Meclis'e ve hükümete ültimatom talebi

Meclis'e ve hükümete ültimatom talebi

T24- Taraf gazetesinin ortaya çıkardığı "Balyoz Güvenlik Harekât Planı" dosyasında yer alan ses kayıtları çözümleri ile belgelerde kullanılan ifadeler, söz konusu toplantılarda "potansiyel bir tehdide karşı askeri bir senaryo çalışmasına" değil, 3 Kasım 2002 seçimlerinde iktidara gelen AKP'nin kurduğu hükümete karşı bir hazırlığa işaret ediyor. Planda "Balyoz Sıkıyönetim Komutanı" olarak geçen dönemin 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, seminerde yaptığı konuşmanın ses bandı çözümlerine göre, "Aslında günümüzdeki gelişmeleri dikkate aldığımız zaman birinci öncelikli ele almamız gereken iç tehdidi bu seminerde öne alıyoruz. İçinde yaşadığımız koşulları, durumları ve gelişmeleri hepiniz biliyorsunuz" diyor. Taraf'ın yayımladığı konuşmalara ilişkin bant çözümlerine göre, Doğan, aynı konuşmada, "Genelkurmay Başkanı’na, Kuvvet Komutanı’na diyeceğim ki siz Meclis'i ve hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın ‘bu işin sonu boktur’ işte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın... Bizim yaptığımız tekliflerimiz vardır. O teklifleri de şimdi sizlerle paylaşmak istemem" ifadelerini kullanıyor.Taraf, 20 Ocak 2010 tarihli sayısında basılı halinin 5 bin sayfayı aştığını duyurduğu "Balyoz" planına ilişkin ayrıntılar ile konuşmaların kaydedildiği bantların 175 sayfayı bulan dökümlerinin özetini bugün (21 Ocak 2010) yayımladı.Taraf Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Yasemin Çongar, Yazı İşleri Müdürü Yıldıray Oğur ve muhabir Mehmet Baransu'nun imzasını taşıyan dosyada, yaklaşık 200 bin kişiyi bulacak tutukluların Fenerbahçe Saracoğlu stadı gibi alanlarda kontrol altında tutulmasının öngörüldüğü anlatılıyor.Yararlanılacak "resmi ve gayriresmi vatanseverler" gibi bölümler de içeren Taraf'ın dosyasını, "tutuklanacak ve yararlanılacak gazeteciler" listesi dışında aynen yayımlıyoruz:Ve Balyoz iniyorPadişah Üçüncü Selim’in Nizam-ı Cedid Ordusu için yaptırdığı Selimiye Kışlası, inşa edilmesinden tam iki asır sonra, 2002 kışında yine hareketli günler yaşıyordu. Bu kez “gayrı nizami” bir hareketlilikti söz konusu olan.

Selimiye’yi karargâh olarak kullanan Birinci Ordu’nun Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanarak tek başına hükümet kuran AKP’yi “düşman” bellemiş ve yönetimden düşürülmesine karar vermişti. Bu amaçla Aralık 2002’de bir darbe planı hazırlattı ve buna “Balyoz Güvenlik Harekât Planı” adını verdi.

Söz konusu planın, giriş, genel durum ve maksat fasıllarını Taraf dün yayımladı. 20 Ocak 2010 tarihli gazetemizde ayrıca, Balyoz Darbesi’ne zemin hazırlamaya yönelik Çarşaf, Sakal ve Oraj planlarının ana hatlarına da yer verdik.

Bugün, kaldığımız yerden, Balyoz Harekât Planı’nın hikâyesine devam ediyoruz. Planın nasıl hazırlandığını, neleri kapsadığını, nasıl hayata geçirilmesinin hedeflendiğini, darbe sırasında ve sonrasında yapılacak operasyonların ve hedef alınan şahısların dökümünü bu sayfalarda okuyacaksınız.

Tek bir irticacı kalmayacakBalyoz Harekât Planı’nın altına “Balyoz Sıkıyönetim Komutanı” sıfatıyla imza atan Çetin Doğan, bu planı, Türkiye çapında sıkıyönetim ilanı sağlandıktan sonra, “AKP hükümetini devirecek bir karar ve eylemler bütünü” olarak tahayyül etmişti. Bu karar ve eylemleri, Kara, Hava, Deniz kuvvetleri ve Jandarma’ya mensup subayların çalışmasıyla hayata geçirmek için binlerce sayfalık plan, emir ve fiş hazırlatmakla kalmadı. Bir de, Selimiye’de “rutin” görünümlü seminer düzenleterek, katılan 29’u general toplam 162 subayla birlikte masa başında darbe provası yaptı.

Bu seminerin kesintisiz ses kaydı ve 175 sayfalık teyp dökümü Taraf’ın elinde ve bunun geniş bir özetini bugünkü dokuzuncu sayfamızda bulacaksınız.

Şimdi gerek bu seminerde konuşulanlara kulak vererek, gerekse seminerin rehber metni olan Aralık 2002 tarihli Balyoz Harekât Planı’na bakarak, Orgeneral Doğan ve arkadaşlarının nasıl bir darbeye heves ettiklerini anlamaya çalışalım.

Balyoz Planı’nın dünkü gazetede de kısaca aktardığımız “Vazife” bölümünde, gayet net bir darbe görevlendirmesi vardı; kısaca hatırlayalım: “Harekât derhal, AKP hükümetini iktidardan uzaklaştıracak ve mevcut irticai yapılanmayı şiddetle bertaraf ederek, belirlenen kadroları iktidara getirerek laik devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis edecektir.”

Bu ifadelerden sonra, planın “icra” bölümü başlıyor ve en tepede, harekâtın maksadı, “laik demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri, bir daha hortlamamak üzere ebediyen ortadan kaldırarak laik devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek” diye tanımlanıyor.Devamındaki bölüm, ordu içindeki bir grubun “irticacı” tabir ettiği ve “düşman” saydığı AKP ve yandaşlarına karşı nasıl topyekûn bir imha hareketi planladığını kanıtlıyor. Plandan okuyalım:“Bu maksadın tahakkuku için; Ulu Önder Atatürk’ün ‘Söz konusu olan vatansa gerisi teferruattır’ veciz sözü ile emrettiği üzere; demokrasinin tamamı ile askıya alınması da dahil olmak üzere nihai amaç olan irticai yapılanmanın tek bir ferdi dahi kalmayacak ve bir daha hortlamayacak şekilde ortadan kaldırılıncaya kadar gerekli her türlü tedbir alınacaktır.”

Resmî / gayrıresmî yurtseverler

Planın devamında AKP hükümetine karşı hareketin genel bir tarifi var:

“Öncelikle ve acil olarak, AKP yönetiminin tasfiyesi ve işbirlikçilerinin saf dışı bırakılması maksadıyla, harekât alanının şekillendirilmesi de dahil olmak üzere, resmî / gayriresmî tüm yurtseverler seferber edilecek, başta Silahlı Kuvvetlerin imkân ve kabiliyetleri olmak üzere maddi ve manevi tüm güçler kullanılacak. Özellikle, gözaltına almalar ve yağma talan, gasp ve milli serveti tahrip gibi eylemler sırasında ikazlara uymayanlara karşı, Silahlı Kuvvetlerin gücünü çok kısa sürede hissettirecek sert uygulamalara başvurulacak. İkinci aşamada, belirlenen kadrolar işbaşına getirilecek, bölücü ve irticacı kadroların şiddetle ve derhal bertaraf edilmesi için, gerekirse özel yöntemler devreye sokulacak.”

Yargıç, diplomat, gazeteci yukarıdaki bölümde yer alan “resmî / gayrıresmî tüm yurtseverler seferber edilecek” ifadesi özellikle önemli. Zira Balyoz Darbe Planı’nın Taraf’ın elde ettiği beş bin sayfayı aşan belgeleri arasında, sadece askerî personele verilen “darbe öncesi ve sonrası görevler” anlatılmıyor. Bu belgeler, “resmî” yurtseverlerin ve düşmanların kimler olduğunu yansıtır şekilde, üst düzey bürokratların “olumlu/olumsuz” ya da “faydalanılıyor” türü ifadelerle fişlendiği listeleri de kapsıyor.

Örneğin, 116 Yargıtay üyesi bu kapsamda tek tek fişlenirken, “Gizli” damgalı “Birinci Sınıf Kamu Görevlileri ve Destek Durumları” başlıklı belgede birçoğu büyükelçi seviyesindeki toplam 112 diplomat, “kullanılabilir; bundan sonra da kullanılmalı, yakın teması var, etkili yerler için değerlendirilecek; meslekte başarısız, desteklenmeli”; ya da “filancanın akrabası, olumsuz; kumar ve alkol problemi var” türü ibarelerle tek tek notlanmış.

Yine bu listelerde, hangi yargıçların tasfiye edileceği, hangilerinin sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirileceği, kimin darbeye yardımcı, kimin engel olacağına işaret eden notlar da yer alıyor.

Aynı şekilde, hemen tutuklanacak Başbakanlık bürokratları ve görevden alınacak ya da yerinde bırakılacak valilerin tam listesi mevcut.

“Gayriresmî yurtseverler” kapsamında ise, hem gazeteciler hem de sivil halktan, her meslekten şahısla nüfus bilgileriyle birlikte listelenmiş. Darbeye yardımcı olması muhtemel şahıslar “iltisaklı birinci öncelikli sivil kişiler” başlıklı ve bir kontrgerilla örgütlenmesini çağrıştıran kapsamlı bir listede yer alıyor.

Ayrıca “harekât planına kamuoyu desteği sağlanmasında faydalanılacak medya mensupları” başlığını taşıyan 137 kişilik bir liste de var ve bu listeyi bugün yayımlıyoruz. Bir diğer liste ise yine on ikinci sayfamızda bulabileceğiniz 36 gazetecinin adından oluşuyor ki onlar “darbeden sonra ilk tutuklanacaklar” olma ayrıcalığına sahip.

Kilit makamlara asker

Balyoz Harekâtı’nın tam teşekküllü bir darbe planı olarak tasavvur edildiği, planın ve eklerinin askerin yönetime el koyması sonrasındaki görevlendirmelerle ilgili ayrıntılarda da açıkça görülüyor. Bu kapsamda hazırlanan ve yargı dahil sivil bürokraside kimin nereye atanacağını, kimin görevden alınacağını ve kimin tutuklanacağını gösteren listeler Taraf’ta mevcut. Bu listelerin arka planındaki anlayış ise Balyoz Planı’nda şöyle ifadesini bulmuş:“Devlet otoritesi hâkim kılınıncaya kadar kamu görevlerinin ifâsı için asker ve sivil şahıslar atanacaktır. Bu maksatla; bütün kilit görevleri askerî personel devralacaktır. Anılan kilit personel, Harp Akademileri Komutanlığı, sınıf okulları ve diğer askerî birliklerdeki belirlenmiş general ve subaylardan, yetmediği takdirde emekli general, subay ve astsubaylardan tefrik edilecek, bu personele ait hazırlanmış olan isim listeleri güncellenerek hazır tutulacak.”

1923 zindeliği için temizlik

Planda, sırasıyla “özel operasyon ve sorgulama timleri; özel görevli toplama timleri; sıkıyönetim mahkemelerinde görevlendirilecek personel; darbe harekâtı timleri; gözaltı timleri; hasar tespit timleri; kamu kurum ve kuruluşlarında görevlendirilecek personel; özel hastaneler ve ilaç depolarında görevlendirilecek personel; gümrükler, depolar, ambarlarda görevlendirilecek personel; alışveriş merkezleri ve gıda toptancılarında görevlendirilecek personel” olmak üzere on bir ayrı işleve sahip ekiplerin oluşturulması öngörülüyor. Bu ekiplerle ilgili personel listeleri de hazırlanmış ve sürekli güncellenmesi talimatı plana yansımış.

Ekiplerin “gözaltı, sorgu, özel operasyon” benzeri sorumluluklar üstlenmesi boşuna değil, zira plan “toptan bir temizlik” öngörüyor. İlgili iki paragraf aynen şöyle:“Devlet ve kamu erkinde, en üst kademeden en alt kademeye kadar bütün kadroların temizlenmesi ve 1923 zindeliğine ulaşılması esas alınacak.İrticai, bölücü ve yıkıcı yapılanmanın yurt içindeki tespit edilmiş tüm malvarlığı ve mali kaynaklarına el konulacak, yurtdışı finans kaynaklarının engellenmesi için ilgili ülkeler nezdinde girişimde bulunulacaktır.”

Gömülü mühimmat çıkarılacak

Darbe, dört safhada gerçekleştirilecekti. “Hazırlık, harekat ortamının şekillendirilmesi, icra ve yeniden yapılandırma” olarak sıralanan bu safhalar planda ve harekât emirlerinde detaylandırılıyor.

Darbe belgesindeki “Hazırlık” başlığı altında, darbe hazırlığını kamufle edecek olan seminere şöyle değiniliyor:

“Balyoz Güvenlik Harekat Planı, ‘Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo’ isimli jenerik bir plan şeklinde, “GİZLİ” gizlilik derecesinde ve özel seçilmiş, sınırlı sayıda personelin katılımıyla icra edilecek bir plan seminerinde denenecek ve müzakere edilecek.”

Yine “hazırlık” safhasında, “AKP ve irticai gruplara yönelik istismara açık noktalar mevcut ve oluşturulması düşünülen yasal mevzuat çerçevesinde değerlendirilecek; gerektiğinde istismar noktaları oluşturulması için sızdırılan personelin kullanılması amacıyla alternatif planlar oluşturulacak” denilen plan, harekât ortamının şekillendirilmesi aşamasına yönelik silahlı eylemlerin kaynağı konusunda da ipucu veriyor.

Son birkaç yıldır, Mehmet Âkif’in meşhur mısraını zihinlerde “mühimmat fışkıracak toprağı sıksan mühimmat” şekline dönüştüren bulgulara da ışık tutan bir cümle bu:“Harekât ortamının şekillendirilmesi safhasında kullanılmak üzere idhar noktalarında depolanan mühimmat çıkartılarak planlandığı şekilde dağıtılacak.”

Halka yönelik eylem yapılacak

Balyoz Planı, sıkıyönetim ve darbe ortamının şekillendirilmesi için, “İstanbul ve civarı başta olmak üzere hassasiyet arz eden şehirlerde iltisaklı kişilerin sevk ve idare ettiği halka yönelik eylemler yapılacak” diyor.

Bu talimatın detaylandırıldığı “Çarşaf Eylem Planı” İstanbul Fatih Camii’ne Cuma namazı esnasında saldırılmasını, “Sakal Eylem Planı” ise Beyazıt Camii’ne benzer bir saldırı düzenlenmesini öngörüyor.

Bu iki planın genel hatları ile “Oraj” kod adlı ve dönemin Harp Akademileri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına’nın imzasını taşıyan ve bir Türk askerî jetinin Yunan uçaklarına düşürtülmesini, olmazsa Türk Özel Filo mensuplarında düşürülmesi hedefleyen bir diğer plan Taraf’ta dün yayımlandı ve halen internet sitemizden okunabilir. Planların kapaklarının imajlarını ise bugünkü sayfalarımızda bulacaksınız.

Yine darbeye “ortam hazırlama” amacıyla yapılması öngörülen eylemler arasında, “basın vasıtası ile AKP, tarikat, cemaat ve irtica grupların halk nezdindeki itibarının zedelenmesi” yer alıyor.

Ekonomik darboğaz yaratılacak

Planın devamında şöyle deniyor:

“TSK haricindeki dost unsurlar tarafından yapılacak ekonomik operasyonlarla hem ulusal, hem de uluslararası ortamda ülke ekonomik darboğaza sürüklenerek, AKP hükümetine karşı büyük çaplı toplumsal gösteriler için zemin hazırlanacak ve koordine edilecek. Sürekli irticai faaliyetler ile ilgili haberler, öğrenci olayları, artan şehit cenazeleri, ekonomik bunalım, faili meçhul eylemlerle sokaklara dökülmüş halk temaları sürekli işlenerek, halkın en güvendiği kurum olan TSK’dan gereğini yapmasını beklediği yönünde kamuoyu yönlendirme çalışmaları yapılacaktır.”

 El Kaide’den eş zamanlı eylem

Balyoz Harekâtı’nın “icra” safhasında yapılması öngörülenler arasındaki ilk eylem tarifi aynen şöyle:

“Bölücü Terör Örgütü ve El Kaide’nin büyük şehirlerde özellikle İstanbul’da eş zamanlı büyük eylemleri ve anılan eylemler sonrası icra edilecek, Sivil Toplum Kuruluşu ve üniversiteler ile koordine ederek yönlendireceğimiz çok geniş katılımlı toplumsal gösteriler ve eylemler neticesinde oluşan kaos ve karmaşa nedeniyle öncelikle olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilan edilecek.”

Bu irkiltici ifade, ordu içinde PKK ve El Kaide’nin eylemlerine sadece “araç” değil “garanti” gözüyle bakan, bu eylemleri kışkırtma ya da örgütleme gücüne sahip olduğunu düşünen bir grubun varlığını ima ediyor.

El Kaide’nin, Balyoz Planı’nın masaya yatırılmasından dokuz ay sonra İstanbul’da tam da plandaki ifadesiyle “eş zamanlı büyük eylemler” gerçekleştirmiş olması, HSBC, Britanya Konsolosluğu ve sinagog saldırılarının hafızalarımızdaki dehşetini büsbütün arttırıyor.

Yurtdışına ve basına engel

Balyoz Darbesi’nin icrasının, plana göre şu adımlarla devam etmesi öngörülmüş:“Olağanüstü hal ve sonrasında sıkıyönetim ilanını müteakip derhal, AKP hükümeti iktidardan zorla uzaklaştırılacak ve mevcut irticai yapılanma şiddetle bertaraf edilerek, belirlenen kadroların iktidara getirilmesinin yolu açılacak. Teşkil edilecek birimlerle, başta tüm kara deniz ve hava yolu terminalleri olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşları, özel hastaneler ve ilaç depoları, gümrükler, depolar, ambarlar ve büyük alışveriş merkezlerinin tamamı kontrol altına alınacak ve özellikle ülkeye yurtdışından giriş çıkışlara ikinci bir emre kadar müsaade edilmeyecek.”

Basın özgürlüğüne karşı alınacak önlemler arasında, bazı gazetelerin basılması da var ve planda, “Hiçbir hak ve özgürlük mutlak ve sınırsız olmadığı gibi, konu laik devletin bekası olunca haber verme ve basın özgürlüğü de sınırsız ve mutlak değildir. Harekâtın icrası ile birlikte her türlü yazılı, sözlü ve görsel basın yayın kuruluşları kontrol altında tutulacak, önceden tespit edilen AKP, yıkıcı, bölücü ve irticai gruplara müzahir tüm basın yayın kuruluşlarının yayınları derhal durdurulacak” deniyor.

Büyük değil olimpik gözaltı

Darbecilerin gözaltına alacağı ve bilahare tutuklayacağı şahıslar için karakol, kışla ve cezaevlerinin kapasitesinin yeterli olmayabileceği de hesaplanmış. Balyoz Planı, dokuzuncu sayfamızda, konuşma notlarından bölümler yayımladığımız seminerde de üzerinde durulduğu gibi, gözaltı sayısının yüzbinlerle ifade edilebileceğini öngörmüş ve bu duruma “olimpik bir çözüm” bulmuş. Planın ilgili bölümleri aynen şöyle:

“İrticai faaliyetlerde yer aldığı tespit edilmiş ve teşkil edilen Özel Görevli Toplama Timleri tarafından planlandığı şekilde gözaltına alınan kişiler topluca bulundurulacakları stadyum (Burhan Felek Spor Salonu, Fenerbahçe stadyumu, Ümraniye NETAŞ Misafirhanesi vb.) büyük yapılara getirilecek ve sorguları buralarda yapılacak, bilahare hapishanelere sevk edilecek. Mevcut ceza ve tutukevlerinin de kapasiteleri ile gözaltına alınacak ve tutuklanacakların sayıları da dikkate alınarak, Sıkıyönetim Komutanlıklarınca kışlalar içerisinde gerekirse ceza ve tutuk evleri açılacak.”

Tutuklama, kapatma, gasp

12 Eylül 1980 darbesindeki Bayrak Harekâtı’nı esas alan Balyoz Planı, yaklaşık çeyrek asır sonrasının Türkiye’sinde gerek piyasa ekonomisinin, gerekse sivil toplumun çok daha gelişmiş olduğunu da hesaba katarak kapsamlı tutuklama, kapatma ve gasp eylemleri öngörüyor. Bu eylemler şöyle sıralanıyor:

“Halkın din duygularını istismar ederek kendi siyasal ve şahsi çıkarları doğrultusunda halkı devlete ve rejime karşı kışkırttığı değerlendirilen tüm dernek, vakıf ve kuruluşlar kapatılarak yönetici kadroları tutuklanacak. Ulusumuzun gasp edilen ekonomik haklarının geri alınabilmesi için; ülke dışına para çıkışının engellenmesi ve spekülatif para hareketlerinin önüne geçilmesi maksadıyla bankacılık işlemleri ikinci bir emre kadar durdurulacak. İlk etapta banka genel müdürlüklerine nitelikli, uzman muvazzaf veya emekli askerî personel atanacak; askerî personele yardımcı olmak üzere önceden tespit edilmiş müzahir, dost ve güvenilir üst düzey kamu görevlileri yerleştirilecek. İrticai, bölücü ve yıkıcı terör örgütlerine mensup kişi, kurum ve kuruluşların menkul, gayrimenkul, ayni ve nakdi malvarlıklarına el konulacak. Faizsiz bankacılık adı altında faaliyet gösteren İslami finans kurumlarının kurulmasına izin veren yasalar iptal edilecek, bu kurumların varlıkları hazineye aktarılacak. Yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin bankalardaki paralarının öncelikle yurt dışına çıkışı engellenecek, aleyhte faaliyet gösteren yabancı uyruklu şahıs ve şirketlerin banka hesaplarına ikinci bir emre kadar el konulacak.”

Buraya düşmemiz gereken önemli bir not da, banka genel müdürlüklerine ve önemli finans kuruluşlarının başına getirilecek muvazzaf ve emekli subayların, Balyoz Planı’nın eklerinde tek tek isimlendirilmiş olması.

Apoletli rejimin resmidir

Balyoz’un Türkiye’nin tepesine inmesinden sonraki safhanın adı ise “Yeniden Yapılandırma.” Darbenin ardından ülkenin nasıl yeniden yapılandırılmasının öngörüldüğüne ilişkin fikir veren hükümet programını ve “milli mutabakat hükümeti” olarak adlandırılan bakanlar kurulu listesini yarın Taraf’ta okuyabilirsiniz.

Bugünlük Balyoz’un “Yeniden Yapılandırma” başlıklı bölümünün ana hatlarını aşağıda aktaralım. Burada öngörülen önlemler, ordu içindeki bir grubun sadece seçmen iradesiyle işbaşına gelmiş siyasetçilere değil, bazı subaylara, Emniyet Teşkilatı’na ve sivilleştirilmiş Milli İstihbarat Teşkilatı’na da güvenmediğinin kanıtı:

“TSK kategorilendirilmiş personelden tamamen arındırılarak, boşalacak kritik kadrolara silah arkadaşlarımızın terfi ve atamaları yapılacak. Emekli olan silah arkadaşlarımızın önceden belirlenen kamu görevlerini devralmaları sağlanacak. İktidardan düşürülecek olan AKP Hükümetinin yerine planlanan hükümet ve bürokratik kadroların görevi devralması sağlanacaktır. DP iktidarından beri devam ettirilen takiyye geleneğine dayalı muhafazakâr iktidarların devlete sızan ve devlet bürokrasisine sinen bütün çağdışı anlayış ve izlerinin silinebilmesi için, ekli programı uygulayacak uzun süreli bir milli mutabakat hükümetinin oluşturulması temin edilecek. İrticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetleri desteklediği bilinen veya çeşitli yolsuzluk ve usulsüzlüklere karışmış bütün kamu personeli, hiçbir istisnaya tabi tutulmadan görevden el çektirilerek yerine güvenilir, liyakatli ve çağdaş değerlere bağlılığıyla dikkat çeken sivil veya emekli olmuş askerî personel görevlendirilecek.”

Polis ve MİT askerin emrineBalyoz Planı’nın polis ve MİT için öngördüğü darbe sonrası düzenleme şöyle:

“Milliyetçi - Muhafazakâr Sağ iktidarların Türk Silahlı Kuvvetleri’nin karşısına alternatif silahlı güç olarak tasarlayıp güçlendirdiği polis teşkilatının askere bakışı dikkate alındığında; polisin sevk ve idaresinde ağırlıklı olarak jandarma kullanılacak, bu nedenle il jandarma komutanlıkları karargâhlarından istifade ile ivedilikle ağır silahlardan arındırıldıktan sonra polisin mutlaka kontrol altına alınması sağlanacak. Potansiyel tehdit teşkil eden unsurların belirlenmesi ve bunların ele geçirilmesi veya kontrol altına alınması; eldeki arşivin incelenmesi yanında, kim, nerelerde, hangi evlerde barınıyor bunların planlanması; kritik alanların tespiti ve başlangıçtan itibaren kontrol altına alınması doğru ve gerçekçi istihbarat akışını gerekli kıldığından askerden arındırılan Milli İstihbarat Teşkilatı (M.İ.T.) yeniden yapılandırılarak müzahir personel kilit görevlere getirilerek başına muvazzaf bir general atanacak.”

Arap ve Kürt zararını telafi

Balyoz’un öngördüğü yeniden yapılanmanın son hükmü de, darbe planlayanların “ırkçı” yüzünü tek bir cümlede deşifre etmeye yeterli:

“Cumhuriyetin aşındırılan tüm kazanımları tekrar yerleştirilecek, Türkçe ezan dâhil tüm ulusal değerlerimiz hayata geçirilerek Arap ve Kürt unsurların Türk kültürüne verdikleri zararlar telafi edilecektir.”

İstanbul’un korkunç dönüşü

Orgeneral Çetin Doğan’ın Balyoz Darbe Planı’nın son bölümünde, harekâtın merkezinin Ankara değil, İstanbul olacağı kayda geçiyor. “Emir Komuta” başlıklı bölüm aynen şöyle:“Harekât İstanbul’dan sevk ve idare edilecektir. Sıkıyönetim karargâhları İstanbul Büyükşehir Belediyesi Âfet Koordinasyon Merkezi binası ve anılan binanın imkânlarına sahip diğer kamuya ve / veya sivil sektöre ait binalar kullanılabilecektir. Eylemler ise ilgili bölgelerde kullanılacak Komuta Merkezlerinden sevk ve idare edilecektir.”

5-7 MART 2003 İSTANBUL SELİMİYE KIŞLASI5-7 Mart 2003 tarihlerinde İstanbul Selimiye Kışlası'nda, 1. Ordu'ya bağlı tüm komutanlıkların katıldığı toplantı, aslında yıllık bir strateji toplantısı gibi planlanmıştı. Fakat toplantının esas gündemi 2002 Aralık ayında hazırlanan Balyoz Harekât Eylem Planı'ydı. İşte o toplantı sırasında 1. Ordu tarafından alınan ses kaydı ve o ses kaydının 175 sayfalık dökümünden geniş bir özet: Orgeneral Çetin Doğan (1. Ordu Komutanı-Açılış konuşması): Bu plan çalışmasında yalnız şimdiye kadar olan plan çalışmalarının dışında belki de Türkiye’de ilk defa ordu çapında bizim planlarımız içerisinde yer almakla beraber ikinci plana ittiğimiz aslında günümüzdeki gelişmeleri dikkate aldığımız zaman birinci öncelikli ele almamız gereken iç tehdidi bu seminerde öne alıyoruz. İçinde yaşadığımız koşulları hepiniz biliyorsunuz, yaşadığımız durumları ve gelişmeleri hepiniz biliyorsunuz. Ve olası en kötü senaryo derken o kötü senaryodan daha kötü senaryo ….yor aslında gelişmeler bir yönüyle bundan birkaç ay evvel öngördüğümüz senaryodan daha kötüsüne mi gidecek bilmiyorum. Öyle endişe verici bazı gelişmeler de var. Bu bakımdan da bu olumsuz gelişmeler içte gelişecek olumsuz gelişmelere karşı hazırlıklı olmak için planları gözden geçirmek ve hatta yoksa planlarımız yeni planlar üretmek durumundayız. … Şimdi iç tehdit söz konusu olduğu zaman biz doğrudan doğruya EMASYA planlarına el atıyoruz. EMASYA planları il idaresi kanununun öngördüğü tarzda Genelkurmay’dan yapılmıştır. Hasbel kader benim dönemimde EMASYA planları yenileştirilmiştir. … Biliyorsunuz silahlı kuvvetlere yönelik eylemlerde doğrudan doğruya il idaresi kanununa göre valinin kuvvet talebine gerek duyulmadan, bunun altını çiziyorum, yasal bir isteği söz konusu olmadan da her seviyedeki birlik komutanının resen duruma müdahale hakkını iç hizmet kanunu vermiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı alenen fesat çıkarma tahkir ve bizim normal askerî ceza kanununda suçlar kapsamına giren konularla ilgili komutan doğrudan doğruya müdahale etme, bu müdahale sonuçlarını bildirme yükümlülüğüne sahiptir ve böyle yasal bir zemin vardır. Evet, şimdi yeni durumu incelemeye başlıyoruz. Olasılığı tehlikeli senaryonun en yüksek tehlikeli senaryonun arzı ve müteakiben durum değerlendirmeyi şey yapacağız. Albay Süha Tanyeri (1. Ordu Kurmay Başkanı): Komutanım, olasılığı en yüksek tehlikeli senaryoyu arz ediyorum. » Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması ve bu durumun Türkiye tarafından kabul edilmemesi nedeniyle oluşan belirsizlik Ege Denizi’nde ve hava sahasında her iki devletin de kendisine ait kabul ettiği alanlarda çatışmalara sebep olmuştur. Bu olaylar sonucunda Yunanistan tarafından bir Türk F16 savaş uçağı ege denizi açıklarında düşürülmüş. Sakız Adası 8 mil açığında deniz kuvvetlerimize ait bir hücüm bota Yunan savaş uçaklarınca taciz atışı açılmıştır. Bu gelişme ile Türk Yunan hududunda gerginlik had safhaya ulaşmıştır. » Bu gelişmeler üzerine Bakanlar Kurulu tarafından Milli Güvenlik Kurulu’nun teklifi üzerine 1. ve 2. Ordu bölgelerini kapsayacak şekilde; 2 Şubat 2003 tarihinden geçerli olmak üzere kısmî seferberlik ilanına karar verilmiştir. » Karar Resmî Gazete’de yayımlanmış ve TBMM tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. » Güneydoğu Anadolu’da terör olaylarının artması Kuzey Irak’taki belirsizliğin, yerini Kürt gruplarla gerginliğe bırakması Amerika Birleşik Devletleri’nin harekât öncesi verdiği sözleri tutmaması ve bu konudaki isteksizliği ve Kopenhag zirvesi sonucunda Avrupa Birliği ve Türkiye ilişkilerinin kopma noktasına gelmesi üzerine hükümetin yeni ittifaklar arayışları içine girmesi irticai kesimlerin İslam devleti kurma özlemlerini fiilen harekâta geçirmiştir. Özellikle Kocaeli, Adapazarı ve İstanbul’da rejim aleyhinde gösteriler düzenlenmeye başlanmıştır. » 22 Şubat 2002 tarihinde İzmit’te bir grup ilköğretim okulu müdürü ve öğretmenleri çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında türban ve başörtüsü yasağını protesto etmeye yönelik kanunsuz bir gösteri yapmaya teşebbüs etmiştir. Başlangıçta yürüyüşün önlenmesi için alınan tedbirleri müteakip meydana gelen olaylar giderek büyümüş, emniyet güçlerinin olaylara müdahale etmede gecikmiş olması bazı bölgelerde ise müdahale etmeyerek pasif destek vermesi nedeniyle pek çok işyeri tahrip edilmiş ve iki gün içinde 25 kişi ölmüş, yaklaşık 500 kişi yaralanmıştır.» İstanbul Fatih’te 28 Şubat 2002 tarihinde aşırı dinciler tarafından Atatürkçü düşünceyi savunan dernek binalarına yapılan saldırı sonucunda çıkan çatışmalarda çok sayıda bina ve işyeri tahrip edilmiş, olayların İstanbul genelinde yayılması sonucu 30’un üstünde insan ölmüştür. Kentteki pek çok mağaza ve ev yağmalanmıştır. Can derdine düşen halk orduya ait kışla ve jandarma karakollarına sığınmıştır. » İstanbul’un birçok semtinde sokak çatışmaları hergün vuku bulmaktadır. İstanbul genelinde halk sokağa çıkamaz hale gelmiştir. İşyerleri ve birçok alışveriş merkezine yönelik yağmalama olaylarının artış göstermesi nedeniyle esnaf kepenk kapatmak zorunda kalmış ve birçok zaruri gıda maddesi temininde zorluklar yaşanmaya başlamıştır. » Yetkililer tarafından İzmit ve Adapazarı’nda da gerilimin oldukça yükseldiği dile getirilmiştir. » Bu olaylar üzerine Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu’nun tavsiyesiyle sıkıyönetim ilan etmiş. Ve karar Resmî Gazete’de yayımlanarak aynı gün TBMM’nin onayına sunulmuştur. Ancak TBMM’de üye yeterli sayısına ulaşılamadığı için sıkıyönetim kararı onaylanmamıştır. » Gelişen bu durumlar üzerine Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nca Kuvvet Karargâhı’nda ordu komutanlarının katılımıyla bir değerlendirme toplantısı yapılacağı, muhtemel tedbirler ile iç tehdide yönelik geliştirilecek hareket tarzları gibi konuların da dikkate alınacağı bildirilmiştir. » Kuvvet Karargâhı’nda yapılacak değerlendirme toplantısında sunulacak ordu görüşünü belirlemek maksadıyla mart ayının ilk haftasında ordu karargâhında kolordu ve tugay komutanlıklarının katılımıyla bir toplantı icra edilecektir. Bu toplantıda yukarıda belirtilen ana esaslar çerçevesinde dış ve iç tehdide yönelik alınacak tedbirler, planlarda yapılacak tadilatla ilgili teklifler iç ve dış tehdide müdahalede ihtiyaç duyulacak kuvvet miktarı görüşülecektir. Arz ederim. ÇARE: MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ Orgeneral Çetin Doğan: Tamam, teşekkür ederim. Şimdi bu konunun görüşülmesine geçmeden evvel birkaç şey söylemek istiyorum. Onu hızla geçelim. Şimdi arkadaşlar, bu bir jenerik senaryo ama günümüzdeki gelişmelerle bir paralellik taşıyor. Eee, olasılığı en yüksek tehlikeli bir senaryo olarak öngördüğümüz konuda kısaca burada anlatıldı ayrıntılı olarak. Evet, içteki birlik bütünlüğü nasıl sağlayacağız, arkadaşlarımız bu konuyu işte gündeme getirdiler. Milli birliğin ve beraberliğin oluşmasında evvela inandırıcı milli birliği sağlayıcı bir hükümetin varlığı ile olur. Dini öne çıkartan, ümmet anlayışını öne çıkartan milli birliğimiz hiçbir zaman sağlanmaz. İnsanların dini inançları farklı farklıdır. Bu eski ümmet Osmanlı döneminde din adına, gaza yapma adına savaşlar vardı. Eski dönemlerde bütün ulusları 7 yıl, 40 yıl, 100 yıl savaşlarına falan soktular ama şimdiki dönemde ulusal çıkarlarımız ulus-devlet olmanın özelliğinden dolayı ulusal birliğimizde ilk Atatürk’ün o sözü ulusal birliğimizi öne çıkartır. Bunun için de her şeyden önce evet, hükümetin ve meclisin kendisine çekidüzen verdirici, ben onu söyleyeceğim şeyde Genelkurmay Başkanı’na Kuvvet Komutanı’na diyeceğim ki siz meclisi ve hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın ‘bu işin sonu boktur’ işte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliğimizin evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım. Milli Mutabakat Hükümeti kurulması sureti ile halkın tasvip edeceği tarafsız bağımsız daha tek...edeceği bu kadar gaile içinde ülkeyi daha sonra bütün bu gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması en önemli birinci... bu tabii, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı hani bugün de gidip onu şu anda yapın diye gideceğim yok yanlış da anlamayın. Bizim yaptığımız tekliflerimiz vardır. O teklifleri de şimdi sizlerle paylaşmak istemem. Neyse ama böyle bir konuda ortaya konacak tavır ve davranış budur. 210 BİN KİŞİ DİRENEBİLİRAlbay Yalçın (15. Kolordu Harekât ve Eğitim Şube Müdürü): Sayın Komutanım, takdimi perde sunudan takdim planına göre 25 dakikalık süre içerisinde gizlilik derecesinde arz edeceğim. Ordu geri bölgesindeki İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Yalova, Bursa, Balıkesir ve Bilecik illerinde toplam 16 milyondur. Ordu geri bölgesinde irticai yıkıcı ve bölücü faaliyetler açısından en riskli olan İstanbul’da aşırı sağ, bölücü ve aşırı sol terör örgütleri ve gruplarının toplam 180 ila 210 bin arasında bir kitleyi amaçları doğrultusunda etkileyebileceği, yağma, gösteri, yürüyüş gibi toplumsal olaylarda kullanabileceği, bu örgütlerin sayıları tam olarak tesbit edilemeyen militanlarıyla sabotaj ve bombalama, suikast gibi silahlı eylemlerde bulunabileceği değerlendirilmektedir. » Kritik bölgeler ve mukavemet etmesi beklenen kişiler kontrol altına alınacak her türlü mukavemet kesin bir kararlılıkla kırılacaktır. » Planın istihbarat amaçları içinde yer alan, kuruluş amaçları dışında çalışan veya faaliyetlere devam etmesinde sakınca görülen dernek, sendika ve meslek kuruluşlarıyla bunların yan örgütlerinin faaliyetleri üst komutanlık emirleri doğrultusunda durdurulacaktır. » Geçmişte irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere katıldığı tesbit edilen şahıslar gözaltına alınacaktır. » İrticai yıkıcı ve bölücü faaliyetleri desteklediği bilinen sıkıyönetim bildirilerine uymayan çeşitli yolsuzluklara adı karışmış kamu personeli yerine güvenilir, liyakatli, sivil veya emekli olmuş personel görevlendirilecektir. » Valilik, belediye başkanlığı, televizyon stüdyosu radyo evleri gibi binaların emniyeti sağlanacak, giriş ve çıkışlar kontrol altına alınacaktır. Planın istihbarat ekinde belirtilen irtiai, yıkıcı ve bölücü faaliyetleri desteklediği bilinen yayın organlarının yayını ve dağıtımı durdurulacaktır. BİZE 12 EYLÜL LAZIMKorgeneral Ergin Saygun (3. Kolordu Komutanı): Komutanım, ben evvela müsaade ederseniz şu konuyu vurgulamak istiyorum. Bu bir EMASYA değildir. Bu bir devletin bekasıyla ilgili bir şey. Rejimin devamı ile ilgili bir şeydir. Bu bakımdan diğer kuvvetlere mensup bölgemizdeki kurum ve kuruluşların da bu yaklaşım içinde olması ve bu yapılacak bütün planlamada yer alması, bilfiil görev alması gerekir. (İsmi belli değil): Şimdi bu ülkede gerçek vatanseverler ne yapacak yani şimdi onların karşısında bir kitle de yani onlar nasıl silahlanmışsa buna karşı bundan evvelki olduğu gibi onlara karşı bir harekât icra edilince yeni bir oluşum ortaya çıkacak yani. Buna silahlı kuvvetler müdahale mi edecek yoksa teşvik mi edecek yani bu oluşum içinde ülkenin yüzde oy potansiyeline baktığımızda ortaya çıkan irticai tablonun karşısında da yüzde 80’e yakın bir rakam var. Yani bunların da örgütlenmesi halinde, organize olması halinde, irticai unsurlara karşı yapılabilecek karşı bir harekâtın da olabileceğini gözardı etmemek lazım. 1. Tugay komutanımızın söylediği konu aslında 12 Eylül öncesinde ülke yangın yerine dönmüş her gün 50 tane insan ölüyordu. Sağ sol birbirine girmişti. Ama bir 12 Eylül darbesi bütün bunların hepsini ortadan kaldırdı. O ülke sütliman haline geldi. E şimdi böyle bir tehdidin ortadan kaldırılması için fazla uğraşa gerek yok. Yani kuvvetleri sağa sola göndermenin bana göre yapılacak en kolay harekât tarzı bir 12 Eylül gibi harekâtın baştan itibaren organize edilmek suretiyle bir anda söndürülmesi imkân sağlar diye düşünüyorum. Burada tabii, burada söylemek istemedik ama sonunda bunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bundan sonraki konuşmalarda da dikkate alın… İDRİS GÜLLÜCE’NİN YERİNE... Tuğgeneral Varol (2. Zırhlı Tugay Komutanı): Tugayın sorumluluk bölgesi Maltepe, Kartal Pendik Tuzla ve Sultanbeyli ilçelerini kapsamaktadır. Tuzla Belediye Başkanı İdris Güllüce ve Sultanbeyli Belediye Başkanı Yahya Karakaya yerine tesbit edilen personelle değiştirilecek . FENERBAHÇE STADYUMU TOPLAMA YERİAlbay Memiş (23. Motorlu Piyade Alay Komutanı): Komutanım, harekâtın 3. safhasında geçmişte irticai yıkıcı bölücü faaliyetlere karıştıkları tesbit edilen şahıslar gözaltına alınacaktır. Gözaltına alınan ve tutuklananlar başlangıçta Üsküdar bölgesinde Burhan Felek Spor Tesisleri’nde Ümraniye’de NETAŞ misafirhanesinde, Kadıköy’de Fenerbahçe Stadyumu’nda toplanacak, bilahare sorgulanmak üzere Ümraniye Cezaevi’ne götürülecek jandarma ve polis sorgulama timleri vasıtasıyla sorgulanacaktır. HALKA KARŞI ACIMASIZ OLMALIYIZGafur Paşa (Soyismi ve rütbesi belirtilmemiş): Komutanım, seçimlerden sonra gazetelerde şöyle bir haber geçti kırıntı gibi bilmiyorum. Arkadaşlardan da okuyan var mı ben okudum Tayyib’i tebriğe gidenlerin arasında çok sayıda emniyet mensubunun olduğu. Komutanım, valiler toplantısında kararnameden sonra İçişleri Bakanlığı’ndaki toplantıyı biz basına yansıyan kadarıyla namaz kılma olayları bu kadrolaşma Abdülkadir Aksu’nun bilinen şeyler zaten. Metin Yavuz Yalçın (52. Zırhlı Tümen Komutanı): Ben 2. ve 5. Kolordu Komutanlığı’ndan yeterli emniyet tedbirlerini alabilecek bütün birliklerimi oraya görevlendiririm. Onun dışındakilerin tamamını buraya getiririm. İstanbul’un üzerine çökerim. Ve belediye başkanıymış, yok ondan sonra savcıymış, hâkimmiş, kaymakammış, bu konuya olumsuz bakan tablolarda yer alan insanları gerekirse belediye başkanlıkları komutanları o görev de uhdesinde olacak şekilde görevlendirmek suretiyle ve ağır bir baskı ve biraz evvel ifade ettiği gibi. Ben tabii komutan arkadaşıma katılıyorum ama bir yerde de hani karşımıza halkı almak meselesi ayrı, bunlar kararlarını vermişlerdir. Bu ülkeyi bölecek parçalayacaklardır ve ülkeyi başka bir rejimin içerisine taşıyacaktır. Böyle kararlı olan bir halka karşı da acımasızca hareket etmek bizim görevimizdir. HALK DENİZDİR BİZ BALIKÇetin Doğan (Kapanış Konuşması): İçeride yapacağımız güvenlik harekâtının klasik bir EMASYA harekâtı olmayacağını bütün arkadaşlarım burada yaptıkları takdimlerle ortaya koydular. Klasik EMASYA anlayışından mutlaka çıkılacak ama bunun anlamı halka gereksiz yere kuvvet kullanma, o halkın yaşantısını daha da bozma gibi olmayacak. Halkı kendi etrafımızda toparlayarak, daha evvel söylediğim gibi sivil toplum kuruluşlarını, üniversiteleri Türk Silahlı Kuvvetleri’yle bütünleştirerek bunun üstesinden gelmek zorundayız. Mao’nun dediği gibi halk denizdir, biz balığız demiştir komünist rejimini yerleştirmek için. Biz ama laik demokratik Cumhuriyet’in sahipleri ve bekçileri aynı düşünceyi halkın deniz olduğunu laik demokratik Cumhuriyet’in bekçilerinin de balık olduğunu ve bu deniz içerisinde, bu su içerisinde yaşama koşulunun halkımızın desteğine mutlaka sahip olmamız gerektiğini de asla unutamayacağız. Ve şu anda halkımızın desteği çok yüksektir ve bu desteği yıpratacak adımlar atılmasına, içimizden başka türlü sesler çıkmasına mani olacağız. Onun için de bölgedeki sıkıyönetim planlamalarını yeni baştan daha radikal tertip ve tedbirlerle ama yeterli gücü bölgede bulundurarak...