Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) yıllık dava izleme raporuna göre ifade özgürlüğüyle ilgili 41 davada yargılanan 67 kişiye toplamda 299 yıl iki ay 24 gün hapis cezası verildi.
MLSA dava izleme koordinatörü Mümtaz Murat Kök, bugün basınla paylaşılan raporla ilgili “Rapor, anayasada garanti altına alınmış temel hakların kullanımının giderek daha fazla kriminalize edildiğini gösteriyor” dedi.
Diken'de yer alan raporda 1 Eylül 2021- 20 Temmuz 2022 arasında 23 farklı şehirde 1398 kişinin yargılandığı 210 dava incelendi. Bu davalarda 318 gazeteci yargılandı. Davalarda öne çıkan bulgular şöyle oldu:
-Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin daha önce verdiği kararlarda sistematik hak ihlallerine sebebiyet verdiğine hükmettiği kanun maddeleriyle çoğunluğu aktivist, öğrenci, gazeteci ve siyasetçi olan kişilerin yargılanmasına ve bu maddelerle cezalandırılmasına devam edildi.
Raporun tamamı için tıklayın...
-Önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de takip edilen davalarda en çok terörizm suçlamaları yöneltildi. Yöneltilen suçlamalar arasında ‘terör örgütü propagandası yapmak’ suçlaması olan 62 davanın 46’sında; ‘terör örgütü üyeliği’ suçlaması olan 44 davanın 38’inde yalnızca gazeteciler yargılandı.
-Yargılanan kişilerin yazdıkları haberler ve yazılar, çektikleri fotoğraflar, beyan ve ifadeleriyle birlikte sanıkların yaptığı ya da yaptığı iddia edilen sosyal medya paylaşımları bu dönemde yöneltilen suçlamalara sıklıkla delil olarak gösterildi.
-2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na dayanarak açılan davalarla anayasa ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler tarafından garanti altına alınan önceden herhangi bir izne tabi olmaksızın barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkının kriminalize edildiği kaydedildi. Bu davalarda yöneltilen suçlamalara, idarelerin 2911 sayılı yasanın 17’nci ve 19’uncu maddelerine dayanarak ‘milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması’ amacı güttüğü iddia edilen yasakları sıklıkla delil olarak gösterildi. Pandemi tedbirleri gerekçe gösterilerek alınan yasaklama kararları da suçlamalara delil olarak gösterildi.
-Önceki raporlama dönemlerine göre bu dönemde karara bağlanan davalarda verilen hapis cezalarında radikal bir artış gözlemlendi. İfade özgürlüğü üzerindeki baskıyı ve mahkemelerin değişen siyasi konjonktürle birlikte artan cezalandırma iradesini gösterir şekilde hak savunucusu Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet, gazeteci Rojhat Doğru’ya verilen müebbet hapis cezalarına ek olarak bu dönemde karara bağlanan 41 davada yargılanan 67 kişiye toplamda 299 yıl iki ay 24 gün hapis cezası verildi.
-Verilen hapis cezalarına benzer şekilde bu dönemde karara bağlanan davalarda verilen beraat kararlarında da ciddi bir artış kaydedildi. Her ne kadar Adalet Bakanlığı istatistiklerinde kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararlarda geçen yıla oranla yalnızca yüzde 0,4’lük bir düşüş olduğu belirtilse de bu dönemde 226 kişi hakkında 51 davada beraat kararı verilmesinin ifade özgürlüğünü ilgilendiren soruşturmaların kolaylıkla davaya dönüştüğüne işaret etmektedir.
Yargılanan kişilere ‘örgüt propagandası’ suçlamasının yöneltildiği 62 davanın 46’sında ve ‘örgüt üyeliği’ suçlamasının yöneltildiği 44 davanın 38’inde yalnızca gazeteciler yargılandı. Bu suçlamalarda gazetecilerin haberleri, sosyal medya paylaşımları ‘delil’ sayıldı. 38 gazeteci, ‘örgüt içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte, örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek’ suçlamasıyla hakim karşısındaydı.
Diğer yandan beş farklı davada toplamda 10 gazeteci, ‘terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklama, yayınlama veya bu yolla kişileri hedef göstermek’ suçlamasıyla hakim karşısına çıktı. Yargılanan gazeteciler arasında Diken muhabiri Canan Coşkun da vardı. Coşkun, Ali Açar ve Cansever Uğur’la birlikte polis tarafından gaz bombasıyla öldürülen Berkin Elvan’la ilgili soruşturma hakkında yaptığı haberden dolayı yargılanıp beraat etti.
Bu dönemde 18 gazeteci, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla hakim karşısına çıktı. ‘Kamu görevlisine hakaret’ suçlamasıyla yargılanan gazeteci sayısı 36. Protestoları takip eden 26 gazeteci, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefetten yargılandı.
Bu dönemde ‘Coalition Against SLAPPs in Europe’ (CASE) tarafından ‘güçlü kişi ve şirketlerin yargıyısuistimal ederek eleştirel ifadeyi susturmak için açtıkları davalar’ olarak tanımladığı davalarda dört gazeteci hedef alındı.
Örneğin Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın yöneticisi olduğu Türkiye Teknoloji Takımı (T3) Vakfı, 28 Ocak 2019 tarihinde Sözcü gazetesinde yayımlanan ‘İBB’den Vakıflara Hizmet Raporu’ yazısını gerekçe göstererek gazeteci Çiğdem Toker aleyhine 80 bin liralık tazminat davası açtı. Toker’in ‘gerçeğe aykırı yazı ve haberi’yle T3 Vakfı’nın ‘kişisel haklarının zedelendiği’ ve vakfa ‘hakaret’ edildiği iddia edildi.
Raporun hazırlayıcılarından MLSA dava izleme koordinatörü Mümtaz Murat Kök, “Rapor, anayasada garanti altına alınmış temel hakların kullanımının giderek daha fazla kriminalize edildiğini gösteriyor” dedi.
Kök, raporda iktidarın ‘makbul’ görmediklerini daha kuvvetli bir iradeyle cezalandırdığının görüldüğünü anlattı: “Büyük oranda gazetecilerin yazdıkları haberlerin, yazarların makalelerinin ve sosyal medya paylaşımlarının delil olarak sunulduğu davalar ile iktidarın makbul görmediği, siyasi eleştiri kapsamında olanlar da dahil her türlü ifadenin giderek daha da kuvvetlenen bir irade ile cezalandırıldığını görüyoruz.
Raporun bize sunduğu bu tabloyu ‘dezenformasyon yasası’, mecliste bekleyen onlarca dokunulmazlık fezlekesi ve her türlü barışçıl gösteri ve eylemin keyfi şekilde yasaklandığı ve şiddetle engellendiği gerçeğiyle düşünürsek önümüzdeki dönemde davaların da cezaların da artacağı tahmininde bulunmak çok da zor değil. Bu dönemde kayıt altına aldığımız bir diğer eğilim ise ilk derece mahkemelerinin ve savcılıkların AYM ve AİHM kararlarını aktif bir biçimde görmezden gelmeleri oldu. Örnek vermek gerekirse: Savcılıklar AYM’nin anayasaya aykırı dediği ‘sanal devriye’ yöntemini kullanarak elde edilmiş delillerle iddianameler hazırlarken mahkemeler bu iddianameleri kabul ederek birçok davada yurttaşları cezalandırdı. Türkiye’nin neden arka arkaya 18’inci madde ihlalleriyle AİHM tarafından mahkum edildiğinin cevabı da tam olarak burada aslında."