T24- Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi, T24 Genel Yayın Yönetmeni Doğan Akın'ın ortaya çıkardığı CHP adayı Sinan Aygün'ün "Ecevit'in Başbakanlık yapamadığı" iddiasını içeren mahkeme dilekçesinin ardından 3.Sulh Hukuk Mahkemesi'nin dilekçeye cevabını yazdı. Selvi, Ecevit'in vesayet altına alınmasını talep eden dilekçeye karşı mahkemenin, "Ekonominin bozulması, vasi tayinini gerektiren bir husus değildir" ifadesini kullandığını belirtti. Doğan Akın: Ecevit Başbakanlık yapamıyor diye mahkemeye giden CHP'li
Selvi'nni köşesinde yayımlanan (2 Mayıs 2011) yazısı şöyle:
Sinan Aygün'e mahkemenin cevabı
Bir hikaye anlatacağım bugün
Yok yok hikaye değil, yaşanmış bir olaydan söz edeceğim.
Gazeteci Doğan Akın T24'de yazana dek, hiçbirimiz hatırlamadık.
Ne zaman ki Başbakan Erdoğan meydanlarda gündeme getirdi, o zaman kafamıza dank etti.
Özellikle de biz Ankara gazetecilerinin.
Çünkü bir kısmımızın perde arkasında nelerin çevrildiğinden haberdar olduğumuz bir konuydu.
Ecevit'in siyaseten tasfiye edilmesi operasyonu.
Fikret Bila, Sedat Ergin, Murat Yetkin, Fatih Çekirge, Mehmet Çetingüleç, Bilal Çetin, Serhan Asker o dönemi çok yakından takip edip, yazan gazetecilerdi.
O dönemi yakından takip etmiş gazeteciler başta olmak üzere, bu konunun yazılması gerekiyor.
Yazılmalı ki kimler ne rol oynamış, nerede durmuş ortaya çıksın.
DSP Genel Başkanı Masm Türker'in bugün,"Ecevit'ten hınç alıyor" diye isyan etmesine yol açan Sinan Aygün, Mehmet Haberal olaylarının iç yüzleri de aydınlansın.
Şener Eruygur'un "Sarıkız, Ayışığı" darbe planlarını hayata geçirmeye çalıştığı sıralarda, "ATO emrinizdedir Paşam" diye başvuru mektupları yazan Sinan Aygün'dü.
Yazılmalı ki, Ergenekon tutuklusu olduğu dönemde aynı koğuşu paylaştığı Hurşit Tolon ve Şener Eruygur'a,"Hiç bulaşık yıkatmadım" diyerek övünmekte olan Sinan Aygün gibilerin o günlerde hangi "Bulaşıkları" yıkadıklarını öğrenelim.
Çünkü o dönem Ecevit üzerinden bir operasyon yürütüldü.
10-11 ve 12 Temmuz 2002 tarihlerinde, siyasetin 'Pearl Harbor' olayını anımsatan bir baskınla 36 saat içerisinde DSP, milletvekili istifalarıyla çökertildi. Tsunami sonucunda Tokyo Borsasının çökmesine benzer bir süreçti o.
Ardından Troyka olarak adlandırılan İsmail Cem, Hüsamettin Özkan ve Kemal Derviş üçlüsüyle, bir siyasi çekim merkezi oluşturuldu.
28 Şubat sürecinde etkili olan kalemlerin(Cengiz Çandar sonradan eklendi) tümü Troyka'ya destek verdi, YTP'nin yüzde 65'lere kadar tırmanacağına varan yazılar yazdılar.
"Gaz" vermek hafif kalır, adeta "Jet yakıtı" kullandılar.
Süreci 2001 ekonomik krizi tetikledi ama operasyon Ecevit'in sağlığı üzerinden yürütüldü.
Ünlü "İşgöremez raporu"...
Operasyonun Ecevit'in tasfiyesi, DSP'nin parçalanması ve YTP'nin iktidara getirilmesi gibi bir görünür ayağı vardı.
Bir de Cumhurbaşkanlığı'na uzanan görünmeyen yüzü.
Ama bunlar usta bir şekilde, aynı anda ve eşgüdüm halinde yürütüldü.
5 Temmuz 2002 tarihinde ATO Başkanı Sinan Aygün'ün gazete kupürleriyle desteklenmiş bir dosya ile Ankara Adliyesi'ne başvurması da aynı zamana denk geliyor.
Çünkü sürecin bir parçası.
Bülent Ecevit 12 Temmuz 2002 tarihinde kontrol için Başkent Hastanesi'ne gidecek.
O tarihten önce ise DSP Genel Merkezine,"Ecevit'e işgöremez raporu verilecek" diye bir ihbar geliyor.
İstihbaratı getiren kişinin güvenilirliği ve kaynağının Başkent Hastanesi'nin içinden olması nedeniyle DSP yönetimi, ihbarı yabana atmadan araştırıyor. Benzer istihbaratlar da eklenince 11 Temmuz günü Ecevit'in evinde bir toplantı yapılıyor ve hastaneye gitmeme kararı alınıyor.
Aynı hafta içerisinde Sinan Aygün, Ankara Adliyesi'ne"Ecevit'e vasi tayin edilmesi" talebiyle başvuruda bulunuyor.
Bu kadar tesadüf olur mu?
Sinan Aygün dilekçesinde, Başbakan Ecevit'in sağlık durumunun kişisel ihtiyaçlarını bile karşılamaya elvermeyecek kadar bozuk olduğunu, makamına gelemediğini ve ekonomiyi yönetemediğini belirtiyor.
"Başbakan'ın üstlendiği ağır görevler dikkate alındığında, Sayın Bülent Ecevit'in sorumluluklarını yerine getirip getiremeyeceğinin tespitinin gerekli olduğu düşünülmektedir" diyor ve medeni kanun uyarınca "Vesayet altına alınması" nı talep ediyor.
Vasi tayin kendisini yönetmekten aciz olmakla birlikte "aklı melekeleri yerinde olmayanlara" verilir. Boğaz'a nazır bir Köşkü olan kimsesiz yaşlıların elindeki mallarına konmak için mafyanın kullandığı bir yöntemdir;"Vasi" tayini.
Kabaca,"Bunak" muamelesi yapılmasıdır.
Ecevit'e yapılmak istenen de tam budur.
Sinan Aygün'ün Ankara Adliyesi'ne başvurusu orada kalmıyor.
Vasi tayini,"Ahkamı şahsiye" ye girdiği için 3.Sulh Hukuk Mahkemesi'ne sevk ediliyor. Burada işlem görüyor ve mahkeme,"Ekonominin bozulması, vasi tayinini gerektiren bir husus değildir." diyor.
Esas:2002/1022
Karar:2002/ 848
Peki mahkemeden bu karar değil de başka bir karar çıksaydı. O günkü konjonktüre göre bu pekala mümkündü.
O zaman Mahkeme kararıyla kendisine vasi tayin edilip, Başbakanlıktan uzaklaştırılan bir Ecevit.
Kıbrıs fatihi Karaoğlan işte o zaman ölürdü.
Ecevit'e, "İşgöremez raporu" iddiasıyla gündeme gelen kişi CHP'nin Zonguldak'tan birinci sırada Milletvekili adayı olan Mehmet Haberal.
Ecevit'in mahkeme kararıyla Başbakanlıktan uzaklaştırılması için girişimde bulunan kişi CHP'nin Ankara'dan milletvekili adayı Sinan Aygün.
Ayrıca,"Ecevit'i şikayet ettim ne var bunda "diyecek kadar da rahat. Ne de olsa arkasında, PM'ye karşı kendisini aslanlar gibi savunan bir Kılıçdaroğlu ve Ecevit'e vasi tayin edilmesi talebini dahi,"Kişisel bir taleptir" diye savunabilen bir Gürsel Ağabeyi var.
Kemal Kılıçdaroğlu-Gürsel Tekin ikilisi değil miydi başlarına kasket geçirip Ecevit'in mirasına soyunan.
Bu CHP değil mi, Ecevit'in oylarına talip olan.
Bu Rahşan Ecevit değil mi, Haberal'a, Sinan Aygün'e destek veren.
Bu durumda bana da ittifakınız hayırlı olsun demek düşer.