Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, “1994’ten beri belediyeleri muhalefet yönetmiyor. Muhalefet hiçbir zaman belediyelere gelip daha iyisini yapabileceğini gösteremedi ki 2019’a kadar. Dolayısıyla biz seçimlerde vaat yaptığımız zaman sosyal destek alanlara, bunun bir hak olduğunu anlatamadık. ‘Biz bunun daha iyisini yapacağız’ dediğimiz zaman, ‘Bunlar gelip yardımları kesecekler’ dendi hatırlarsanız. Ama yardımların kesilmediği, çok daha insani bir şekilde yapıldığını ve yapılabileceğini biz gösterdik" dedi.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, İyi Parti’nin İstanbul’da düzenlediği İYİ Kalkınma Kongresi'nde konuştu.
Ankara'nın yüzde 97'sinin boş arazi olduğunu belirten Yavaş, "Uygulanan politikalar nedeniyle üretimi bırakıp şehre gelen insanlar sizden hep iş bekliyor. Ama aslında bunların en iyi bildiği iş tarım, bunu yapmaları lazım. Bizden önce sadece domates fidesi dağıtılıyordu, ilk defa biz 18 bine yakın çiftçiye arpa ve buğday tohumu verdik. Bunlardan 250 bin ton arpa ve buğday üretilecek. Yani 750 milyon lira 17 bin çiftçinin cebinde kalacak" açıklamasını yaptı.
Yavaş'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"Biz iş başına geldiğimizde 158 bin aile düzenli destek alıyordu. Bir tane müteahhitten satın alınıp paket paket dağıtılıyordu. Benim kardeşim de bir 10 yıl önce bu dağıtım yapan şirkette çalışmış. ‘Sıradan verin işte, size ne’ diye talimat verilmiş. Bunun dağıtılması bir masraf. Bir de herkes birbirinin yardım aldığını görüyor, insani olarak da hoş bir şey değil. Biz geldikten sonra bunu kart usulüne çevirmeyi düşünüyorduk. Biz bunun hazırlığını yaparken birdenbire pandemiyle karşılaştık. Yani o 158 bini tarayamadık da. Birdenbire bir pandemi ve kapanan iş yerleri…
AVM’lerden tutun esnaf dükkanlarına, lokantalara, kafelere kadar hepsi kapandı. Bir maske problemi oldu. Biz hemen maskeden başlamak üzere insanların aklına gelmeyecek, kimsenin düşünemediği yerlerde empati yaparak herkese ulaşmaya çalıştık. Örneğin terziler kapandı, onlara maske diktirdik. Bir yandan maske ihtiyacını karşılarken, bir yandan da onlardan almak suretiyle ayakta kalmalarını sağladık. Yardım dağıtılacaksa nakliyecileri çağırdık. Yani belediyenin her zaman düzenli yaptığı şirketi değil. Kim nerede mağdur olabilir diye düşünerek sürekli bunlarla uğraştık ve birçoğunu da yakalama fırsatı bulduk. Şu anda 220 bin aile var. Aynı zamanda bütün dünyada bu problem yaşanınca, tabii tablet dağıtacaksınız ama tablet dünyada yok. Çip yok, yedek parça yok, bunların üretimi de yok. Akşam vakti sokağa çıkma yasağı geldi, pazarlarda mallar kaldı. Hemen onları belediye bünyesine aldık. Okullar kapandı, annesinin cep telefonunu alıyor oradan internete girmeye çalışıyor. Velilerin hepsine ulaşamıyoruz, bu da büyük bir problem. Kim ne kadar yardım alıyor; ne belediyelerin birbirinden haberi var ne de bakanlıktan haberi var. Bu son derece yanlış bir şey. Muhakkak bir koordinasyon olması lazım. Biz kendi elimizdeki verilerden 26 bin 500 civarında çocuk tespit ettik, kendilerine mesaj attık. Onlara düzenli olarak 9 ay boyunca 10’ar internet verdik. İnsanlar hastalıktan korktu, çoğu köylere gitti. Köylerin birçoğunda internet yok. Bunu üstümüze vazife alarak, hiçbir çocuk eğitiminden mahrum kalmasın diye 918 köyün tamamına internet götürdük. Akla hayale gelebilecek bütün yardımlarda, desteklerde bulunduk.
Eşim bir gün bir AVM’ye gidiyor ve bir kart harcaması yaparken, çocuk tanıyor. ‘Siz Mansur Bey’in eşi misiniz?’ diyor ve birden hüngür hüngür ağlıyor. Sonra çocuk, ‘Birdenbire AVM’ler kapandı. Gelirimiz sıfır, evde kaldığım dört ay boyunca Ankara Büyükşehir bizim bütün ihtiyaçlarımızı karşıladı’ diyor. Düşünebiliyor musunuz; bir iktidar var, bir bakanlık var böyle bir karar alıyorsunuz ve bu insanlar ne halde görmüyorsunuz. Tabii bu iyice yoksulluğu artırdı. Evet boynumuzun borcu; kimse yatağa aç girmeyecek, kimse eğitimden mahrum kalmayacak ama işin bir de istihdam boyutu var. Bir yandan da bu insanların istihdama ulaşması lazım. Bununla ilgili de organize sanayilerle görüşerek çalışmalarımız devam ediyor. Şu anda bende 300 bin tane özgeçmiş var.
Ankara’mızın gördüğünüz bütün yerleşim bölgelerinde binalar sadece yüzde 3. Ankara’nın yüzde 97’si boş arazi. Sıkışmış ve bu sıkışıklık müthiş bir şekilde arsa ve bina rantı getirmiş. Ankara çiftçi bir memleket. Kesikköprü’den gelen su ile, Gölbaşı Bala arasında 200 bin dönüm sulanabilen alan var, orada sulu tarım yapma en büyük projelerimizden biri. Uygulanan politikalar nedeniyle üretimi bırakıp şehre gelen insanlar sizden hep iş bekliyor. Ama aslında bunların en iyi bildiği iş tarım, bunu yapmaları lazım. Bizden önce sadece domates fidesi dağıtılıyordu, ilk defa biz 18 bine yakın çiftçiye arpa ve buğday tohumu verdik. Bunlardan 250 bin ton arpa ve buğday üretilecek. Yani 750 milyon lira 17 bin çiftçinin cebinde kalacak. Dolayısıyla tarımı terk eden birçok insan bu teşvikleri görünce tekrar tarıma sarılır diye ümit ediyoruz. Türkiye’de ilk defa nisan ayında mazot yardımı yapacağız çiftçilerimize. Belediyenin büyük bir arazisi var, orada rekreasyon alanı yapıyoruz. Orada 3 bin ton silaj üretimi yaptık, onu da hayvancılık yapanlara ücretsiz dağıtıyoruz. En büyük sorun gübre, rakamlar çok arttı. Şu an belediyemizin bir şirketi yurt dışından gübre ithal etmek istiyor. Eğer ithal edersek, gübreyi de vermek suretiyle tarıma desteğin nasıl verildiğini, verildiği zaman ne olacağını Türkiye’ye örnek olacak bir şekilde göstermiş olacağız.
1994’ten beri belediyeleri muhalefet yönetmiyor. Evet sosyal yardım yaptılar, bir grup da bu sosyal yardım alanları ‘makarnacılar’ olarak aşağıladılar. Fakat muhalefet de hiçbir zaman belediyelere gelip daha iyisini yapabileceğini gösteremedi ki 2019’a kadar. Dolayısıyla biz seçimlerde vaat yaptığımız zaman sosyal destek alanlara, bunun bir hak olduğunu anlatamadık. Havadaki iki kuştan tavadaki garantidir diye, bizimki vaat onlarınki icraat olarak kaldı. Ama biz iş başına geldiğimiz zaman bunların artık bir siyasi körlük yaşadığını, ellerine paketleri alıp ‘Alın bununla yetinin, bu düzenden sizin alabileceğiniz bu pakettir’ dendiğini gördük. ‘Biz bunun daha iyisini yapacağız’ dediğimiz zaman, ‘Bunlar gelip yardımları kesecekler’ dendi hatırlarsanız. Ama yardımların kesilmediği, çok daha insani bir şekilde yapıldığını ve yapılabileceğini biz gösterdik.
Bunun sadece yurt dışından ithal edilen makarna ve nohutlarla değil; vatandaşın marketlere gidip hem marketçiye destek olduğu, çoluğunun çocuğunun gerçek ihtiyaçlarını alabildiği bir sistem kurduk. Eskiden sadece kömür dağıtılıyordu. Şu anda biz hem kömür verdik, 189 bin aileye de doğal gaz yardımı yapıyoruz. İnsanların insanca yaşaması için yerel yönetimin her şeyi yapması lazım. Soğuktan kimsenin donmaması lazım, açlıktan kimsenin ölmemesi lazım, hiçbir çocuğun okulundan mahrum kalmaması lazım. ‘Bunlar iki kazı, üç koyunu güdemezler’ lafına ispat fırsatını şimdi bulduk, daha iyisini yapabileceğimizi de şimdi gösteriyoruz. Üniversite sınavına giremeyen yoksul çocukların ücretlerini ödüyoruz. Yeni bir uygulamayla, -şimdiye kadar 1.600 kişi başvurdu- servis ücretlerini karşılayacağız, yeter ki okusunlar diye.
Pandemi dönemi bizim için bir fırsat da oldu. Bakanlar Kurulu toplanacak ve ertesi gün okulların açılıp açılmayacağına karar verecek ama muhtemelen de açılacağını biz fark ettik. Ben hemen talimat verdim. Diyelim ki 200 bin tane sosyal destek alan ilkokul öğrencisi var. Bunların ailelerine mesajı hazırladım önceden. Okul açılıyor dendiği zaman; çocuğun çantası yok, üniforması yok, kırtasiye masrafı diye anne sabaha kadar uyumayacak. Sn. Cumhurbaşkanı’nın ‘Okulları açıyoruz’ demesiyle benim o ailelere mesaj göndermem arasında 5 dakika var. Kartlarına paralar yüklendi ve ertesi gün gittiler kişi başı 200 liradan bütün kırtasiye yardımlarını yaptılar. Başkentkart’a yüklediğimiz için bunu hepimiz de kullanıyoruz, daha da yaygınlaştıracağız. Kırtasiye yardımı alırken onun gerçekten sosyal destek alan birisi olup olmadığını da kimse anlamıyor.
En son uygulamamızı da duyurmak istiyorum. Belediye Meclisi’nden karar aldık, sosyal destek alanlardan başvuranlar suyun tonunu 1 liraya içiyor. Ortalama 7-8 ton kullanıyor, en fazla 10 lira ödüyor. Oradan da 80-90 lira ceplerinde para kalmasını sağladık. Bunu bir hak olarak görüyoruz. Benim yaşadığım kentte kimsenin soğuktan donmaması, açlıktan ölmemesi lazım. Şimdilik sosyal destek alan herkese birer ekmek vereceğiz. Çünkü Halk Ekmek kapasitesi 1 milyon. Normal vatandaş da halk ekmeğe yönlendirildiği için üçer dörder ekmek verirsek bu sefer hiçbir vatandaşa ekmek veremeyeceğiz. Bu arada her ay birer kilo eti, sosyal destek alan bütün ailelere vereceğiz. İktidar yıllarca sadece birer tane paket dağıttı, bu uygulamaların hiçbiri yoktu. Destek alan ailenin çocuğunun eğitimine destek olmazsanız çocuğu da yardım alan birisi olacak. Bunu kurtarmak için o çocukların hepsinin okumasını istiyoruz. O çocukların o hayattan kurtulmasının tek yolu; iyi eğitim alması, iyi beslenmesi ve okuması."
Yavaş, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’e hitaben şunları söyledi:
“Sayın Genel Başkan’ım, yerel yönetimleri güçlendirelim ama belediye başkanlarını sembolik yapalım, herkes razı olur ona. Çünkü eğer kaynağı artırıp sembolik yapmazsanız, Ankara’daki örnek gibi 800 milyon doları bir yere gömüyorlar. İngiltere’de Londra Belediye Başkanı’nın haricinde -oranın özel statüsü var- hiçbir belediye başkanı işe de gitmez, maaş da almaz. Belediye Meclisi yönetir, öncelikleri tespit eder ve ona göre yönetir. O zaman kaynaklar siyasi de kullanılmıyor. O nedenle bence yerel yönetimleri güçlendirelim, belediye başkanlarını sembolik yapalım.”