Milliyet yazarı Belma Akçura, medyanın Atatür'ün manevi kızı Ülkü Adatepe’nin oğullarının haksız kazanç peşinde olduğunu iddia ederek niyet okuduğunu söyledi. Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe’nin oğlu Ahmet Kemal Doğançay'ın medyanın kendilerini "yargısız infaz ettiğini" anlatabilmek için kendisine 3 dosya sunduğunu söyleyen Akçura, "Medya Atatürk’ün mirasçılarının açtığı davaların ne anlama geldiğini sadece hukuki açıdan değil, Atatürk’ün geride bıraktığı ailesine yönelik tutum açısından da değerlendirmeli; özensizliği, vurdum duymazlığı, emanete sahip çıkılmamasını; Atatürk’ün kurumlarının, kızlarının, torunlarının başına ‘manevi’ ifadesini koyarak neye reva görüldüklerini de sorgulamalı!" dedi.
Belma Akçura'nın "Atatürk’ün vasiyet davasında medyanın rolü" başlığıyla (15 Ekim 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
Atatürk 1938’de bir vasiyet hazırlıyor: Cumhuriyet Halk Partisi’ne İş Bankası tarafından nemalandırılacak olan bütün nukut ve hisse senetlerini “şartlı” olarak bırakıyor. Mirasçılarına “her sene nemadan, nispetleri şerefi mahfuz kaldıkça, yaşadıkları müddetçe” pay edilmesini istiyor. Yani banka pay edecek, siyasi parti de denetleyecek…
Ancak Atatürk’ün mirası, yıllar içerisinde hem mirası denetlemekle yükümlü partinin hem de mirasçıların açtığı davalarla bir hukuk davasına dönüştü. Peki, kimler dava açtı?
12 Eylül darbesinden sonra CHP; 1980-1992 yılları arasında kâr paylarının ödenmediği, hisse payının düşürüldüğünü söyleyerek ve bir kısım hisse senetlerinin kontrolüne ilişkin haklarını bankadan yeniden talep etti. 1994’de açtığı davayı kazandı ve bütün haklarını geri aldı. CHP’yi de Atatürk’ün mirasçılarından Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu dava etti. Mahkeme bu davada da CHP’nin İş Bankası’ndan kurumlara verilmek üzere tahsil ettiği gelirleri ödemesi gerektiğine hükmetti. Atatürk’ün manevi kızlarından Sabiha Gökçen’in açtığı davada ise mahkemenin mirasçı lehindeki kararını Yargıtay bozdu.
Buraya kadar medyanın bu haberlere yaklaşımında, kamuoyuyla paylaşmasında bir sorun yok. Ta ki; Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe’nin oğullarının İş Bankası ve CHP’ye açtığı davalara kadar. Atatürk’ün manevi kızı Ülkü Adatepe’nin oğlu Ahmet Kemal Doğançay medyanın kendilerini nasıl yargısız infaz ettiğini anlatabilmek için önüme üç dosya koydu.
“Dosyalara bakın; ciddi bir hak gaspı var: Banka keyfi ödemeler yapıyor, vasiyeti kendi kafasına göre yorumluyor, CHP; Atatürk’ün vasiyetini sanki siyasi bir davaymış gibi, bankayı denetlemekle yükümlü olduğu halde görmemezlikten geliyor. Basın ise dava dosyasının içeriğine bakmadan bizi ahlaken linç ediyor. Kamuoyunda bu davalarla ‘haksız geçim kaynağı’ sağlamaya çalıştığımız algısı yaratılmaya çalışıyor. Basının davaları niçin açtığımız konusunda en küçük bir fikri yok. Medya dosyalara bakmadan fikir yürütebilir mi?” diyerek...
Kimin haklı olup olmadığına karar verecek olan elbette yargıdır. Ancak geriye dönük arşiv taraması yaptığımda medyanın bir kısmının davalara ya hiç yer vermemiş olduğunu ya da Ülkü Adatepe’nin oğullarının haksız kazanç peşinde olduğunu iddia ederek niyet okuduğunu gördüm. Atatürk’ün manevi kızı Ülkü’nün ölümünden sonra dava açılmış olması Ülkü’nün haklarının yaşarken gasp edildiği iddiasını ortadan kaldırmaz. Bunu söylersek o zaman şu soruya da yanıt verebilmeliyiz: Peki, siyasi partinin kendisine emanet edilmiş mirasın, bugün “davalısı” durumuna düşmesini nasıl açıklayacağız? Üstelik bu miras her defasında banka ve parti aleyhine açılan bir başka davanın konusu olmuşsa...
İkincisi Atatürk’ün vasiyetinde yer alan “Her seneki nemadan bana nisbetleri şerefi mahfuz kaldıkça” ifadelerinin dava dosyalarında “mirasçıların Atatürk’e intisap şerefini yitirmeleri...” halinde yorumlanmış olmasının haber değeri taşımadığını söyleyebilir miyiz? Gazeteciler bir davanın içeriğini bilmeden niyet okuyamaz. Bilse de okuyamaz. Bilgiyi çarpıtmadan, deforme etmeden ahlaki bir biçimde kamuoyuyla paylaşmak zorundadır. Kararı verecek olan ise yargıdır.
Medya Atatürk’ün mirasçılarının açtığı davaların ne anlama geldiğini sadece hukuki açıdan değil, Atatürk’ün geride bıraktığı ailesine yönelik tutum açısından da değerlendirmeli; özensizliği, vurdum duymazlığı, emanete sahip çıkılmamasını; Atatürk’ün kurumlarının, kızlarının, torunlarının başına ‘manevi’ ifadesini koyarak neye reva görüldüklerini de sorgulamalı!
“Hayat ve Biz”, “Hayvanlar ve Biz” projesiyle binlerce insana 25 sergiyle ulaşan İstanbul Zihinsel Engelliler için Eğitim ve Dayanışma Vakfı (İZEV), şimdi de sosyal sorumluluk projesi defterleriyle yeni yıl hediyeleriniz olmaya aday. Bu yıl kurumsal hediyeleriniz onların sosyal sorumluluk projesi olsun. Bu afiş; markanıza özel bir cover sunumuyla farklı bireylerin yaşam hakkını desteklemeniz için. Ve desteklenmeli…2018 “Farkındalık Yılı” olacaksa böyle olsun.
Türkiye’nin ev sahipliğinde yapılan Avrupa Ampute Futbol Federasyonu (EAFF) Avrupa Şampiyonası’nın final karşılaşmasında Türkiye, İngiltere’yi 2-1 yenerek şampiyon oldu. Bedensel engelin başarısı, medya ve sosyal medyada muhteşem bir dille anlatıldı. Övgü hak edene yapılır. Sanırım en büyük kazancımız da bu oldu.