Balçiçek İlter
(Habertürk - 5 Eylül 2012)
Sakarya'daki Ö.C. davasını biliyorsunuz değil mi? Hatırlatayım: 14 yaşındaki kız çocuğuna aralarında 2 polisin de bulunduğu 34 kişi tecavüz etti.
Bu davada içimi karartan, midemi bulandıran detaylar var. Ne yazık ki gizlilik karan yüzünden yazamıyorum. Hepimizi isyan ettiren ve geçmişimizde kara bir utanç gibi duran N.Ç. davasına benzetildi Sakarya davası... Ona da itirazım var ama asıl dikkatinizi çekmek istediğim nokta başka...
Asıl tehlike altında olan bütün çocuklar...
Neden mi?
Çünkü tecavüz edenlerin birçoğu da çocuk...
Hem kızım hem oğlum var benim...
Tecavüz eden oğlum olsaydı, ya tecavüze uğrayan kızım olsaydı? Düşünmek, hatta aklıma bile getirmek istemiyorum. "Bizim ailenin başına gelmez" kolaycılığına kaçmak değil niyetim, bilakis sağlıklı cinselliğin yaşanmadığı memleketimde, cinselliğin adeta bir utanç olarak görüldüğü toplumumuzda...
Tekrarlıyorum...
Asıl tehlikenin farkında mısınız?
*
Dün Dünya Cinsel Sağlık Günü'ydü... Dünya Cinsel Sağlık Birliği'nin (WAS) belirlediği Dünya Cinsel Sağlık Günü'nün bu yılki teması şöyle: "Farklılıklarla birlikte yaşanan bir dünyada herkese cinsel sağlık." WAS, Türkiye'de etkinliklerin düzenlenmesi ve 4 Eylül tarihinin gelenekselleştirilmesi için temsilcilik görevini Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sungur'a verdi...
Mehmet Sungur ile Ankara'da muhabirlik yaptığım dönemden tanışırız. Sungur cinsellik konusunun iyi anlatılması ve gerekli eğitimin verilmesi için canla başla uğraşan isimlerden. O zamanlarda bir avuç meslektaşıyla birlikte Milli Eğitim Bakanlığı için cinsellik kitapçıkları hazırlıyordu. Özellikle öğretmenlerin eğitiminin hedef alındığı çalışmanın pilot olarak ortaokul sınıflarına uygulanması öngörülmüştü...
Maalesef sansüre uğradı! Sonuç hüsran oldu... Peki biz ne anladık?
Bu ülkede cinsellik konuşulamaz, öğretilemez!
Cinsellik sadece çocuk yapmak içindir, bir gereksinim değildir!
İşte tam da bu yüzden tekrar ve tekrar konuşmalıyız sevgili okur. Genç yaştaki kız ya da erkek çocuklarımıza, sağlıklı cinsel hayatlarını oluşturmaları için bir şans vermeliyiz.
4+4+4 yasasının tartışıldığı bugünlerde bakanlık tekrar Mehmet Sungur'un kapısını çalmış ve demiş ki:
"Sizin bu kitapçığı daha erken yaşlardaki öğrencilere okutmak istiyoruz." Sungur çok sevinmiş... "5.5 yaşındakileri anaokuluna başlatıp başlatmayalım mı?" tartışmasının tam ortasında "cinsellik eğitimi" fikri bir nefes aldırmış... Aldırmış ama..
"Ama"sı gelmiş tabii arkasından...
Mümkünse sizin bu kitapçıktan sakıncalı kelimeleri, konulan atsak?
Yani?
Yani mastürbasyon, eşcinsellik falan...
Hadi bakalım buradan buyurun. Sungur diyor ki: "Farklılıklar cinselliğin en temel ve kaçınılmaz özelliklerinden biri. Farklılık yalnızca tolere edilen ya da kabul edilmesi gereken bir özellik değil. Aynı zamanda insan yaşantılarının zenginliğini sağlayan ve simgeleyen bir kavram olarak da kucaklanması gereken bir özellik... Ne var ki çoğu kez, eşitlik benzerliklerle eşdeğer tutuluyor. Oysa farklılıklar eşitliğe aykırı bir kavram değil."
*
Diyeceğim odur ki, sağlıklı bir cinsel hayatınız yoksa, sağlıklı bir ruh haline sahip değilsiniz. Neden mi? Çünkü seks, yemek içmek gibi insan hayatında bir gereksinimdir. Tu kaka edilecek yönü yoktur. Doğru bilinen yanlışlar da cabası...
Örneğin, seksi sevdiğini söyleyen kadın aşağılık, basit kadın değildir.
Seksi ilk başlatan hep erkek değildir...
Erkek her zaman sekse hazır değildir...
Listeyi uzatmak mümkün...
Dönelim Ö.C. davasına... 14 yaşında toplu tecavüze uğramış bir kız var ortada, bizim kızımız...
Yetişkinleri, sapkınları, sapıkları bir tarafa ayırıyorum, ona tecavüz etmiş çocuklar var ortada... "Hayır" anlamamış, anlamak istememiş, cinsel şiddette bulunmuş, yaptığının yanlışlığından bile bihaber...
Onlar da oğullarımız...
Israrla bu köşeden "Anaokulu çağından itibaren çocuklarımıza cinsellik eğitimi verilmeli" diye yazıyorum. Yazmaya da devam edeceğim, hiç kusura bakmayın. Çünkü asıl tehlike burada, şiddet arkasından geliyor...
Not: Başlık da ilginizi çeksin, okuyun diye...