Cumhurbaşkanı Yardımcısı adayı ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, deprem bölgesinde yaşadıkları engellemeleri anlatarak, Hatay Havalimanı onarımında, kendilerine 'siz kimsiniz ki havaalanı yapıyorsunuz' denildiğini söyledi. Yavaş, "İGA'nın bu şekilde biz yokmuş gibi davranması oradaki insanın emeğine yazık." dedi.
Mansur Yavaş Altılı Masa'da yaşanan krize ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak önerilmelerine ilişkin olarak, "Vaktimiz olsaydı şunu önerecektik, Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak beni ve Ekrem Başkanı ilan edin, genel başkanlarımız milletvekili olsun ve partilerin başında olsunlar. Kendi grupların başında olmasının daha mantıklı olduğunu düşünüyorum" açıklamasını yaptı.
Teke Tek programında Fatih Altaylı'ya açıklamalarda bulunan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın açıklamaları şöyle:
Salı günü oradaydık. Deprem olduğunda bir yakınımız telefonu çaldırdı. 'Bu saatte bizi niye arıyor acaba' dedik. Ev yıkılmış, eşi enkazın içindeymiş. Bunu duyar duymaz ekranı açtım. İtfaiyeyi aradım, beni evden almaları için ekipleri aradım. Belediyeye gittim, vali beye telefon açtım. Kriz masasında toplandık. 06.20'de itfaiye her şeyiyle hazırdı. Daha sonra bir grup havaalanına gitti. 11.20'de uçabildiler. Direk Gaziantep'e iniyorlar. Henüz görev verilmemiş. Kahramanmaraş'a geçiyorlar. Trabzon Caddesi'nde görevlendiriyorlar. İkinci depreme orada yakalanıyorlar. Trabzon Caddesi'ndeler, o arada kimse yok. Bize o anda AFAD bir şey söyleyemiyor. Bizim ekip Niğde yolundan çıktı. Kardan dolayı kapalı. Ekiplerimiz açtı. 'Osmaniye'ye gidin' denmiş. Daha sonra 'Kahramanmaraş'a gidin' denmiş. Bu arada bizim eğittiğimiz ekip vardı. Onlardan 300 kişi ekip var. Hiçbir yere yönlendirilmiyoruz. Bizim Fen İşleri Daire Başkanımız dedi ki, 'Hatay'a 35 kamyon gönderiyoruz, çadır gidecekse götürelim' dediler. Kızılay 'iyi düşünmüşsünüz' dedi ama aramadılar. Maalesef arayan soran olmadı. Daha sonra biz bunları direk Hatay'a gönderdik.
AFAD'a haber gönderdim. Telefonda bize dönmemeye başladılar. Sonra ekipleri gönderdik. Arkalarından biz gittik gördük, gerçekten çok korkunç bir durum vardı. Hatay, Adıyaman, Kahramanmaraş'ta tablo kötüydü. Elbistan da öyle. Daha sonra tekrar gittik. Vali beye sordum 'eşleştirilmiş şehir neresi' diye. İş makinasıyla Hatay, personel yönüyle Kahramanmaraş edi. Hala bizim Hatay'da ekibimiz var. Kahramanmaraş'ta 15 gün kaldım. Her tarafı tekrar tekrar gezdik. Hatay'ın ikinci depreminde yine gittik. En son sayın genel başkanımızla Malatya üzerinden tekrar Kahramanmaraş'a geldik. Ertesi gün sayın Akşener'le çadırları gezdik. Hala çadır yok. İhtiyaçlar belli. AFAD'ın çadırları hep yolların kenarında. Hatay'a geçerken gördüm. En ufak yağışta hepsini sel basacak. Konteyner ihtiyacı çok fazla. Konteyner ve çadır bulamıyorsunuz. Deprem büyük. Organizasyonda zorluklar olur ama bizim ders çıkarmamız lazım. Biz iş makinaları devasa büyüklükte. 200'e yakın iş makinamız Kahramanmaraş'ta. Bir o kadar Hatay'da var. Ankara'daki işlerimiz aksamıyor.
Deprem olan yerlerin belediye başkanları aynı zamanda kendileri depremzede. Kendi personelleri yakınlarını kurtarmaya gitmiş. Böyle durumda oraya en yakın büyükşehir belediyesine 'çabuk gidin' dendiğinde, mübalağa etmiyorum ben oraya 5 ben personelimle giderim. Büyükşehirlerin bu gücünden yararlanmak lazım, hangi parti olursa olsun. Biz hissediyoruz neredeyse 'görünmeyin' demek istiyorlar. Muhalif belediyeler hepsini yaptılar. Biz oranın halkı, acil ihtiyaçları için gidiyoruz. Ama biz bunu nereden hissediyorsunuz derseniz. Bu ilk değil ki. Elazığ depreminde itfaiyemiz tam yaralıyı enkazdan çıkaracak, 'Bir dakika bakan gelecek sen çık oradan' deniyor. Sonra AFAD ve ekipler gelip çıkarıyor. Karadeniz'de afetlerle ilgili birkaç valiyi aradım 'Yok başkanım, komşu illerden geliyor' dendi. Ama gördüm ki komşu belediyelerin yapacağı iş değil. Büyükşehirlerin orada olması gerekiyor. Yangın oluyor, 'Biz sizi çağırmadık neden geldiniz' diyorlar. Tabii ki tersi iş yapanlar da var. Kahramanmaraş'a ilk gittiğimde direk vali beyden randevu aldım. Eline listeyi verdim. Emrinizdeyim dedim. Nitekim aradılar, aynı gecenin sabahı Kahramanmaraş'a iş makinaları geldi. Hatay dahil 2 bine yakın kanala müdahale ettik. Hala da çalışmalarımız var orada.
Şu anda Kahramanmaraş, Elbistan ve Hatay'dayız. Adıyaman Gölbaşı'ndayız. Her yere yetişmeye çalışıyoruz. Hala çadır, barınma ihtiyacı var. Bazı yerlerde su sıkıntısı oluyor. Şanlıurfa'ya talep ettiler hemen gönderdik. Bugün küçük iş makinalarımız var. Mini golf arabaları gibi. Bunlarla harfiyat temizleniyor. İstediler, gönderdik. Böyle olmalı. Seve seve gidiyoruz. Oradan bir can kaynağı kurtarmak bir gurur kaynağı. Elazığ'dan kurtardığımız depremzedeyle hala konuşuyorlar. Bu mutluluk veriyor insana. Gidiyoruz, Kahramanmaraş'a, bize teşekkür ediyorlar. Bütün Türkiye, sivil toplum kuruluşları, belediyeler ayaktaydı. Hepsi bir şey yapmanın çaresini arıyorlardı. Dedim ki depremzedelere 'Bize teşekkür edecek bir şey yok. Allah korusun Ankara'da böyle bir şey olsa biliyoruz ki, siz bizim yanımızda olacaktınız'. Binlerce TIR gitti ama şehre giremiyor, ambulanslar çıkamıyor, iş makinaları geçemiyor. Kendi başına TIR'ı doldurmuş. Yolların kenarına bırakılmış. Bir taraf kıyafet beklerken, susuzluk çekerken orada israf oluyor.
Bizi nereye gönderirlerse oraya yardımcı oluyoruz. Kendi başımıza havaalanı tamirine kalkmadık. Lojistikte sorun olduğu için havaalanı 2 günde açılması lazım. Biraz geciktiler. Bizim ekiplerimizi çağırıyorlar. Bizim seri şekilde oralarda iş makinalarımız var. Hatta yanlış hatırlamıyorsam Etimesgut Belediyesi var. Cumhurbaşkanı 'yalan söylüyorlar' dedi. Cumhurbaşkanına yalanı kim söylüyor Allah aşkına. Kim söylüyorsa cezalandırılması lazım. Bizim tweetimiz 'havaalanındaki molozlorı temizliyoruz' dedik. Bize 'siz kimsiniz ki havaalanı yapıyorsunuz' dendi. Biz orada betonları onarıyoruz. Bunun yapılmayacak bir durumu yok ki. 'Siz kim oluyorsunuz' dendi. Bu tavırlar da yanlış. Biz bunu hak etmedik. İGA'nın bu şekilde biz yokmuş gibi davranması oradaki insanın emeğine yazık. Gereksiz bir tartışma. Sayın Cumhurbaşkanı bunun hesabını bizden değil kendisine yanlış bilgi verenlerden sorması lazım.
Bu depremde, afetlerden alacağımız en büyük tecrübe büyükşehir belediyelerini kullanmasını iyi bilmek gerekir. Biz buradan Hatay'a yola çıktık diyelim. Bizim oraya kaç iş makinasıyla geldiğimizi bilecekler. Artık cep telefonu var. Konum atabilirsiniz 'siz şuraya gideceksiniz' denilebilir. Beldelere kadar gittik oralarda. Bakanlıktan gelmişler 'Sizi şuraya yerleştireceğiz' demişler. Bir defa arazilerinden kopmak istemiyorlar. Bulunduğunuz yer fay hattına yakın ve zarar görmüşsünüz. Gitmek istemiyorsunuz. Bakanlık da ille sizi götüreceğim diyor. Jeolojik etüt raporların bir an önce gelip Bakanların haklı olduğu görmeliler. Nurhak'ta dere yatağına dökülüyordu mesela. Asbestliydi. Bir an önce durdurulması lazım. 90 metre yer altından tekrar suya karışacak, başka rahatsızlığa yol açılacak. Bu hafriyatlar kolay kalkacak gibi değil. Hafriyatı temizlemekle kalmıyor. Uygun yer seçimi problem olacak. Hukuki problemler çıkacak. Müteahhidi bulamayacaksınız, evlerin bir kısmı hisseli. Bir şekilde milletimiz bunun altından kalkar.
Birçok yerde üretim durmuş. İşçiler kaçmış, korkmuşlar depremden. Bunların içinde teknik olanlar hemen iş buluyor. Biz de kariyer merkezinden 300'e yakın kişiye iş bulduk. İş makinalarının bir an evvel çalışması lazım. Bu fabrikaların yurt dışına taahhütleri var. Kahramanmaraş ihracatta yer tutuyor. Küçük esnaf 'çeklerimiz, senetlerimiz var ne yapacağız' diyorlar. Bize baraka da olsa yer yapılsın diyorlar. Hükümetin alacağı tedbirler var. Esnafa para verilmesi, faizlerin, mümkünse borçların silinmesi, çeki yazılanın kara listeye alınmaması gibi. Bugün müteahhitlere de kredi vereceklermiş. Bu çok iyi olur. Kahramanmaraş'ta ticaret odasıyla protokol yaptık. Ellerinde kayısı varmış. İlk etapta 200 ton. Üreticilerden almak istiyoruz. Malatya'nın kayısısını alıyoruz. Yine Malatya günleri de yapacağız. Bugün Ankara'da Kahramanmaraş Günleri olarak başladık.
Ankara'ya 230 bin göç olduğu söylendi. Öğrenim nedeniyle çok geliyorlar. Deprem bölgesinde en fazla bizden talep edilen okuldu. Okul açılmazsa gitmek zorunda kalacaklarını söylediler. Okul ve işyeri sorunu bir an evvel halledilmesi lazım. Fabrikanın yanına konteynerlerin konulup işçilerin güven içinde kalacakları yerin sağlanması lazım. Yoksa depremin verdiği zarar kadar ekonomik zarar da ayrıca ortaya çıkar.
Kocaman binalar yapılıyor. Buradan çıkınca trafiğin sıkışacağı belli değil. Ankara'da DSİ 2011 yılında 21 tane taşkın sahası belirtmiş. 2013'de bir kısmının projesini yapmışlar ama hiçbirisini yapmamışlar. Sel oluyor 'mazgallar tıkalı' diye dalga geçmeye başlıyorlar. Bu DSİ'nin olduğu yerlerin hepsinde sel var şu anda. Ne kadar dere yatağı var kocaman kocaman gökdelenler dikili. Her toprak parçası landa çevrilmiş. Kentsel Dönüşüm Kanunu çıktığı zaman, yıpranmış, yenilenmesi gereken bölgeler diye çıktı. Ankara'da bu iş boş arazilere döndü. Yüksek gökdelenler yapıldı. Yoksa kentsel dönüşüme kimse karşı değil. Parsellerin içinde 500 kişinin hissesi var. Diyorlar ki 'git müteahhitle anlaş'. Anlaşılabilir mi? Biz şimdi 'buyrun tapunuzu alın istediğiniz müteahhide verin' dedik ve çözdük. Ankara'da dere yataklarını imara açmışlar. Ben bunu iptal ettim dediğim zaman bedelini ödemesi gerekecek belediyenin. Bunun altından kalkma ihtimali yok ki.
Sanıyorum Cumhurbaşkanı İstanbul Büyükşehir Belediye başkanıydı. Kağıthane'yi sürekli sel basıyordu. Belki rahmetli Kadir Bey'in zamanında oluyordu. 'Biz sizi şuraya taşıyalım' deniyor. Vatandaş 'Biz buradan çıkmayız' diyor. Ertesi gün sel geliyor 'nerede bu devlet' deniyor. Böyle de bir şey var. Vatandaş da çok istekli değil. Altyapısını yapmazsanız yaptığınız herşey boşa gidiyor. İlk seçildiğimde Etimestgut'ta da sel baskınından insan ölmüştü. Kim ne derse desin doğru olan işler yapacağız.
Aslında şehir içine altgeçit çok uygun değil. Öyle bir şey ki biz de 10-11 tane yapmak durumunda kaldık. Düğme yanlış bağlanınca hepsi öyle gidiyor. Otoban gibi olunca siz de bir tane yapıyorsunuz. Bunun sonu yok. Zamanında hiçbirine mazgal bile konmamış. Şimdi böyle bir şehir selinde bunların hiçbiri işe yaramaz. Ben şimdi hepsine kamera taktırıyorum. Sel baskınından itibaren oranın yolunun mutlaka kesilmesi lazım. Çankaya'dan böyle bir altgeçidin suyunu alacak nehir yatağı yok. Şöyle bir şey yapılabilir; altgeçit yapılırken geriden yol aşağı indirilirse, çıkış da aynı şekilde olursa en azından oraya girenler yolun karşısına da görür. Bir de köprünün yüksekliği itibariyle yüzde 100 dolmaz. Yaya odaklı bir trafiğe ihtiyaç var. Araç trafiğine odaklı yaparsanız bunlara maruz kalıyorsunuz.
Bizim de kentsel dönüşüm planımız var Cumhurbaşkanının imzasını bekliyor. Kentsel dönüşüm yaparken yıkılması gereken yerdir. Bunun problemini çözemiyorsunuz. Eski binalarda, özellikle ahşap evlerde üç aile kalabiliyor. Bunlara çık dediğinizde 3 ayrı daireye ihtiyaç oluyor. Ahşap ev gibi olmuyor. İskenderun'da Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile afet bölgesinden çıkarıldı. Sorun burada değil. İnsanca bir kentsel dönüşüm yapmak lazım. Ankara'da birçok yerde gecekondu vardı. Bunların birçoğu yıkıldı. 14 bin tanesine hala borcumuz var. Şöyle düşünün; burası Erzurumlular Mahallesi. 30-40 yıl önce gelmişler. Herkes kendi evinde. Gece vakti eşi nöbete gidiyorsa komşusuna gidiyor. Düğünde cenazede beraberler. Bunları yıktık, hadi bakalım kurayı çekin dedik. Kurayı çekince komşuluk ilişkisi kalmadı. Hepsi borçlandırıldı. Apartman aidatı, asansör bakımı, hepsi masraf. Alışkın değiller ki. TOKİ şu anda yapıyor. Birbirine yakın olanlara birlikte kura veriyor. Doğrusu bu.Dava açıyorlar. Sulukule tarafını hatırlıyorum. Hiç kimse orada siz burada kentsel dönüşüm yapmayın denmedi. Sadece onların kültürünün yaşatılması istendi. Her afetin arkasında siyaset aramanın bir anlamı yok. Son derece yanlış. Benim bir afet karşısında bir tane bile tweet atmışlığım yok.
Dün sosyal medyada vardı. İstanbul'un bir bölümü gösteriliyordu. Kırmızı çatılar neredeyse soluk alacak bir şey yok. Allah korusun diyorum şimdi. İstanbul 30 senede falan hazır olur ama çok kararlı olunması lazım. İstanbul'da değerli bir yere gittiniz, 'biz buradan kalıp alacağız' diyorsunuz. Ya bozuk çıkarsa, 'hadi buradan çıkın' dense. İnsanlar istemiyor. Bunların hepsinin kanunla düzenlenmesi lazım. Ölmelerine izin vermemek lazım. Beypazarı'nda benden çok önceki dönemde kaba inşaatı bitmiş, yapamamış. Ruhsat yenilemeye gelinmiş. Rapor almışlar tehlikeli çıkmış. 'Sana ne kardeşim, ölürsem ben öleceğim' diyor. 'Kusura bakma devlet senin ölmemen için yetki verdi bana' dedim. Küsüp gitmişti.
İlk önce onların rahat yaşayacağı prefabrik konutlar yapılması sonra da zemin etüdlerinin yapılması lazım. Şu anda zemin sıvılaşması oldu, değerlerin yeniden alınması gerekir dedi konudan anlayan bir arkadaş. Dolayısıyla değerler de değişecektir. Acele etmemek lazım. İnsanlar geçici konutlarda barınma, işyerlerinin hayata geçmesinden sonra mantıklı düşünmesi lazım. Acele acele seçime gidiyoruz '20 bin konut yaptı' vs. olacak gibi değil. Ben deprem bölgesinde en az 750 bin konut diye düşünüyorum.
Kahramanmaraş'ta dağın eteklerinde yüksek katlı binalarda zarar yoktu. Siz İstanbul'da en değerli bir yerdesiniz. Size diyecekler ki, 'gidin şu dağın yakınında durun'. Problemler çıkacak. Devlet bir şekilde bunun altından kalkmak durumunda. Eskiden odalardan vize alınıyordu. Niye vizeyi aldılar odalardan. Bunun da hesabının sorulması lazım. Odalar sizin gibi düşünmek zorunda değil ki. Ben inşaat yapmadım ama odaların çok ciddiye aldığını söylediler. Tamamen siyasi kavga sonucu bunların gelirinin kesildiğini biliyorum.
Kemal Bey oraya gitmese ne diyecekler? 'Oraya bile gitmedin' diyecekler. Gidince de 'niye gittin'. Elbette gidilecek. Orada asla siyasi propaganda yapılmıyor. Muhtarlardan, sivil toplum kuruluşlarıyla toplanıldı. Kahramanmaraş Ticaret Odası'na önerilerini söyledi genel başkan. Sayın Cumhurbaşkanı oraya Devlet Bahçeli ile öyle bir gidiyor ki. Güvenlik nedeniyle vatandaşla görüşeceğine inanmıyorum. Bir de 'herşey çok güzel, her şey tamam' diye söylüyorlar. Öyle zannediyorum sayın Cumhurbaşkanının canını sıkacak bir şey söylemiyorlar. Cumhurbaşkanı onlardan aldıkları bitkileri aktarıyor.
Herşeyden evvel Türkiye'de aday olmanın yolları belli. Ben aday oldum demekle olmuyor. Adayların hepsine başarılar dilerim. Baştan beri hep şunu söyledim; ittifak var. Biz Millet İttifakı'nın belediye başkanı seçildik. Böyle bir şey olursa İttifak 'sen aday olacaksın' denildiğinde olurdum. Ben böyle bir görev verilirse ancak aday olabileceğini söyledim. Ben Cumhurbaşkanı adayı olacağım derseniz, bunu hareketlerinizle belli edersiniz. Siyasi demeç vermeden, televizyona çıkmadan böyle bir şeyin ortaya çıkması garip. Mansur Yavaş dendiği zaman Anadolu'nun her yerinden yüksek anketler çıkmaya başladı. Benim bir tarzım var. Beypazarı belediye başkanı iken de, şimdi de seçimden önce şunu söylemiştim 'Biz kazanacağız ama karşılığımızda düşman yok'. Seçildikten sonra bir tane siyasi polemiğe girmedim. Bana oy vermeyenlere karşı bir tek mesajım yok. Seçilirsiniz, seçilinceye kadar siyasi yarış olur. Bunu karalama siyaseti olarak yapmazsınız. Projelerinizi anlatırsınız. Seçildikten sonra herkesi kucaklayacaksınız. Çünkü herkesten su parası alıyorsunuz, vergi alıyorsunuz.
Belediye başkanlarını defalarca çağırdım. Büyük çoğunluğu gelmedi. Muhtarları topladım. İhtiyaçların acil olanlarından başladık. Ayrıca farklı bir belediye başkanlığı yaptık. Kırsal kalkınma, vatandaşın konforu adına çalışmalar Türkiye çapında duyuldu. Ankara'da bir tane fotoğrafım yok. Belediyenin içinde de yok, yasak. Hiçbir şekilde fotoğraf asmıyorum. Yaptığımız çalışmalar Türkiye çapında birçok belediyeler tarafından örnek alındı. Bir belediye bizim yaptığımızı yapmıyorsa vatandaş 'Ankara'da şöyle bir uygulama var' dedi. Bizim polemiğe girmememiz tuttu. Demek ki siyasi arayış da bizi gündeme getirdi. Algı yapacak neyimiz var? Siyasi tweet atmıyoruz, televizyona çıkmıyoruz. Sadece vatandaşın yanında oluyoruz, düğünde, etkinlikte. Şimdi seçim başlayacak diye yeni bir hesap açtım ki, yine takip edenler de farklı düşünüyorlarsa rahatsız olmasınlar diye. Oy vermeyenlerin hatırını kırmamak için. Çünkü ben hepsinin belediye başkanıyım.
Gençler 'Biz seni veya Ekrem Bey'i istiyoruz, aday olun' diyor. Böyle bir siyaset yok. 6'lı Masa derse tamam ama tek başına işin içerisine girmek macera oluyor. Bir de sandık güvenliği sorunu var. 2014 yılı seçiminin mağduruyum ben. Seçim kurulu benim dönemimde verdiği kararın aksini referandumda verdi. Mühürsüz tutanaklar geçerlidir dedi. Mühürsüz oy pusulalar sayıldı. Gençler bir insanı durup dururken sevmiyor. Demek ki gençler bizim hareketlerimizden siyaset tarzımızdan hoşlarına giden bir şey var.
Daha önce de oldu. Bize uzaktan uzağa aday olmalı diyenler falan oldu. Sayın Özdağ da böyle açıklama yapmıştı. O anda diyecek bir şey bulamıyorsunuz. Teveccüh edilmeniz bir yana mensup olduğunuz bir yer. 'Ben 6'lı Masa'nın iradesi dışında bir şeye girmem' demiştim. Artık masada konuşulanlar nedeniyle böyle açıklama oldu. Ben ülkücüyüm, MHP'den aday olmuşum, CHHP'den belediye başkanı olmuşum. Siyasi kimliğim bana ait. Şu anda Ankara'da Türkü, Kürdü, Alevisi, Sünnisinin benden şikayetçi olduğunu sanmıyorum. Siyasi hiçbir tavrım olmadı. Beni aday yapıp, Ankara'da farklı belediyecilik göstermeme fırsat olan Türkiye'de güzel örneklerin yayılmasına vesile olarak Kemal Bey aday yapmasaydı bu yaptıklarımızın hiçbiri olmayacaktı. Ben zaten sizin programınızda aday olamayacağımı söylemiştim.
Meral Bey beni aradı 'Mansur Başkan ben senin ve Ekrem Bey'in ismini verdim' dedi. Siyasette zaman zaman krizler yaşıyor. Millet İttifakı'nın belediye başkanı olarak asla onların kırılmasını istemem. Biz hepsine 'sayın genel başkanımız' diye konuşuyoruz. Gerçekten hak ediyorlar. Böyle bir kurgu kurdular, sonuçta kazanıldı. Kentlerin çok daha güzel yönetilebileceğini ispat ettik. 11 büyükşehirde oy oranların, seçildikleri oy oranlarının üstünden belli bu. Her şey bir yana Ankara ve İstanbul büyükşehir belediye başkanı başarılı bulunuyor ki, Cumhurbaşkanlığına aday gösteriliyor. Bu yolu açan bize Millet İttifakı.
Sayın Akşener büyük teveccüh gösterdi. Biz devam etmesi gerektiğini düşünüyorduk. Sayın Akşener dedi ki, 'O zaman elinizi taşın altına sokacaksınız, uzlaşma bu şekilde gerçekleşir' dedi. Bizim makam mevki derdimiz yok. Ankara, İstanbul belediye başkanlıkları güzel makamlar. Sayın Akşener'in arzusu üzerine 'Sizin orada olmanız, yönetimde etkili şekilde vatandaşla kurduğunuz bağın devam etmesi gerekir' dedi. Bu da uygun bulundu. Meral Hanım önerdi, sayın genel başkanımız da kabul etti. Son gün oldu, birkaç saate sıkıştı. Birkaç gün vaktimiz olsaydı şunu önerecektik, Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak beni ve Ekrem Başkanı ilan edin, sayın genel başkanlarımız milletvekili olsun ve partilerin başında olsunlar diyecektik. Kendi grupların başında olmasının daha mantıklı olduğunu düşünüyorum. Bu benim fikrim. Bunu sayın genel başkanlarla konuşacağım ama takdir masanın.
Belediyeleri asla kaptırmazdık. Göreve devam edeceğimiz belliydi. Görevi bırakacak olsaydık adaylığımız sözkonusuydu. Vatandaşa verdiğimiz sözü tutacağız. Adaylığa ısrarlı olmamamızın sebeplerinden bir tanesi daha önce bu yaşandı. Bizi 5 yıllığına seçtiler. Son güne kadar görevimizi sürdürmek boynumuzun borcu. Aksi takdirde Ankara halkı bizi affetmez. Hemen atama yapılmayabilir. İki görevin aynı anda sürdürebileceğini de düşünüyorum. Sayın Binali Yıldırım için aynı fikri önerenler, İBB Başkanı olunca Cumhurbaşkanı yardımcısı olacak diyenler şimdi olmaz diyorlar. Şunu söyleyeceğim sadece, iki üç tane idare profesörünün açıklaması var. En önemlisi hocaların hocası Ergun Özbudun. Dün yaptığı açıklamada bunun gayet mümkün olduğunu açıkladı. İki görev bir arada yürütülebilir. Yetkili olmak istememizin sebebi, halkla, gençlerle, kadınlarla kurduğumuz iletişimin, projelerin bir şekilde ülke yönetiminde olmasını istiyoruz. Büyükşehir belediye başkanları vatandaşla haşır neşir olabilen insanlar, gençlerin kolay ulaşabildiği insanlar. Onlar yine bize ulaşacaklar. Cumhurbaşkanı yardımcılığı olsak da belediye başkanlığımız devam ettiği için biz onlarla iç içe olacağız.
Üniversite iş bulmak için okunur, iyi bir gelecek için okunur. Dolayısıyla gençlere verilen sözlerin tutulması lazım. İki üç okul mezunu bana mesaj atıyor 'ben ne yapacağım' diyor. Gençlerin önünü açmak lazım. Bu şekildeki eğitim sistemini derhal kaldırmamız lazım. 'İş beğenmiyorsunuz' demek yanlış. İş beğenmiyorsun dedikleri genç yurt dışına gidince garsonluk yapıyor. Çünkü orada insanca çalışma şartları var. Yasal, sosyal güvenceleri var. Siz buradakilere insanca bir hayat sunmuyorsunuz ki. Gençlere şu kadar para verirsek maliyet artar. Elektriğe zam geliyor, o da maliyeti artırıyor. Bence insan emeğini ön plana çıkaran hükümet en azından işverenin bazı maliyetlerini karşılayarak bu işin altından kalkar diye düşünüyorum.
Bizim Ekrem Bey'le istediğimiz, cumhurbaşkanı yardımcılığımız ilan edilirse seçimlerde etkili olacağımızı düşündük. Sayın Cumhurbaşkanının yanına gidince en iyi bildiğimiz işleri isteriz. Kırsal kalkınma, gençler vesaire. Şu anda sayın Cumhurbaşkanı yardımcısı bir yere talimat mı veriyor? Bizim resmi olarak 'Tarım Bakanı şunları yapacak' diye bir şey olması gerekmez. Halkla iletişimi biz kurarız. Sosyal yardımlarla ilgili o kadar çok yaptığımız iş var ki. Yaşadığımız kentte kimse aç kalmayacak dedik. Sayın genel başkanımızın da aile sigortası projesi var. Çocuklar niye yurt dışına gitmek istiyor? Bu gençler çıksın gitsin anlamında söylemiyorum. İyi eğitim almaları için pasaportunuzun değerli olması gerekiyor. Hukukun üstünlüğünden geçiyor bu.
Hükümet değiştiği zaman yüzde 6 olan Hazine payının yüzde 12'ye çıkarılmasını önerebiliriz Ekrem Bey'le. Ayrıca belediyelere sosyal konut yapma yetkisi verilsin. Kiralar o kadar artmaz Sosyal adalet olarak bunu gerçekleştirmiş olursunuz. Ankara'da 220 bin aileye her ay 1 kilo et veriyoruz. Sebebi şu, gelen maillerden bakıyoruz, annem hasta, babam yatalak, çocuğumda şu hastalıklar var. Bu yeterli protein alamaması vs. İlk defa geçen yıl verdik. Biz doğalgaz yardımı yapıyoruz 180 bin aileye. Soğuktan donmayacaklar, insanca yaşayacaklar. Destek alan ailelerin çocuklarını ücretsiz taşıyoruz. Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak bunu genelleştirip, Türkiye'ye uygulayacağız. İnsanca yaşamak herkesin hakkı. Sosyal devletin bütün yönlerini ortaya çıkaracağız. Sosyal devlet insanlara bir şeyler vermek demek değil. Biz çocukları okutacağız. Servis hizmeti, kreş vs.
Şehre gelmiş iş yok. Bu insan ne yapacak? Türkiye'de şu anda mazot yardımı, tohum, gürbre yardımını yapıyoruz üretmeleri için. Ankara'da önemli kesim tarıma döndü. Bununla ilgili çalışmamız var, yakında açıklayacağız. Deprem bölgesine domates fidesi ve gübre gönderiyoruz. Acılar hafiflemez ama zaman geçince tekrar üretmek için bir şey istemeye başladılar. Binlerce ton hayvan yemi götürüyoruz. Depremde en fazla etkilenen 4 ya da 6 şehirde sponsorlar vasıtasıyla, imece usulü ile ekmesini, biçmesini, üretmesini sağlayacak proje yapıyoruz belediye olarak. Anayasa'da yüzde 1 tarıma verileceği söyleniyor ama verilmiyor. Bizim yaptığımız desteklerle 30 küsur bin çiftçini cebine 30-40 bin para girdi. En önemli ürün önümüzdeki günlerde buğday olacak. İnşallah bunu destekleyeceğiz.
Sayın genel başkanımız açıkladı. Önümüzdeki 10 yılın en büyük sorunu demografik sorun olacak. Hatay'da deprem olunca orası çok daha riskli hale geldi. Taksim'e gelirken trafik var, pencere açık, konuşmaları duyuyorsunuz, Türk vatandaşı yok maalesef. Bunun disipline edilmesi lazım, Suriye ile hükümetin ilişkileri kurarak, bunların gitmesi için uluslararası kurumlar da işin içine katılarak bir an evvel gönderilmesi gerekir. Eğer hükümet değişirse EYT'lilerin parasını bile ödeyemezler falan dendi. Bir sayaçları PKK'lılar okuyacak demişlerdi bizim seçimlerde. İşçiler işten çıkarılacak, kadınların başörtüsü açılacak dendi. 11 belediyenin hiçbirisinde böyle birşey olmadı. Bırakın maaşlarını ödeyemeyi eski dönemin borçlarını ödedik. Sayın Cumhurbaşkanı 'bunlar yönetemez' diyor. Devletin bir güvenlik politikası vardır. Milli menfaatlerimizi ilgilendiren konularda hükümet değişince hiçbir şey değişmez. Yeni gelen hükümet daha fazla şeyler yapmak istemek için çalışacak. Artık korku siyasetinin bırakılması lazım. Devlet kurumu kolay kurulmuş bir şey değil.
Deprem ve arkasından sel felaketi, ondan önce pandemi yer aldı. Ben milletimizin bu işin üstesinden da kalkacağını düşüyorum. 3500 ihalemiz hala internette duruyor, isteyen bakabilir. Bugüne kadar savcılığa intikal eden bir tek husus yok. Açık olup şeffaf olmak lazım. 6'lı Masa'nın taahhüdü de budur. Eğer aynı düzen gidecekse niye değişiyor ki? İnsanlar kategorize edilecekse niye değişiyor? İnsanlar iyi ki değişmiş diyecek. 20 yıldır değişme imkanı olmadı. İlk defa belediyelerde oldu. Zaman zaman anketler geliyor, arkadaşlarımızın hiçbirinde oy kaybı olmadı. Sosyal haklar arttı, gününde maaşlarını alıyorlar, ikramiyelerini alıyorlar. Vatandaşa inanılmaz destekler veriyoruz.
Atama yoluyla kaç kişi alınmış? Bunun çıkarılması lazım. Okuyan insan yakın aramamalı artık. İngiltere'de gördüm. Kızım iş arıyor. Özgeçmiş doldurdu, fotoğrafsız. 'Kızım niye fotoğrafsız verdin' dedim 'Burada gerekmiyor' dedi. Özellikle bizim ülkemiz için fotoğrafsız olması lazım. Gençler arasında serbest rekabetin önünü açmamız lazım. Başarılı olan gençler mutlaka başarısının karşılığını alacak. Yurt dışına gitmek isteyenleri kınamıyorum ama gitmelerini istemiyorum.
6'lı Masa 2800 sayfalık mutabakat metni yayınladı. Mansur Yavaş'ın fikrinin önemi var mı? Dert Mansur Yavaş'ın siyasi geçmişi üzerinden. Bir liderin neyine bakılır? Devletin parasını çarçur ödüyor mu, şeffaf mı, ayrımcılık yapıyor mu? Ben karşımda hiç kimseyi şunun seçmeni, bunun seçmeni olarak görmüyorum. Eşit hizmet veriyorum. Bugüne kadar bir tane şikayet gelmiş mi? Sana ne benim siyasi geçmişimden? Seni rahatsız eden bir hareketim var mı? Bir ayrımcılık yapıyor muyum? Vatandaş artık bunlara aldırmıyor. Bunlar çirkin siyaset. Bu anlayışı gençler toprağın altına gömecekler. Bu afette 3 bin geç saat 3'e 4'e kadar sırtında paket taşıdılar. Bu gençler çarpıklığı çok iyi biliyor. Bizi de onlar düzeltecekler, yanlış yapmamıza izin vermeyecekler. 3-5 maaşı, yanlış giden her şeyi sorgulayacaklar.
Özel bir şey söylemek istemem. Yarın meydanlara çıktığımda ne sayın Cumhurbaşkanı ne başkası hakkında tek kelime konuşmayacağım. Hayal ettiğim ülkeyi anlatacağım. Seçmen karar verecek. Ankara'ya geldiğimizde herkes küçümsedi. Yüzde 3-5 alır dedi. Seçmen en doğru kararı verecektir. Sayın İnce de sayın Ogan da kendine güvenmiş ortaya çıkmış, hayırlı olsun. Niye çıktınız deme şansımız yok. Yanlış olup olmadığı seçim sonrası çıkacak.
Ben kendimi boşa çıkarmak istemem, nezaketsizlik yapmak istemem. Gerçekten seçimi kazanacağımıza inanıyorum ve kazanmalıyız diyorum. Ben kimseye hakaret etmedim ve hakaret işitmek istemiyorum. Düşüncelerimden dolayı hakaret yemek istemiyorum. Telefonum dinleniyor endişesiyle yaşamak istemiyorum. Arkadaşlarımla rahat oturmak, gezmek istiyorum. Hukukun egemen olduğunu mahkemeye gittiğimde 'ben buradan hakkımı alırım' ve hiç endişe duymadığım Türkiye hayal ediyorum. Son zamanlarda verilen kararlar, youtube, ekşi sözlük kapatılıyor. 'Türkiye'de sansür var' denmesi ekonomimizi etkiliyor. Niye korkuyoruz? Suç varsa hukuk onun çaresini bulacak. Stadyumdaki protesto en masum, şiddete başvurulmadığı takdirde anayasal hak. Stadyumda Mansur Yavaş protesto edilirse 'iyi yaptılar' olmaz. Benim ODTÜ'de gençlerle problemim oldu. Kendimi anlatmaya gittim ODTÜ mezunlarına. 'Mansur elini ODTÜ'den' dediler, güldüm geçtim. Kasımpaşa Stadı'nda 'Mansur Yavaş dışarı' dendi. Bir şey demedim. Seçim birinci turda bitecek. Referandum yapılırken sistemin yanlışlığı çok tartışıldı. Zaten Cumhurbaşkanının aday olup olmayacağı da tartışılıyor. Cumhurbaşkanı 1. turda çıkmadığı zaman arada 1 puan da olsa, Meclis'teki aritmetik nasıl olacak. En iyisi birinci turda bu işin bitmesi. Meclis'te problem olacaksa bir daha gidilir seçime. Birinci turda bitecek inşallah, sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı olarak seçeceğiz. Ben gençlerim Mansur abisi olmayı seviyorum. Benim genlerimde düşüncesinden ötürü aşağılamak yok.
Beypazarı'nda yüzde 51'de seçildim. CHP'liler korktular. Daha sonra CHP'liler benim seçim zaferimi davul çalarak kutladılar. Sokağa çıktığınızda iki kişiden birisi size oy vermiş. Eğer sen iyi yöneticisi isen yüzde 49'a düşmanlık yaparak değil herkesi kucaklayarak mantığı ile gidiyorsun. Diyelim ki aday olmadık, ayrıldık, çıktığın zaman vatandaşların içinde başın dik yürüyeceksin. Hiç kimseyi siyasi görüşünden ve verdiğin oydan dolayı asla ve asla benim ağzımdan kötü bir şey çıkmayacak.