Mahkeme, Ethem Sarısülük'ü öldüren polisin silahının geri verilmesine karar verdi!

Mahkeme, Ethem Sarısülük'ü öldüren polisin silahının geri verilmesine karar verdi!

Aksaray 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Ethem Sarısülük davasındaki gerekçesinde sanık polis Ahmet Şahbaz’ın delil olarak saklanan silahının, sanığa teslim işlemlerinin yapılması için Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne verilmesine karar verdi.

Cumhuriyet'ten Alican Uludağ'ın haberine göre, sanığa “Kamu görevine ait araç ve gereçleri suçta kullanma” maddesinden ceza arttırımı yapılmasına gerek olmadığını belirten mahkeme, gerekçesinde silahın kamu malı değil, sanığa ait zati demirbaş olduğunu ifade etti. Kararda, Gezi eylemlerinde sıkça dile getirilen “baskıya karşı direnme hakkı” “ütopik” olarak nitelendirildi; “Polisler, mevcut linç girişimine ve yasal olarak silah kullanma yetkileri bulunmasına rağmen silah kullanmaktan sürekli imtina ettiler. Dolayısıyla hükümeti devirmeyi amaçlayan, ülke için güvenlik sorunu yaratan göstericilere karşı kolluk görevlilerinin sessiz kalması düşünülemez” denildi.

Aksaray 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin para cezasıyla kurtardığı Ahmet Şahbaz’ı akladığı, öldürülen Ethem Sarısülük’ü suçladığı kararında, “direnme hakkı” tezine karşı özel bölüm ayırdı. Sarısülük ailesinin avukatlarının, “baskıya karşı direnme hakkına” ilişkin AİHM’ye yaptığı başvuruya dikkat çeken mahkeme, şunları kaydetti: “Katılan taraf vekillerinin pozitif hukukta var olmayan, sadece doktrinsel tartışmadan ibaret olan, dönem dönem bazı mücadeleleri meşrulaştırmak için kullanılan ‘baskıya karşı direnme hakkı’ gibi ütopik bir kavramı Gezi olayları ile bağdaştırması, daha da ötesi asayişi sağlamak ve ülke bütünlüğünü korumakla görevli kolluk güçlerinin mevcut olayları bastırmak amacıyla yaptıkları görevi ‘haksız müdahale’ olarak değerlendirmeleri mevcut pozitif hukuk içerisinde kabul edilemez niteliktedir. Bu vesile ile katılan tarafın ileri sürdüğü direnme hakkına eldeki somut dava bağlamında değinmek gerekir. Direnme hakkı Hukuk Felsefesi, Kamu Hürriyetleri, İnsan Hakları kavramları bağlamında ele alınmış, doktrinsel tartışmanın ötesine geçememiş, çeşitli dönemlerde örneğin ortaçağda kilise ile kral arasındaki mücadelede olduğu gibi bu mücadeleyi meşrulaştırmak için kullanılan, herhangi bir devletin anayasasında, mevzuatında yer almamış bir felsefi kavramdır. Aksine ceza kanunlarınca bu gibi devlet, hükümet aleyhine girişimler ağır biçimde cezalandırılma cihetine gidilmiştir.”

Baskıya karşı direnme hakkı diye bir hakkın bulunmadığını iddia eden mahkeme, bu konunun sadece doktrinsel tartışmadan ibaret olduğu, kolluk görevlilerinin kendilerine anayasa, yasa ve yönetmelik ile verilen görevlerini yerine getirmeye mecbur olduklarını öne sürdü. Suç tarihinde kolluk görevlilerinin yasadan kaynaklanan görevlerini yerine getirdikleri iddia edilen kararda, “mevcut linç girişimine ve yasal olarak silah kullanma yetkileri bulunmasına rağmen silah kullanmaktan sürekli imtina ettikleri, dolayısıyla azami ihtimam ile görev yaptıkları, yakma, yıkma, saldırı ve linç girişimlerine, hükümeti devirmeyi amaçlayan, ülke için güvenlik sorunu yaratan göstericilere karşı kolluk görevlilerinin sessiz kalmasının düşünülmesinin mevcut pozitif hukuk karşısında kabul edilemez olduğu değerlendirilmiştir” görüşüne yer verildi.