Medya dükkanı ve Nuh Köklü

Medya dükkanı ve Nuh Köklü

Neredeyse bir ay oldu ve ben bu yazıyı ancak yazabiliyorum. Bu mesleğe adım attığımda beraber çalıştığım, en sevdiğim ağabeylerimden biri olan Nuh Köklü kutsal devletin makbul vatandaşı saydığı bir “esnaf” yüzünden dükkanına kartopu isabet ettiği için öldürüldü. Yani, yerseniz. Nuh Köklü benim Nokta’daki ilk editörlerimden biriydi. O zaman derginin başında Mustafa Sönmez vardı. Levent’teki o küçücük sekiz ay benim bu meslekteki en keyifli sekiz ayımdı. Onun sayesinde alıştım ben Süper’e. Orada tanıştım bugün Kalinka adıyla kendi mekanını açmış olan Salih’le. Tuzsuz fıstık, bira eşliğinde az muhabbet yapmadık orada.

Levent’teki o mutluluğumuz neden sadece sekiz ay sürdü? Şimdi diğerleri “Allah AKP’ye zeval vermesin derken” o zamankiler de “Allah derin devlete paşalara zeval vermesin” diyordu. Mustafa Sönmez, Halil Berktay’a “1915’te Ermenilere Ne Oldu” eki hazırlattığı için kovmaktan beter edildi. Zorla istifa ettirildi. Sonra Erol Evcil’in, Asil Nadir’in, Masum Türker’in avukatı olmuş olan telaşe müdür zorla utanç vesikası olan bir özür yazısı yayınlattı. Yetmedi, Bilgi’deki Ermeni Konferansı arifesinde Cemil Çiçek “Bu Türk milletini arkadan hançerlemektir. Keşke dava açma yetkimi devretmeseydim” diye böğürürken “ ‘bilimsellik kisvesi altında’ aslında Ermeni tezinin propagandasının yapıldığını hazin olanın, bu hain projeye Boğaziçi Üniversitesi’nin alet edilmesi olduğunu” haykıran Şükrü Elekdağ’ı kapak yapmıştı. Elekdağ YÖK ve diğer rektörlere de vazife biçiyor ve bu konudaki görüşlerini açıklamaya davet ediyordu. O da yetmedi konferansın Bilgi’ye taşınmasını sağlayarak sahip çıkan Murat Belge’yi karalamak için o sırada İletişim Yayınları’ndan kavga edip ayrılmış olan Nihat Genç’le röportaj yapıldı. “Murat Belge’nin şeceresini dökmek için” Aynı telaşe müdür biz Abbas Güçlü’nün Muğla’da şak şak Kenan Evren’i alkışlatmasından sonra 12 Eylül’de ne olmuştu kapağı yaptığımızda “Deli misiniz siz? Bunu şimdi yaparsak Erdoğan askerle kavgalıyken Erdoğan’ın tarafını tutmuş oluruz” gibi deli saçması bir bahaneyle bir gecede 12 Eylül kapağını değiştirtmişti.

Bu arada Nuh Köklü ne mi yaptı? Bir ara gene Arjantin’e gitti geldi. Sabah grubuna girdi. Orada Sabah-ATV grevine destek verdi. Sonra NTV’ye girdi. Muhtemelen Gezi olayları döneminde oradan da ayrıldı. En son da Yeldeğirmeni Dayanışması’na destek veriyordu. Muhtemelen yurdumun “makbul esnaf”ı da şöyle düşünüyordu: “Ula bu anarşikler başımıza bela açacak, bizi işimizden gücümüzden edecekler” Muhtemelen uzun süredir Nuh Köklü ve arkadaşlarına uzun süredir diş biliyordu. İşte onun için o kartopu çığ olup Nuh Köklü’nün üstüne indi.

Peki benim pek mühim (?) eski Nokta anılarının ardından Nuh Köklü’yü yazmış olmamın ne anlamı var? Aslında mesele şu: Birileri hâlâ memlekete AKP gelmeden önce memlekette adeta İsveç demokrasisi vardı havasında. Sanki daha önce bu memlekette medya çok özgür olmuş da AKP her şeyi bozmuş gibi davranıyor birileri. AKP sistemi yönetenlerin nasıl haysiyetsizler olduğunu bildiği için ve arkasına yüzde 50’yi almış olduğu için “Atın şu adamı, kadını gazeteden” ya da “Alo Fatih” diyebilerekten düzeni bir üst seviyeye taşıdı sadece müdanasızca. Siz Erdoğan’ın alenen yaptığını diğerlerinin perde arkasında yapmadığını mı sanıyorsunuz? Yoksa siz annenizin margarinini mi kullanıyorsunuz? Ya benim tepemi attırmayın. Salih sen de şu tuzlu fıstığa bir kase bir de bira getir.

https://melunkalem.wordpress.com'dan alınmıştır