Mardin Artuklu Üniversitesi’nde 18 Kasım’da gerçekleştirilen operasyonda, ihaleye fesat iddiasıyla 70 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar arasında Rektör Yardımcısı Prof.Dr. Kadri Yıldırım, Genel Sekreter Süleyman Bayburt, Genel Sekreter Yardımcısı Sedat Gül ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Zekiye Sarıkartal da bulunuyor. Kürt meselesinde takındığı muhalif tutumla bilinen Kadri Yıldırım’ın avukatları, müvekkillerine yolsuzlukla ilgili hiçbir ithamda bulunulmadığını söylerken, akademik çevreler, Kadri Yıldırım hakkındaki gözaltı kararının Kürdoloji alanına yaptığı katkı nedeniyle bedel ödetme izlenimi yarattığını öne sürüyor.
Artuklu Üniversitesi’ndeki operasyonu yazan Yüksekova Haber yazarı İbrahim Genç, üniversitenin Kürdoloji alanındaki çalışmaları ve içinde cami, kilise ve Ezidi mabedi bulunan proje nedeniyle hedef gösterildiğini söyledi.
Genç, yazısında “Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın önünde rektörlük gibi bir görev de dururken çeşitli odaklarca saldırıya uğraması çok manidardır. Biliyorum ki Yıldırım, son aylarda yurtiçinde ve yurtdışında önemli görüşmeler yaparak Kürt dili için büyük bir organizasyon hazırlamakla meşguldü. Onu tanıyanlar, sürekli bir şeyler planlamak ve çalışmalar yürütmekten başka şeylere zaman ayıramayacağını çok bilir. Şimdi başta Kürt siyasal hareketi olmak üzere Kürtçe öğretmenleri ve vicdandan yana herkesin Mamoste Kadri’yi sahiplenmesi gerekiyor” ifadelerine yer verdi.
İbrahim Genç’in Yüksekova Haber’de yayımlanan, “Kadri Yıldırım: Bir Kürt Profesörün Serencamı” başlıklı yazısı şöyle:
Mardin Artuklu Üniversitesi (MAÜ) bünyesinde 2009’da bizim Kürdoloji dediğimiz ama resmiyette Yaşayan Diller Enstitüsü kurulduğunda çok eleştirdik. Çünkü o yıllarda Kürt siyaseti üzerinde devletin baskısının zirveye ulaştığı yıllardı. Tutuklamalar devam ediyordu, çatışmalar sürüyordu. Devlet bir taraftan Kürt hareketini tasfiye etmeye çalışırken diğer tarafta TRT 6 ve Yaşayan Diller Enstitüsü açılıyordu. O süreçte haklı olarak tüm bunlar Kürt siyasi hareketini sıkıştırma olarak görüldüğünden eleştiriliyordu. Ne var ki son süreçte bu tür kazanımlara yönelik eleştiriler de azalıyor. Çünkü bu kurumların birçoğunun geçen yıllar içinde makul biz çizgiye kaydığı gözlemlenebiliyor.
Bu noktada özellikle müdürlüğünü MAÜ rektör yardımcısı Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın yaptığı Kürdoloji Enstitüsü takdire değer hizmetler yaptı. Yıldırım’ın kısa bir sürede büyük işlere imza atmasının birçok nedeni var. Birincisi, dürüstlükten taviz vermeyen ve bölge halkına sırtını dönmeyen duruşu bunda büyük rol oynadı. İkincisi, Kürdoloji’de nitelikli ve çalışkan bir kadronun oluşturulması. Üçüncüsü ise bu alanda MAÜ rektörü Prof. Dr. Serdar Bedii Omay’ın üniversitede oluşturduğu hoşgörü ve özgürlükçü ortamdı. Tabii buna karşı yükselen homurdanmaların semantik okuması yapıldığında birilerinin “Kürdoloji’nin kontrolden çıktığı”ndan şikâyet ettiği anlaşılabilir. Sonuç olarak gazetelerden MAÜ’den içinde Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın da olduğu 70 kişinin gözaltına alındığını öğreniyoruz.
Bu süreç özellikle Artuklu Üniversitesinin Kürtçe öğretmeni yetiştirmek için verdiği ilandan sonra kimi çevrelerce hedef gösterilmesiyle başladı. Öyle ki Kürtçe öğretmeni olmak için başvuranlar PKK üyesi gibi gösterilmeye başlandı. Bazı gazeteler Temmuz 2012’de “Kürtçe öğretmen alımına PKK sızar mı?” diye başlıklar atıp süreci sabote etmeye çalışmışlardır. Bu çevreler, Kürtçe öğretmeni olmak için başvuranlar için güvenlik tahkikatının yapılmasını öneriyor ve üniversiteyi ta başından itibaren hedef gösteriyordu. Ki daha sonrasında Kürtçe tezsiz yüksek lisansı kazanan birçok kişi mağdur edilmiş ve formasyon başta olmak üzere öğrencilere verilen birçok söz MEB ve YÖK tarafından yerine getirilmemiştir.
Buna benzer şekilde MAÜ kampüsünde bir Newroz kutlamasında Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın konuşması üzerinden bir saldırı olmuş ve Yıldırım uzunca bir tekzip metni yayınlamak zorunda kalmıştı. Bu süreçte esas önemli gelişme, üniversitenin email grubuna düşen bir fişleme raporuydu. Raporu hazırlayan da yine üniversiteden bir akademisyendi. Buna göre Yıldırım’ın farklı kesimlerden akademisyen alması eleştiriliyordu. Bir konuşmasında Yıldırım da “Kadromuza Alevi akademisyen aldık diye bize etmedikleri söz kalmadı” şeklinde yakınmıştı. Esas mesele de bu olabilir. Çünkü ilk Kürtçe öğretmenlerinin alımında da Gülen Cemaatinin 200 kişilik listeyi Yıldırım’a gönderdiği ama bunu reddettiği çeşitli kaynaklar aktarıyorlardı. Yıldırım’la İMC TV’de katıldığımız bir programda da izleyicilerin biri Kürdoloji’ye saldırıların nedeninin paralel yapının olup olmadığını soruyordu.
Mardin ve Üniversite’si ısrarla Ortadoğu’da cazibe merkezi olmak isterken Ekim 2012’de Yeşilay Cemiyeti Mardin Şube Başkanı Lütfü Günlüoğlu’nun açıklamaları ülke gündemine oturdu. Günlüoğlu, “Üniversiteliler ilimize ahlaksızlık getirdi” diyerek hem üniversitenin çalışmalarını gölgeliyordu hem de farklı yerlerden gelen öğrencileri hiç sıkılmadan genelleyerek ahlaksızlıkla suçluyordu. Başkanı olduğu cemiyetin asıl görevini unutup ahlak bekçiliğine soyunan Günlüoğlu, üniversitelilerce protesto edilmiş ve utanç davası olan Mardin’deki N.Ç. davasında neden bu duyarlılığı göstermediği sorulmuştu. Artuklu Üniversitesi ise bu söylenenleri kayda değer görmemiş ve daha ciddi işlerinin olduğunu dile getirerek net bir tutum sergilemişti.
Artuklu Üniversitesinin bağımsız duruşu Hükümet’in de farklı bir tutum sergilemesine ve Bingöl Üniversitesinde bir kamuoyu oluşturma çabasının gelişmesine neden oldu. Artuklu, Kürdoloji alanında Türkiye’nin en yetkin ve donanımlı üniversitesi olmasına rağmen haksız suçlamalara maruz kaldı. Öyle ki eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Aralık 2012’de Bingöl Üniversitesindeki konuşmasında "Biz bu yıl Zazaca ile ilgili eğitimi açarken Kürtçenin bir versiyonu gibi düşünmüştük. Daha doğrusu kitabı hazırlayanlar öyle düşünmüşlerdi ve biz onların uzmanlığına güvenmiştik.” diyerek Artuklu Üniversitesi hocalarını adeta kendisini kandırmakla suçlamıştı. Bakan Dinçer, Artuklu Üniversitesi hocalarının Kürtçe üzerine yaptığı çalışmaları ve üniversiteye kısa sürede kazandırdıkları prestiji görmek yerine bu alanda çalışmaları bile bulunmayan Bingöl Üniversitesi hocalarının yanında yer almıştı.
Yine bu süreçte Artuklu Üniversitesi, farklı inançların bir arada yaşadığı Mardin’in kozmopolit kimliğinden dolayı Üniversite’nin kampüsünde, içinde cami, kilise ve Ezıdi mabedinin bulunduğu bir ibadethane kompleksinin yapılacağını duyurdu. Mardin Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Serdar Bedii Omay bu projenin amacını “Ortak bir zemin içerisinde, dünyadaki bütün Mardinlilerin üzerinde birleşebileceği, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihini taşıyacak ve kendini temsil ettiği mübarek bir ibadet alanı oluşturmayı hedefliyoruz” şeklinde dile getiriyordu. Mardin’in tarihi kimliği düşünüldüğünde bu projeyle halkların sevgi ve hoşgörü ikliminde buluşturulması açık olduğu halde bu proje de bazı gazete yazar ve yeni yetme muhabirlerce çarpıtıldı. Üniversite’yi hedef gösteren, sadece kendine demokrat bu sözde dinci (!) çevrelerden kimi projeyi yabancı misyonerlerin çalışmalarına ve ajanlık faaliyetlerine bağlıyordu. Malum gazetelerin bizzat Kürt olan ve sırf bir yere gelmek için saldırgan ve çarpıtan bir dil kullanan muhabirleri ise özellikle Yezidi mabedinin açılmasını imalı buluyordu. Dindar (!) gazetelerden biri “Sırada Zerdüşt mabedi var” diyerek üniversiteyi hedef gösterdiği gibi ağabeylerinin paralelinde bir dil kullanmaya özen gösteriyordu. Oysa bugün Avrupa’nın her kentinde onlarca cami ve İslamî kuruluş açılmış. Tokyo’da bile büyük bir cami yapıldı. Avrupa’da Müslümanlara ya da camilere yönelik bir kısıtlama olduğunda kıyameti koparan bu ikiyüzlü çevreler, kendi topraklarında insanların inançlarına yönelik çalışmalar yapılmasına hangi yüzle karşı çıkıyorlar?
Aynı şekilde Mardin’de bir yerel internet sitesinde “Zinciriye Medresesi Cafe ve Bar olmuş” şeklinde bir haber çıktı. Belki de sadece münferit olabilecek bazı şeyleri genelleyen bu şahıs, Üniversite’yi kolayca hedef gösteriyordu. Zinciriye Medresesine daha önce ben de gitmiştim. Yapısıyla, tarihiyle ve manzarasıyla insanın ilgisini çeken Zinciriye Medresesine hem yerli hem de yabancı birçok insan gelebilmektedir. Bu haberi yazan şahıs, tamamen kendi dar ideolojik kalıplarıyla düşünüp bu kalıpları da insanlara empoze etmek istediğinden, iki sevgilinin el ele tutuşmasından bile rahatsızlık duyuyor. Bununla da yetinmiyor, Zinciriye Medresesinin “bar” yapıldığı iftirasını atabiliyor. Bu iftiranın büyüklüğünden dolayı Üniversite bir tekzip metni yayımlamak zorunda kaldı.
Sonuç olarak Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın önünde rektörlük gibi bir görev de dururken çeşitli odaklarca saldırıya uğraması çok manidardır. Biliyorum ki Yıldırım, son aylarda yurtiçinde ve yurtdışında önemli görüşmeler yaparak Kürt dili için büyük bir organizasyon hazırlamakla meşguldü. Onu tanıyanlar, sürekli bir şeyler planlamak ve çalışmalar yürütmekten başka şeylere zaman ayıramayacağını çok bilir. Şimdi başta Kürt siyasal hareketi olmak üzere Kürtçe öğretmenleri ve vicdandan yana herkesin Mamoste Kadri’yi sahiplenmesi gerekiyor.