'Medya yeniden yapılandırılmalı'

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın yakın danışmanlarından biri olan ve Yeni Şafak gazetesinde Yasin Doğan lakabıyla yazılar yazan Yalçın Akdoğan, medyanın yeniden yapılandırılmasını önerdi. Akdoğan, bugünkü köşe yazısında, öncelikle medyanın sermaye boyutu, medya-ticaret-sermaye ilişkisinin ele alınmasını istedi. Akdoğan, 'Basın özgürlüğü' başlıklı yazısında şunları yazdı:"Son günlerdeki gelişmeler, basın özgürlüğünün ve basın ahlakının daha sağlıklı bir yapıya kavuşması için bir fırsata dönüştürülmelidir. Madem ortada bir kısım sorunlar var ve bu sorunlar ülkede siyasi krize dönüşüyor, o zaman iktidar-medya ilişkilerinin de bir parçası olduğu basın özgürlüğü meselesi yeni baştan ele alınmalıdır. Bu değerlendirmede “özgürlük” ve “ahlak” kavramlarının iç içe geçmesi gerektiği de unutulmamalıdır. Çünkü ahlaki zemini, ilke ve prensipleri tanımlanmamış özgürlük alanları yeni sorunlar üretebiliyor. Basın özgürlüğünün gereği gibi görülen bazı işler basın ahlakıyla bağdaşmayabiliyor. Öncelikle medyanın sermaye boyutu, medya-ticaret-sermaye ilişkisi ele alınmalıdır. “Parayı veren düdüğü çalar” anlayışı giderek medyada hakim oluyor. Kamu çıkarlarını gözetmesi gereken medya mensupları “patronun çıkarlarını” gözetmek durumunda kalabiliyorlar. AP: Basın özgürlüğüne gölge düştüEskiden gazete, dergi, televizyon sahibi olmak bir misyonun, bir mesleğin temsilcisi olmak anlamına geliyordu. Artık “medya patronu” diye anılan, tamamen ekonomik güdülerle faaliyet yürüten, piyasa şartlarının ve ekonomik çıkarlarının gereklerine göre medyasını yönlendiren bir kişiden bahsediyoruz. Medya kuruluşunun ekonomik faaliyetlerin bir enstrümanı olarak devreye sokulması basına yüklenen dördüncü kuvvet fonksiyonunu, kamusallığı, demokratik sistemin bir uzvu olma misyonunu geri plana itiyor. Artık kamunun menfaatlerine göre sorgulayan, araştıran, toplumu bilgilendiren bir iletişim aracından bahsedemiyoruz. Onun yerine patronunun menfaatlerine göre ekonomik alanı manipüle eden, toplumu yönlendiren, siyasete yön vermeye çalışan bir aygıt ön plana çıkıyor. Medya patronlarının her sektörde, ekonominin her alanında, kamu-özel ayrımı yapmadan her türlü işin içinde yer alabilmeleri, iyi değerlendirilmesi gereken bir husustur. Sermayenin gücü ve etkinliği basın özgürlüğünün çerçevesini çizen faktörlerden biridir. İkinci husus, medya gücünün belli ellerde toplanması, tekelleşme ve kartelleşmenin yaşanmaya başlamasıdır. Bu da, basın özgürlüğü açısından sıkıntılı bir durumdur. Özgür, bağımsız ve tarafsız basın demek, çok seslilik ve çeşitlilik demektir. Eğer basın, demokratik bir güç odağıysa, her demokratik sistemde olduğu gibi bu alanda da güç temerküzüne izin verilmemelidir. Basın özgürlüğü açısından hassas olan üçüncü konu, yayınların hangi saiklerle yapıldığı, yani yayın politikasıyla medya çıkarları arasındaki ilişkinin mahiyetidir. Kamu otoritesinden beklentisi ve menfaati olan bir yayın organının aleyhte haberler yapamaması veya çıkarlara göre destekleyen yayınlar yapması nasıl bir sorunsa, çıkarlara göre aleyhte haberler yapma, eleştiriler getirme de bir sorundur. Özgürlük çift taraflıdır. Bir tarafında yapılması istenenlere karşı hür iradesiyle hareket edebilmek, baskı ve tekellüften azade olmak yer alır. Öbür tarafında istediğini “yapabilmek”, gerçekleştirebilmek… “Otur” talimatına karşı oturmamak da, kalkıp istediği yere gidebilmek de özgürlüğün bir parçasıdır. Eğer medya grubu aleyhte haber ve kampanyaları başka bir amaca ve çıkara yönelik olarak bir baskı unsuru olarak kullanıyorsa, burada demokratik bir özgürlük kullanımından söz edilemez. Medyanın ve özgürlüğün kötüye kullanımına da fırsat verilmemelidir. Amacın ve niyetin ne olduğunu tespit etme imkanı olmadığına göre yayın hakkı elbette belli kurallar çerçevesinde mahfuzdur, ancak buna karşı eleştiri ve sorgulama içinde olmak da ayrı bir haktır, tek çıkış yoludur. Aleyhte yayınların zoraki engellenmeye tabi tutulması nasıl mümkün değilse ve bu basın özgürlüğüne aykırı bir durum olursa, yapılan yayınların içyüzünü ve gerçek maksadını deşifre etmek de doğal bir haktır. Özgürlük kavramını içini doldurarak, özünü koruyarak daha derinlemesine değerlendirmek durumundayız…"