Mozaik dansın öncüsü Nejla Yatkın dünyanın en ünlü kadın casusu Mata Hari’nin hayatını ilk kez Türkiye’de sahneleyecek. Dansları gibi kendi de “multikültürel” Berlin’de doğmuş, New York ve Washington’daki evlerinde yaşamını sürdürüyor, ülke ülke dolaşarak danslarını sahneliyor. Nejla Yatkın dans stiline “mozaik” diyor. Çünkü dansları pek çok parçadan, çeşitli kültür ve dans tekniklerinden oluşuyor. Dansları gibi kendisi de aslında “multikültürel”. “Ruhum Türk, beynim Alman, yaşam tarzım ise bir Amerikalı gibi. Üç kültürü de sahiplendim” diyor. Geçtiğimiz yıl “2008 Princess Grace Choreography Fellow” ödülünü alan Yatkın, ayrıca Amerika’da görülmeye değer en iyi 25 dansçı arasında da gösteriliyor. Şu sıralar ise “Mata Hari’yi Yeniden Yaratmak” temalı Broadway şovuyla gündemde. Birinci Dünya Savaşı’nda Almanlara casusluk yaptığı gerekçesiyle Fransızların idam ettiği ünlü dansçı Mata Hari’nin hayatını sahneleyen Yatkın, Dünya Dans Günü kapsamında 29-30 Nisan tarihlerinde Mustafa Kemal Merkezi’nde ilk kez Türk seyircisinin karşısına çıkacak. Nejla Yatkın bu özel gösteri öncesi Miiliyet’in sorularını yanıtladı. İlk kez İstanbul’da sahneye çıkacaksınız... Evet. Türk seyircisini, dansımı beğenip beğenmeyeceklerini çok merak ediyorum. Bu nasıl bir gösteri olacak? Gösteride Mata Hari’nin hayatını dört farklı açıdan anlatacağım. Kendi açımdan, kitaplarda olan geleneksel açıdan, kendi açısından ve dans açısından... Mata Hari’nin hayatı neden bu kadar ilginizi çekti? 2002’de Doğu Avrupa turnem sırasında Mata Hari’yle ilgili bir makale gözüme çarptı. Makalede, İngiliz gizli servisinin yeni araştırmasına göre Mata Hari’nin bir casus olmadığı yazıyordu. Kanıt yokmuş. Bu çok ilgimi çekti. Araştırmalarım sırasında, onun döneminde yaşayan pek çok kadınının kendilerini yeniden keşfetmek, hatta yeni kimlikler edinerek özgürleşmek için mitolojiyle ilgilendiğini öğrendim. Victoria çağında yaşayan kadınlar olarak değil, Mısırlı bir tanrıça ya da Hint tapınağından bir dansçı olarak özgür olabiliyorlardı. Mata Hari de doğunun egzotik danslarına yönelmişti. “Beden diline hep hayrandım” Mata Hari gösterinizde bunları mı dikkate aldınız? Evet. Türk kökenime sarıldım. Dansıma da Türk dansıyla modern dansı aşıladım. Böylece Mata Hari’nin bir anlamda hayalini gerçekleştirdim. Çünkü ben hem batı hem doğu dünyasını biliyorum. Dansa hep meraklı mıydınız? Evet. Beden diline hep hayrandım. Hep çok atletik ve sportif bir çocuktum. Çok küçük yaşlarda bir Türk folklor ekibinde dans ediyordum. Ayrıca vals ve Latin danslarına da küçük yaşlarda başladım. Lisede “Space and Times” adlı, iki Amerikalı Broadway dansçısı tarafından yönetilen bir gruba katıldım. Daha sonra Berlin’de kurdukları “Fountainhead Dans Tiyatrosu” adlı toplulukta da dans ettim. “İşimi benliğimin yüzde 150’siyle yapıyorum” İlk profesyonel gösteriniz ne zamandı? 1987’de, Berlin’deki Hebbel Tiyatrosu’nda. İlk başlarda dansı bir meslek olarak yapmayı düşünmüyordum. Ancak mezuniyet kutlamalarında sahneye çıktım ve Pink Floyd’un şarkısına öyle bir koreografi yaptım ki, sanat öğretmenim dansı mesleğe dönüştürmem konusunda beni ikna etti. Modern Dans Akademisi’ne girdim. Daha sonra Amerika’nın efsanevi dans topluluğu Cleo Parker Robinson Dance Company’den teklif aldım, Amerika’ya gittim. İşime gerçekten âşığım ve bu işi tüm benliğimle, hatta benliğimin yüzde 150’siyle yapıyorum. Dans stilinizi neden bir mozaike benzetiyorsunuz? Bugüne kadar bale, caz, Türk halk dansları gibi pek çok dans türünü araştırdım. Bütün bunların karışımıyla da kendi dans tarzımı oluşturdum. Vücut hareketlerinden de ilham alıyorum. Beden dili, sözden çok daha etkili. Ayrıca tarihteki dans ve dansçılardan ilham alıyorum. Bütün bunlar mozaik dansımın parçaları. “İstanbul’la ilgili bir dans yaratmak istiyorum” İstanbul’a gidip gelir misiniz? Çok geldim. Bu şehre âşığım. Dünyada, doğu ve batının bu kadar harika bir şekilde bir arada olduğu başka bir şehir görmedim. İstanbul’la ilgili bir dans yaratmak istiyorum. En çok hangi ülkenin seyircisini beğeniyorsunuz? Kolombiya ve Rusya. Tepkileri aklımdan çıkmıyor. Sizin hayran olduğunuz dansçılar kim? Silvie Guillem, Carmen Delavallade, Martha Graham ve Lucinda Childs... Boş vaktinizde ne yaparsınız? Klasik müzik, caz ve opera dinlerim, kitap okurum, yoga ve okçuluk yaparım. Eşim siyasal bilimler profesörü. Çocuğumuz yok. Aileniz Türkiye’de mi yaşıyor? Hayır, Berlin’de. Türkiye’ye yazları tatile gelirler. Beş kardeşiz, dört kız, bir erkek.