Mazlumder, 8 gün sokağa çıkma yasağı uygulanan Şırnak’ın Cizre ilçesinde yerinde inceleme yaparak kapsamlı bir rapor hazırladı. Raporda, yoğun çatışmaların yaşandığı Nur, Cudi, Yafes ve Sur Mahallelerinde yaşayan sivil halkın ağır silahların hedefi olmamak için bodrum katlarında, evlerinin güvenli odalarında ve sığınaklarda korunmaya çalıştıkları belirtildi.
Diyaliz hastalarının rutin tedavi hizmetlerinden yararlanamadığının belirtildiği raporda, “Telefon iletişiminin kesik olması ve sokağa çıkma yasağı nedeniyle olaylar sırasında yaralananlar ile rahatsızlananların hastaneye intikal ettirilememesi sonucu gerçekleşen ölümler nedeniyle de şehir içindeki çatışmalar ve sokağa çıkma yasağı, yaşam ve sağlık gibi temel hakların ve seyahat ile haberleşme gibi özgürlüklerin ihlaline neden olmuştur. Diyaliz hastaları rutin tedavi hizmetlerinden yararlanamamıştır” denildi.
Raporda, Cizre’de çatışmalı sürecin başlangıcından bugüne toplam 29 sivilin yaşamını yitirdiği, bunların 22’sinin 4-12 Eylül tarihleri arasında ilan edilen sokağa çıkma yasağında çeşitli sebeplerle yaşamlarını yitirenler olduğu belirtildi.
Raporda, "Devlet güçlerinin ağır müdahale araç ve silahları kullanması ile sivil-milis ayrımı yapmadan mahalleleri bombardıman altında tutması ve keskin nişancıların keyfi ve sorumsuz uygulamaları, kendilerinden başlayarak emir-komuta zincirinin üst basamaklarına kadar soruşturulmalı ve bu kanunsuz yetkiyi veren ve kullananlar etkin ve adil bir yargılama sürecine tabi tutulmalıdırlar" ifadelerine yer verild.
Genel Başkan Faruk Ünsal Başkanlığı’ndaki heyetin, Cizre’de 4-12 Eylül tarihleri arasında uygulanan sokağa çıkma yasağı sırasında güvenlik güçleri ile PKK mensupları arasında gerçekleşen çatışmalar nedeniyle sivil halkın can, mal kayıpları ve çatışmadan nasıl etkilendiklerini gözlemlemek amacıyla 12 Eylül günü çatışmanın yoğunlukla yaşandığı Nur, Yafes ve Cudi mahallelerinde inceleme ve gözlemlerde bulunduğu raporun bazı bölümleri şöyle:
“Şırnak Valiliği'nin 04.09.2015 tarihinde Cizre İlçesi'nde ikinci bir emre kadar, süresiz olarak ilan ettiği sokağa çıkma yasağının kaldırılmasının ardından yüz elli bine yakın nüfusuyla Cizre gibi büyük bir yerleşim biriminde yasağın uygulandığı süre içerisinde kamusal yaşam tümüyle durmuş, başta elektrik, su, telefon iletişimi, çöp temizliği, ambulans, sağlık vb. her türlü kamu hizmetinin durdurulmasının yanı sıra Cizre halkı içecek su, gıda ve sağlık gibi temel yaşam gereksinimlerinden de mahrum kalmıştır. Aynı zamanda, bir haftadır istisnalar dışında tüm iletişim imkânlarından da yoksun kalmış, ilçeye gitmek isteyen MAZLUMDER dâhil sivil toplum kuruluşlarının veya siyasi parti ve diğer inceleme heyetlerinin girişine yasağın kaldırıldığı güne kadar izin verilmemiştir.
Cizre'nin dört bir yanı güvenlik güçlerince ablukaya alınmış, ilçe merkezinden geçen uluslararası İpek Yolu dâhil tüm yollar güvenlik kuvvetlerinin barikatlarıyla kapatılmıştır. Güvenlik güçlerinin, ilçe merkezinin bazı bölgelerinde YDGH tarafından oluşturulan barikat ve/veya hendeklerin kaldırılması amacıyla zırhlı araçlarla başlattığı operasyonlar ve tarafların şehir merkezinde girdiği çatışmalar sivil insanların yaşadığı mahalle aralarında sürmüş, evler ve sokaklar büyük zarar görmüştür. Mahalle sakinlerinden öğrendiğimiz kadarıyla; Nur, Cudi, Yafes ve Sur Mahallelerinde mukim siviller, bodrum katlarında, evlerinin güvenli odalarında veya sığınaklarda kalarak ağır silahlara hedef olmaktan korunmaya çalışmışlardır.
Sokağa çıkma yasağı boyunca hayatını kaybeden sivillerden birçoğunun, yaralanması veya rahatsızlanması üzerine hastaneye intikalinin sağlanamaması sonucu öldüğü tespit edilmiştir. Bu süre zarfında yaşamını yitirenlerin cenazeleri 35-40 derecenin üzerindeki bir sıcakta dini vecibelere uygun defnedilemeyip, iki cenazenin derin dondurucu ve soğuk hava deposunda bekletildiği öğrenilmiştir.
Yasağın devam ettiği günlerde belediye ve sağlık hizmetlerinin durdurulması yüzünden Cizre halkının gündelik yaşamını sürdürmesi zorlaşmış, su ihtiyacının giderilememesi ve çöplerle çatışmalarda telef olan hayvan ölülerinin toplanamaması sebebiyle yoğun bir koku yayılmış, salgın hastalıkların baş göstermesi tehlikesi ortaya çıkmıştır.
Şırnak Valiliği’nce ilan edilen sokağa çıkma yasağının gerekçesi olarak İl Özel İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesi gösterilmiş ise de anılan maddede huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisinin valinin ödev ve görevlerinden olduğu belirtilmektedir. Anayasa’nın 13. Maddesinde ise “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz” denmektedir. Bu yönüyle İl Özel İdaresi kanunun Anayasa’ya aykırı olamayacağı gerçeğinden hareketle 8 gün süren sokağa çıkma yasağının nüfusu yüz elli bine yaklaşan Cizre halkının temel hak ve özgürlüklerini ihlal etmekle yasak Anayasaya aykırılık teşkil etmiştir. Tanık ve mağdur beyanları doğrultusunda devlet yetkililerince açıklananın aksine yasak süresince temel ihtiyaçlar devlet tarafından karşılanmamıştır.
Telefon iletişiminin kesik olması ve sokağa çıkma yasağı nedeniyle olaylar sırasında yaralananlar ile rahatsızlananların hastaneye intikal ettirilememesi sonucu gerçekleşen ölümler nedeniyle de şehir içindeki çatışmalar ve sokağa çıkma yasağı, yaşam ve sağlık gibi temel hakların ve seyahat ile haberleşme gibi özgürlüklerin ihlaline neden olmuştur. Diyaliz hastaları rutin tedavi hizmetlerinden yararlanamamıştır.
YDGH tarafından sivil alanda çatışmalara girilmesi, çatışmalarda patlayıcı ve roketatarlar kullanması sivil ölümleri başta olmak üzere birçok hakkın ihlaline sebep olmuştur. Devletin kolluk güçlerinin de sivil halkın zarar görmesi muhtemel durumları göz önüne almaması ve çoğunlukla sivil-milis ayrımı yapmadan mahalleleri ateş altında tutması, operasyonlarda zırhlı araç ve benzeri ağır müdahale araçları ile ağır silahlar kullanması yine sivil ölümler başta olmak üzere yoğun hak ihlallerine sebebiyet vermiştir.
Bu şekilde bir müdahale anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil etmektedir. Zira keyfiliğe açık bu çatışmalı ortamda ölüm ve yaralanmaların birçoğunun keskin nişancı atışı sebebiyle gerçekleştiği iddia edilmektedir. Bunun yanında YDGH tarafından imha edilen zırhlı araçlardan çıkan lav silahları ile kimi evlerde patlamamış halleri de bulunan ve bomba atar diye tabir edilen patlayıcıların yine sivil halkı hedef alabilecek şekilde kullanılmış olması kamu görevlileri tarafından hukukun dışına çıkıldığını göstermektedir.
Heyetimiz tarafından çatışmaların yoğun olarak yaşandığı sokaklarda yapılan gözlemlerde birçok yerde YDGH tarafından tuzaklanmış mayının bulunduğu iddia edilmiş, bunun yanı sıra evlerde ve sokak aralarında patlamamış mühimmatlar ile patlayıcı artıklarının bulunduğu görülmüştür. HPG tarafından 2006 yılında imzalanan “Cenevre Çağrısı Himayesi Altında Antipersonel Mayınların Tamamen Yasaklanmasına Bağlılık Ve Mayın Faaliyetlerinde İşbirliği Taahhüdü Senedi” uyarınca anti personel mayınların kullanılması yasaktır. KCK çatısı altında yer alan örgütlerin hiyerarşik yapısı ve organik ilişkileri göz önüne alındığında, PKK ile bağlantılı YDGH grubunun bu mayınları kullanması dolaylı olarak HPG’nin bu taahhüdü ihlal ettiği anlamına gelmektedir. Tuzaklanmış mayın ve patlayıcılar ile henüz patlamamış halde bulunan mühimmat parçaları sivil hayatı büyük ölçüde tehlikeye atmakta olduğundan çatışmaların yaşandığı bölgelerin bu patlayıcı ve atıklardan derhal temizlenmesi gerekmektedir.
Tüm bunlarla beraber derneğimiz tarafından her fırsatta dile getirildiği üzere PKK tarafından çatışmaların sivil halkın yaşadığı alanlara taşınmış olmasının kendisi sivil yaşamı temelden aksatacak ve sivil ölümler dâhil çeşitli hak ihlallerine sebep olacak bir mahiyet arz etmektedir. Örgütün direkt sorumlu olduğu ölümler gibi örgüt, devletin kontrolsüz ve sivillerin yaşamını öncelemeyen bir tarzda operasyon yapmasına neden olması ve bu operasyonlar sırasında sivillerin ölüm ve yaralanmaları başta olmak üzere birçok hak ihlaline neden olmasına da dolaylı olarak sebep olmaktadır.
Sokağa çıkma yasağının devam ettiği 8 gün boyunca yaşanan ağır koşullar ve devlet tarafından sivil can ve mal kayıpları ile sonuçlanabilecek operasyonların tekrar etme tehlikesi gibi çatışmaların yaşandığı şehir merkezindeki mahallelere giden sokaklarda oluşturulan taşlı barikat ve/veya patlayıcı tuzaklanmış ya da tuzaklanmamış olsun, hendekler tehlike arz etmektedir. 11. Gerek sokağa çıkma yasağının 8 gün sürmesi gerekse de bu yasak sırasında temel ihtiyaç maddelerine ve sağlık hizmetlerine erişimin sağlanamaması, yoğun bombardıman ve çatışma sesleri, iletişimin kesilmesi, geniş bir yaş aralığında çok sayıda sivilin ölmesi ve yaralanması ile ölümler hususunda yetkililerce yapılan, gerçeği yansıtmayan açıklamalar bir bütün olarak halk üzerinde ciddi boyutta bir travmaya sebep olmuş ve operasyonlar sonucu itibariyle devlete karşı büyük bir öfkeye neden olmuştur.
Heyetimiz tarafımızdan ilçeye girerken çıkış yaptıkları görülen 5 beyaz renkli otobüs ile ilçeden çıktığımız sırada giriş yaptığı görülen 3 beyaz renkli otobüsün sokağa çıkma yasağı boyunca ilçede operasyon yapan ve çatışmalara katılan özel harekat polislerini taşıdığı değerlendirilmiş ve bu tür operasyonel faaliyetlerde dışarıdan getirilen özel birliklerinin görev yaptığı kanaatini uyandırmıştır.
Operasyonların bilançosuna dair yetkili makamlarca henüz bir açıklama yapılmamış olması 8 gün boyunca onbinlerce insanın dış dünya ile bağını keserek ve her türlü ihtiyacını karşılamaktan uzak bırakarak operasyon yapılmasına rağmen operasyonun büyüklüğü ile orantılı bir yakalama veya gözaltı yapılmamış olması heyetimizde operasyonların daha çok yargısız infaz, sindirme ve korkutma amaçlı yapıldığı kanaatini uyandırmıştır. Öyle ki onlarca hayvanın da vahşice katledildiği görülmüştür.”
Mazlumder tarafından hazırlanan raporda, “PKK tarafından çatışmalar derhal sivil alandan uzaklaştırılmalı, gündelik hayatı şiddet kullanmak suretiyle aksatan YDGH, silahlı eylemlerini, yol kesme ve benzeri hareketlerini durdurarak legal alana dönmeli şiddete dayalı hareket tarzını terk etmelidir. Cizre sokaklarına açılmış hendekler ile yığılmış siperler eski haline getirilerek sokakların normal haline kavuşması sağlanmalıdır” dendi.
Raporda şu taleplere yer verildi:
“Devletin kolluk güçlerinin sivil halkın zarar görmesi muhtemel durumları göz önüne almaması ve çoğunlukla sivil-milis ayrımı yapmadan mahalleleri ateş altında tutması, yüksek noktalara konuşlandırdığı keskin nişancıların hedef gözetmeksizin hareket eden hemen her nesneye ateş etmeleri, operasyonlarda zırhlı araç ve benzeri ağır müdahale araçları ile ağır silahlar kullanması yine sivil ölümler başta olmak üzere yoğun hak ihlallerine sebebiyet vermiştir. Bu şekilde bir müdahale anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırılık teşkil etmektedir. Zira keyfiliğe açık bu çatışmalı ortamda ölüm ve yaralanmaların birçoğunun keskin nişancı atışı sebebiyle gerçekleştiği iddia edilmektedir. Devlet güçlerinin ağır müdahale araç ve silahları kullanması ile sivil-milis ayrımı yapmadan mahalleleri bombardıman altında tutması ve keskin nişancıların keyfi ve sorumsuz uygulamaları, kendilerinden başlayarak emir-komuta zincirinin üst basamaklarına kadar soruşturulmalı ve bu kanunsuz yetkiyi veren ve kullananlar etkin ve adil bir yargılama sürecine tabi tutulmalıdırlar.
Çatışmaların yoğun yaşandığı yerlerdeki tuzaklanmış mayınlar ve patlayıcı artıklarının devlet veya uzman sivil kuruluşlar tarafından etkisiz hale getirilmesi ve temizlenmesi için gerekli süreç başlatılmalı PKK bu noktada engel olmamalıdır.
Devlet yetkililerinin sivil ölüm yaşanmadığına ya da bir iki sivilin öldüğüne dair açıklamalarının aksine heyetimiz çatışma süresince yaşamını yitirmiş sivilleri tespit etmiştir. Bunların 7’si kalp, tansiyon gibi rahatsızlıklar sebebiyle hastaneye götürülemediği için, ölümlerin geri kalan 15i de çatışan tarafların ya doğrudan kurşunları ya da tuzaklanmış/patlamamış patlayıcıları sebebiyle gerçekleşmiştir. Tarafımızdan yapılan sivil ölümlere dair tespitler karşısında devlet yetkililerinin yaşamını yitiren sivilleri görmezden gelen tutumunu sorumsuzluk olarak kabul ediyor, bu sivil ölümler karşısında kamuoyuna açıklama yapmaları gerekmekte olup bu hususta raporlama yapan birçok farklı sivil toplum örgütünün tespitine rağmen gerçeği gizlemeye çalışması nedeniyle kamuoyundan ve yaşamlarını yitirenlerden özür dilemelerini talep ediyoruz.
Sokağa çıkma yasağı başlar başlamaz elektrik, su ve telefon şebekelerinin iletiminin kesilmesi başlı başına hak ihlali olup onbinlerce kişinin en küçüğü haberleşme hakkı olmak üzere bir çok temel hakkını ihlal ettiğinden bu kesintilerin yapılması emrini veren, kesintileri uygulayan ve devam ettiren kişi veya kurumların tespit edilerek haklarında yasal süreçlerin başlatılmasını talep ediyoruz. Cizre halkının bir an önce eski yaşantısına kavuşması için elektrik, su ve benzeri alt yapı sorunları giderilmeli, çatışmalarda mal zararı oluşan kişilerin bu zararlarının tazmini çalışmaları başlatılmalıdır.
Çatışmalarda yaşamlarını yitirenler ve yaralananlar ile ilgili derhal adli ve idari süreçler başlatılmalı, operasyonlara katılan emniyet güçlerinin silahlarına el konularak ölü ve yaralıların vücutlarından çıkan mermi çekirdekleri üzerinde balistik inceleme yapılmalı, olaylarda kastı, ihmali ve kusuru olanlar tespit edilerek açığa alınmalı, haklarında adli ve idari süreçler adil ve etkin bir şekilde işletilerek sorumlular cezalandırılmak suretiyle kamu vicdanı tatmin edilmelidir.
Sorumlular hakkında yürütülecek adli ve idari süreçler ile paralel olarak çatışmalarda yaşamlarını yitirenlerin ailelerine ve yaralılara hakkaniyet ölçüleriyle hesaplanacak tazminatlar ödenmelidir.
1 Kasım 2015'te yapılacak Genel Seçimler nedeniyle Kürt Meselesinin demokratik ve barışçıl çözümüne imkân ve fırsat tanımak amacıyla, tek taraflı/çift taraflı tartışmasını şimdilik bir yana bırakarak her türlü silahlı ve şiddet eylemine derhal ve koşulsuz olarak son verilmelidir.
Devlet tarafından bu raporumuza konu ve benzer olaylarda sokağa çıkma yasağı yerine farklı tedbirler tercih edilmeli veya sokağa çıkma yasağı istisnai bir tedbir olarak ilana sebebiyet veren olaylarla ölçülü ve orantılı bir şekilde tercih edilmelidir.
İlgili bakanlıklar tarafından uzman kişilerden oluşan bir heyet oluşturularak derneğimizin ve diğer sivil toplum kuruluşlarının olaylarla ilgili inceleme ve araştırma raporlarında yer alan ve kamuoyuna yansıyan iddialar ile ilgili kapsamlı bir araştırma yapılmasını, sokağa çıkma yasağı boyunca operasyon emrini veren ve operasyona katılan güvenlik görevlilerini dinlemesini, otopsi raporları, balistik inceleme raporları, tanık ve mağdur beyanlarını toplayarak olayda sorumluların bulunmasını ve yasal süreçlerin işletilmesine dönük araştırma yaparak kamuoyunu bilgilendirmesini talep ediyoruz.”