Ahmet Tan*
Bazı akıllara karpuz kabuğu düşürmek gibi olmasın ama boza, Osmanlı’da keyif verdiği için bir dönem şeyhülislam fetvasıyla yasaklanmıştı.
Yeni Türkiye, eskinin yasaklarıyla inşa edildiğine göre bugün, Vefa Lisesi bahçesinde 145. yıllarını boza içerek kutlayacak öğrencileri, öğretmenleri ve mezunları derdest etmenin zamanıdır.
Geçen hafta Ankara’da Mülkiye öğrencilerinin İnek Bayramı şenliği yasaklandı. 158 yıllık okulun geleneğinde boza içmek de yok, sadece affedersiniz, bir inek bulup okulun çevresinde tur attırmak gibi ve hep birlikte marşlarını haykırmak var(dı) “Ey vatan, gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz!” diye marşları var (idi).
Vefalılar ise bir mâni çıkmazsa, bugün boza içip “Biz Vefa Lisesi öğrencileri; Bilgi ordusunun gönüllü eri; Aydınlatacağız yurtta her yeri” diye marşlar söyleyecekler.
***
Ülkenin yarısı karanlığa “evet” diyor. Öteki yarısı ve okumuş gençleri ise aydınlığa aç. Tam da Gençliğe Hitabe’deki manzara... “Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri (değilse bile seçim sandıklarının bir kısmı) zaptedilmiştir.” Bu durumun önümüzdeki seçimde de tekrarlanmayacağının hiçbir garantisi yok! Tek çözüm karanlığa karşı cepheyi sürpriz, güçlü adaylarla güçlendirmektir. Eski siyasi alışkanlıklardan ihtirası veya kifayetsizliği defalarca kanıtlanmış siyasetçilerin taleplerine, hedeflerine, hayallerine, zaaflarına geçit vermemektir. Bunun için eskiye ait ittifak alışkanlıklarından al gülüm ver gülümcü formüllerden kaçınmak, dünyanın ilgisini çekecek adaylar ve iddialarla ortaya çıkmaktır. Herkesin kafasında ve yüreğindeki tek endişe “Beka sorunu”. Bu sorun elbette enflasyonun, doların, işsizliğin, piyasaların patlamasından ötede bir sorundur. Beka dediğimiz de dönüp dolaşıp dış dünya ile ilişkilerimize dayanıyor. Efelenmenin, dayılanmanın ayıbı ve kayıbı ile ülkemiz tıkandı kaldı.
***
Buyurun size bodoslama bir - iki soru: Bizim beka sorunumuz nerede düğümleniyor? Ortadoğu’da!.. Ortadoğu’da geçerli kaç dil var: Arapça, Kürtçe, İngilizce ve Türkçe! İkinci soru: Dünyanın karşısına bu dillerin hepsini konuşan, dünya çapında bir adayla çıkmak ülkemizin saygınlığına katkı yapmaz mı? Üçüncü soru: Kanserli hücrelerin DNA yapısına müdahale eden bir kafa Hazine parası ile köprüler, tüneller ve havaalanları yaptıramaz mı? Başka soruya gerek yok.
Bu tanımlara uyan aday bellidir. Mardinli ve Nobel ödüllü Profesör Aziz Sancar. 100 bin imza ile Cumhurbaşkanlığı yarışında aday gösterilmelidir.
1 TL’lerin üzerinden Atatürk’ün resminin kaldırıldığı bir dönemde, dünyanın en saygın ödülü olarak bilinen Nobel’i Anıtkabir’e teslim eden bir insana, ülkenin ve gençlerin böyle bir rol modeline ihtiyacı var. Bugüne dek, mevcut cumhurbaşkanı ve müstakbel aday beş vakit konuşuyor. Çarpılmayı bile göze alıp kendisini peygambere benzetmekten bile alıkoyamıyor. Ama ağzından Aziz Sancar’ın şu sözlerine benzer laflar duyduk mu: “Biz Türkler her şeyi başarırız, İstiklal Savaşı’nı kazandık, Batı’ya karşı savaştık İstiklalimizi kurduk. Bunu devam ettirmenin yolu eğitimdir... Biz ürettiğimiz sürece üstün olacağız. Çoğu insan zekâya inanır, ben inanmıyorum. Bizi birbirimizden ayıran emektir, çok çalışmaktır. Bana bu özgüveni Cumhuriyet verdi! ”
***
Bugün boza günü. Vefa Liseliler “Biz bilgi ordusunun gönüllü eri,Aydınlatacağız yurtta her yeri” diye hep birlikte marşlar söyleyecekler. Tıpkı geçen hafta da Mülkiyeli gençlerin yasağa rağmen, “Ey vatan, gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz!” diye haykırdıkları gibi.
***
100 bin imza çok önemli bir olanak... İlk tur için “Ekmek için Ekmelettin” türü bir günahtan uzak durmak. Sonrası kendiliğinden olacak.