Matild Manukyan'ın hayatı tiyatro sahnesine taşındı

Matild Manukyan'ın hayatı tiyatro sahnesine taşındı

Matild Manukyan’ın hikâyesi, vefatından seneler sonra tiyatro sahnelerine taşındı. Bahar Hacıbektaşoğlu’nun yazıp tek kişilik performansıyla sahneye koyduğu oyun hem gerçeklere dayanıyor, hem de hayal gücünden besleniyor.

"Dikiş makinesinin çıkardığı mekanik sesler onun ne yalnızlığını bastırabiliyor, ne de ruhundaki iniş çıkışları bir ritme oturtabiliyordu. Elindeki iğnelerin deliklerinden kaç kez iplik geçirmişti? Bu iğneler kaç kez parmaklarına batmıştı? Neler dokumuştu onlarla? Bu soruların yarattığı karmaşanın ifadesi, yüzünde donup kalmıştı Matild Hanım’ın."

Yakın tarihin gizemli karakterlerinden biri olan Matild Manukyan, 1914’te köklü ve varlıklı bir Ermeni ailenin çocuğu olarak, İstanbul’da dünyaya geldi. Eğitimini Notre Dame de Sion’da tamamladıktan sonra, terzilik yaparak iş hayatına başladı. Kendisine borcu olan bir kadının, borcuna karşılık olarak, sahip olduğu genelevin yarı hissesini teklif etmesi üzerine, Matild’in hayatı değişti. Terzilikten genelev patroniçeliğine uzanan yaşamında birçokları onu vergi rekortmenliğiyle tanıdı. Yolu Manukyan’la kesişenlere göreyse o, her iki unvanın da dışına taşan bir hayat yaşadı.

Agos gazetesinden Ümit Yıldız'ın haberine göre, proje tasarımında Oğuzhan Toracı’nın yer aldığı, Sercan Yener’in yönettiği ‘Manukyan’ oyununun metni, Bahar Hacıbektaşoğlu tarafından kaleme alınmış. Sahnedeki tek oyuncu da Hacıbektaşoğlu. Manukyan’ın ölümüne bir saat kala, kendisiyle, kadınlarıyla, gençliğiyle ve Tanrı’yla yüzleşmesini konu alan oyun, hem metnin yoğunluğu, hem de oyuncunun performansıyla dikkat çekiyor. Manukyan’ın hayatındaki tezatların yarattığı dinamiklere dayanan kurgu, muhafazakâr bir ailede doğan küçük Matild ile Genelev Patroniçesi’ni yüz yüze getirirken, bu çatışmayı, kadın bedeni üzerinden para kazanmak, yardımseverlik, aşk gibi, birbiriyle tezat oluşturabilecek kavramlarla besliyor.

İzleyiciyi, başkarakterin acı, öfke, pişmanlık ve özlem duygularını ele veren iç hesaplaşmalarla baş başa bırakan, yaklaşık bir saatlik oyunun sezon boyunca sahnelenmesi planlanıyor. 

Manukyan’ın sandalyesi

Hacıbektaşoğlu, metni kaleme alırken, amacının Manukyan’ın hayatını aktarmak değil, onun his dünyasına ulaşmak olduğunu söylüyor. Genç oyuncu, bu dünyayı keşfedebilmek için, Zürafa Sokak’taki genelevlere gidip gözlem yapmış, efsanevi patroniçe Manukyan’ın karakteri hakkında ipuçları yakalayabilmek için onun eski çalışanlarıyla ve seks işçileriyle konuşmuş ve edindiği izlenimlerle onun iç dünyasını yeniden yaratmaya çalışmış. Bu yaratım sürecinde, sözlü kaynaklar kadar, Manukyan’ın hayatından izler taşıyan mekânların da, ruhunun onun hisleriyle yoğrulmasında etkili olduğunu vurgulayan Hacıbektaşoğlu, bir genelevde bulduğu, Manukyan’a ait olduğu söylenen ve oyunda dekor olarak kullanılan sandalyenin, hikâyesinin başkahramanı ile kendisi arasında özel bir bağ kurmaya yardımcı olduğunu belirtiyor.