Yeni Şafak gazetesi yazarı Markar Esayan 17 Aralık operasyonlarının bir dönüm noktası olduğunu belirterek ülkenin yeni bir ahlak anlayışı inşa etmesi gerektiğini savundu.
“Biz 17 Aralık itibarıyla bütün bağırsaklarımızı gördük. Adeta toplu MR çektirdik” diyen Esayan “Artık yeni bir devlet ve yeni Türkiye'ye münasip yeni bir “ahlak” oluşturmak zorundayız.” ifadesini kullandı.
Esayan AK Parti’ye vereceği oyun “Yeni bir Türkiye isteği, şeffaf ve demokratik bir devlet aygıtı, ademi merkeziyetçi bir anlayış, ataerkillikten demokrat karaktere dönüşen bir siyaset, AK Parti seçmeninin ötesine bakabilecek bir vizyon, yapıcı bir dil ve cesaret beklentisi” olduğunu söyledi.
Markar Esayan’ın Yeni Şafak gazetesinde “Zihniyet sıçraması ve AK Parti” (10 Mart 2014) başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Aslında programlamadığım bir yazı serisi oluştu. Bu yazıları anlamlı ve faydalı bulanlar, tamamını ‘'Tek devlet, iki millet'’ makalesinden itibaren okuyarak daha bütünlüklü takip edebilirler. Şimdi biz tekrar AK Parti'ye dönelim.
Düşünce namusunu derin tahlillerle süsleyen nadir kalemlerden Gülay Göktürk, cuma günkü yazısında, bu serinin AK Parti bölümlerinde benim de altını çizdiğim noktaya dikkati çekiyordu. Yazının başlığı zaten tek başına yeterliydi: '’Ancak meşruiyeti güçlü bir iktidar gayri meşru odaklarla mücadele edebilir.'’
Yazının can alıcı kısmı ise şu cümlelerdi: '’AK Parti 30 Mart seçimlerinde kazanacağı bir başarıyı 17 Aralık'tan bu yana ortaya çıkan tablonun silineceği ve her şeyin eski gibi devam edebileceği bir dönüm noktası olarak görüyorsa, bu büyük bir yanılgıdır.'’
Bu tespit çok doğru. Evvelki yazımda '’Hiçbirimiz artık 16 Aralık akşamındaki bizler değiliz'’ derken bunu kast ediyorum. Türkiye, 17 Aralık 2013 tarihi itibarıyla bir "Gestalt switch" yaşamış ve kendisine çok daha farklı ve geniş açılardan bakmaya başlamıştır. 17 Aralık'ta şişeden çıkan cinin 31 Mart itibarıyla şişeye hiçbir şey yaşanmamış gibi yeniden gireceği umulmamalıdır.
Bundan kastım sadece yolsuzluk iddiaları değil. Biz 17 Aralık itibarıyla bütün bağırsaklarımızı gördük. Adeta toplu MR çektirdik. Sanki yüzyıllık İttihatçı devletin tüm yönlerini, kısa metrajlı bir film gibi hep birlikte seyrettik. Bu filmde devlet, iktidar, muhalefet ve topluma dair tüm aksayan noktalar arzı endam etti. Artık yeni bir devlet ve yeni Türkiye'ye münasip yeni bir “ahlak” oluşturmak zorundayız. Bu noktada sigorta toplumun bu türden adımları talep etmesi, AK Parti dahil siyasetin önünde olmasıdır. Eski zihniyete dair bazı rezervler varsa dahi, 17 Aralık'ta zuhur eden “bedeli” gördükten sonra bunlar anlamını büyük ölçüde yitirdi.
Gelişmeler AK Parti ve Başbakan Erdoğan'a hem çok geniş bir siyasi hareket alanı açıyor, hem de bir ateşten gömleğin içine sokuyor. Ben Ali Bayramoğlu'nun -temelde ne kast ettiğini anlamakla birlikte- yapılacakların 'hukuk içinde' yapılması gerektiği noktasını açmak gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki yapılacak reformların, paralel ve derin devlete yönelik önlemlerin bir adalet ve meşruiyet içermesi gerekiyor. Ama o varsayılan “hukuk” da bu yeni süreçte oluşacak. Çünkü verili hukuk bizim olmadığı gibi, tamamen de sorunlu.
Bu nedenle, bu süreçte hukuk felsefemizi da yeniden kurmak zorundayız.
Yeni anayasa ve tüm hukuk alt metinlerinin, meşruiyeti halka dayanan, toplumsal uzlaşı ve evrensel temel ilkelerle uyumlu bir şekilde yeniden tasavvur edilmesi gerekiyor. Yani zaten sorunun kaynağı olan bir sistemin içinde çözüm aranması önerisi çok anlamlı değil. Tam da çalışılması gereken temel inşa alanı burası.
Ve yeni ahlak...
Tüm bunları yaparken “yeni ahlaki sözleşmemizi” de yazıyor olacağız. Biz neysek, neyi istiyorsak, hangi gelişim noktasında isek, ortaya o çıkacak. Ve bu sözleşme zamanla sürekli gelişecek. Kritik olan şu ki, kurduğunuz şeyin temelde “iyi” olması, gelişimin de doğasını belirleyecek.
Görünen o ki, bu sürecin siyasi temsiliyetini yine AK Parti üstlenecek. Bunun için topluma “yeni bir parti” olunduğunun kanaati verilmeli. Ben AK Parti'nin, mesela varsa yolsuzluğa bulaşan üyelerini ayıklama, yolsuzlukların bir daha yaşanmaması için gerekli iç mekanizmaları, kanunları, zihniyet devrimini yapabilme kapasitesi olduğunu düşünüyorum. Muhtemelen 30 Mart'ta halk siyasilere bu mesajı verecek. En azından kendi adıma AK Parti'ye vereceğim oyun anlamı şu olacak: Ben yeni bir Türkiye istiyorum. Şeffaf ve demokratik bir devlet aygıtı, ademi merkeziyetçi bir anlayış, ataerkillikten demokrat karaktere dönüşen bir siyaset, AK Parti seçmeninin ötesine bakabilecek bir vizyon, yapıcı bir dil ve cesaret bekliyorum. Bu böyle olmaz da, muarızları yenmiş ve görülmemiş büyüklükte bir darbeyi atlatabilmiş olmanın utkusuyla patinaj yapılırsa, bu kredi hızla tükenebilir, daha da vahimi, bu tavır vesayet odaklarını hep diri tutar ve gelecekteki müdahaleler sonuç alıcı olabilir.
Bu anlamda AK Parti'nin “30 Mart Yerel Seçimleri Seçim Beyannamesi”nde yer alan vaatler ümitli olmayı gerektiriyor. AK Partili olmayanların yerel yönetimlere katılım mekanizmalarıyla süreçlere dahil edilmesi yönünde yeni kurumlar öneren bir vizyon var beyannamede. Kent, kültür, çevre politikalarında “Ben sizin için en iyisini bilirim” tavrından, Yeni Türkiye'yi birlikte inşa etme, “karşılıklı konuşma” zihniyetine geçiş bir sıçrama olacaktır. Bu konuda muhalefetin negatif tavrına kilitlenmeye gerek yok. Doğrudan vatandaşa gitmek, onu dinlemek, muhalefeti de toparlanmaya davet edeceği gibi, kutuplaşma ateşine su dökecektir.
Çok bedel ödediğimiz, sıkıntılar çektiğimiz bir dönemdeyiz. Gelin, sadece hükümet olarak değil, hep birlikte 'yeni bir şey' yapalım ve bunun gururunu hep birlikte yaşayalım. Zihniyet farklılaşmasına gidelim. Türkiye bu ciddi krizi fırsata çevirerek atlattığında, emin olun, gerçekten büyük Türkiye'ye dönüşmüş, yüzüncü yılını çok farklı karşılıyor olacak.
Fırsatı satın almak gerek.