Yenikapı mitingine yönelik eleştiri çerçevesinde o güne kadar olmuş olan olaylardan yani aslında bağlamdan kopuk bir şekilde ve demokrasinin sadece FETÖ tarafından değil diğer terör örgütleri tarafından da hem hedef hem de zorunlu korunması gereken bir kavram olduğu hususu görmezden gelinmiştir” yorumu yapıldı.
Cumhuriyet, darbe girişiminin ardından gerçekleştirilen mitinge HDP’nin çağrılmamasını bir eksiklik olarak görmüş ancak mitingi “hedef gösterecek” bir ifade kullanmamıştı.
14 Mart 2015’te yayımlanan Ahmet Şık imzalı röportaj ile ilgili, “Cemil Bayık’ın PKK’yı silah bırakmaya sadece Öcalan’ın ikna edebileceği şeklindeki ana düşüncesine yer verildiği, bu yazı kapsamında PKK ve KCK’nın temel tezlerinin ileri sürülüp desteklendiği açıklamalar yer verildiği açıkça görülmektedir” yorumu yapıldı. Oysa, çözüm sürecinde Öcalan, devlet tarafından da bu sürecin aktörlerinden biri olarak kabul edilmiş ve bizzat MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın katılımıyla İmralı’da görüşmeler yürütülmüştü.
23 Mayıs 2015’te yayımlanan haber ile ilgili, “Duruşmada da tanık beyanları ve görsel sunumlarla üzerinde durulduğu üzere Gülen’in açılamasının logo üzerinde yer alması şeklinde olan yazı ve anlatımlar Fethullah Gülen’i mutlak doğru ve masum kabul eden referans alan bir tavır sergilemektedir” yorumu yapıldı. Cumhuriyet’in 23 Mayıs 2015 tarihli haberinde Gülen’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın kendisini Pensilvanya’da ziyaret ettiğine ilişkin iddiası haberleştiriliyordu. Haberin ana unsuru Albayrak’ın Gülen’le ilişkisiydi. Söz konusu habere yayımlandığı sıralarda herhangi bir yalanlama da gelmemişti.
12 Temmuz 2016’da yayımlanan haber ile ilgili, “Gerek askeri yapıda gerek yargısal yapıda zaten bir tasfiye sürecinin olacağı hususu o tarihlerde artık bilinmektedir. Devlet kendi refleksini ortaya koymaktadır. Gazete böylesine bir haberle ve tam da darbe girişiminden 3 gün önce askeri yapı içinde bir otomatik refleksi sağlamaya dönük tavır sergilemektedir. Zaten FETÖ’nün de istediği şey darbe girişimine mümkün olduğu kadar fazla askerin provoke edilerek katılmasıdır. Nitekim bunun olmaması gelişimin akamete uğramasında önemli bir etken olmuştur” yorumu yapıldı.
Aynı içerikteki haber aynı gün yandaş Star gazetesinin manşetinde “FETÖ’nün işi YAŞ” şeklinde yazılıydı.