Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"u onayladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın onayı ile yürürlüğe giren yüksek öğretime ilişkin disiplin hükümlerini düzenleyen kanuna göre, YÖK başkanı akademisyenlere doğrudan soruşturma açabilecek. Düzenlemeye tepki gösteren Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca “Üniversitelerde baskı ciddi anlamda artacak" dedi.
Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, yasanın kabul edilemez hükümler içerdiğini vurgulayarak "Disiplin hükümleri genel itibariyle üniversiteler üzerindeki baskıyı ciddi ölçüde artıracaktır. AKP, tüm güvenlikçi disiplin yöntemlerini kullanarak üniversiteleri zapt edecek, bilimsel özgürlüğü tamamen ortadan kaldıracak bir düzenlemeye imza atmıştır" diye konuştu. Birgün'den Burcu Cansu'nun haberine göre, AYM'nin 14 Ocak 2015’te Disiplin Yönetmeliği’ni iptal ettiğini anımsatan Karaca, şunları söyledi:
"Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayladığı, 'Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun' üniversiteler ve akademisyenler üzerinde 15 Temmuz sonrası yoğunlaşan baskıyı daha da artıracak düzenlemeler içeriyor. 'Terör' suçunun eklenmesiyle suç sayılan fiil sayısını arttıran düzenleme ile akademisyenler üzerindeki soruşturma baskısı daha da artırıldı. YÖK başkanına akademisyenlere doğrudan soruşturma açma yetkisi verildi.
"Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, yasanın kabul edilemez hükümler içerdiğini vurgulayarak, 'Disiplin hükümleri genel itibariyle üniversiteler üzerindeki baskıyı ciddi ölçüde artıracaktır. AKP, tüm güvenlikçi disiplin yöntemlerini kullanarak üniversiteleri zapt edecek, bilimsel özgürlüğü tamamen ortadan kaldıracak bir düzenlemeye imza atmıştır.
“AYM kararı, 1982’den bu yana süregelen 33 yıllık bir ‘disiplin yönetmeliği’ uygulamasının hukuka aykırı olduğunu belirterek mahkum etti. Ancak AKP, ortaya çıkan hukuksal boşluğu demokratik ilkeler ve evrensel hukuk normları çerçevesinde gidermek yerine, akademisyenleri ve yükseköğretim alanındaki diğer emekçileri susturmanın, işten atmanın ve üniversiteler üzerindeki baskısını artırmanın derdine düştü. Her fırsatta ‘darbecilerle mücadele’ diyenler, ‘tarihin çöplüğüne atılması gereken’ 12 Eylül ürünü 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası’nı yasakçı, baskıcı yeni araçlar ile güçlendirerek korumayı tercih etti.”
Eğitim Sen’in tasarıya ilişkin çalışmasına göre, kanunla üniversiteler için getirilen baskıcı düzenlemeler şöyle:
657 sayılı kanunun disiplin hükümleri hukuka aykırı biçimde genel hükümler olarak kabul edildi.
Düzenlemenin bütününde disiplin cezası gerektiren fiiller sıralanırken, “657 sayılı kanundaki fiillere ilave olarak” denilerek, yükseköğretim alanına özgü fiillerin sıralanması yoluna gidildi. Böylelikle üniversitelerin kurumsal özerkliği ve bilimsel gibi ilkeler yok sayılarak öğretim elemanları, diğer kamu görevlileri ve devlet memurlarıyla aynı statüde değerlendirildi.
Anayasal güvence altında görev yapan öğretim elemanları, zamanaşımı süresinin ucu açık hale getirilmesiyle sürekli disiplin baskısı altına alındı. Devlet Memurları Kanunu’ndaki hükümlerde dahi bulunmayan düzenleme ile yargı kararlarının etrafından dolanarak, disiplin baskısının sürekli kılınması mümkün oldu. Soruşturmaya maruz kalan kişi, yargı tarafından aklansa dahi disiplin amirinden ya da YÖK Yüksek Disiplin Kurulu’ndan kurtulamayacak.
Kamu görevinden çıkarma cezasına “terör suçu” eklendi.
“Kamu Görevinden Çıkarma” cezasını gerektiren fiiller başlığına “Terör niteliğinde eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek” suç tanımı eklendi. “Devlet Memurluğundan Çıkarma” cezasına eklenen, “Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak” fiilleri de yine “Kamu Görevinden Çıkarma” cezası kapsamında değerlendirilecek.
Uyarı ve kınama cezası dışındaki diğer cezalarla ilgili fiillerde YÖK başkanına doğrudan soruşturma açabilme yetkisi verildi.
YÖK Başkanı doğrudan ve fiili olarak tüm üniversitelerin yönetici, öğretim elemanları ve diğer personelinin “baş disiplin amiri” konumuna geldi.
Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı biçimde sendikal hak ve özgürlükler yok sayıldı.
Grev, iş yavaşlatma, toplu olarak göreve gelmemek gibi en temel sendikal eylemlilikler suç olarak değerlendirildi.
Vakıf üniversitelerindeki öğretim elemanları üzerindeki baskı arttı.
Vakıf üniversitelerindeki öğretim elemanları için “kademe ilerlemesinin durdurulması cezasına” denk düşen fiiller için “birden fazla ücretten kesme cezası” getirildi.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayladığı kanunun içerdiği diğer düzenlemeler de şöyle:
Öğrencilere özel barınma hizmeti sunan kurumların iş yeri açma ve çalışma ruhsatını, Milli Eğitim Bakanlığı verecek. Bakanlık bu yetkiyi valiliklere devredebilecek.
MEB müsteşar yardımcısı sayısı 5’ten 7’ye çıkarılacak.
İl milli eğitim müdürlükleri bünyesinde bulunan Maarif Müfettişleri Başkanlığı kaldırılacak. Teftiş Kurulu Başkanlığı, başkan, başkanlık birimlerinde ve çalışma merkezlerinde görevli bakanlık maarif müfettişi ve müfettiş yardımcılarından oluşacak. Maarif müfettişleri, illerde il müdürlüklerine bağlı olarak inceleme, araştırma, rehberlik hizmetleri ile il müdürünün vereceği diğer görevleri yapacak.
Üniversitelerde görev yapan öğretim elemanları, proje okullarda müdür olabilecek.
Engelli bireylerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerine, birimlerine kayıt ve kabul işlemleri, ders devam takibi, 1 Eylül 2017’den sonra biyometrik kimlik doğrulama sistemi veya kameralı görüntüleme sistemiyle yapılacak.