T24 - Can Dündar, televizyonlarda geçmişi aşağılayarak, kendi değimiyle ''mazi yağmacılığı'' yaparak müşterilere ''değişim'' ve aksiyon dolu reklamlar sunanları eleştirirken, ''değişim pompalamasının'' medya üzerindeki tasviye hareketlerini nasıl hızlandırdığına da dikkat çekti. Dündar, ''... Son dönemki değişim pompalaması, pratikte başka bir işlev görüyor'' dedi ve şu sözlere vurgu yaptı, ''Zaman‘ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, önceki gün yeni medya teknolojilerini överken yaptığı konuşmada “dünyada olduğu gibi medyada da büyük değişime ayak uyduramayan her şeyin tasfiye olacağını” ilan etmiş.'' Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar'ın bugün (23 Haziran 2011) kaleme aldığı ''Değişim ve tasfiye adlı yazısı şöyle: Değişim ve tasfiye Televizyonda yeni bir web-tv’nin tanıtımı yapılıyor. Sinema tarihinin klasiklerinden “Casablanca”nın ünlü sahnesi alınmış:
Ingrid Bergman, piyanodaki Sam’den “eski günlerin hatırına” o şarkıyı “yeniden çalmasını” istiyor.Sam, tüm zamanların en güzel parçalarından birini çalmaya başlıyor:“You must remember this...”O sırada tişörtlü bir genç, filme dalıyor. Sam’in yanına gelip “Abi n’olur tekrar çalma, kalk adamları kovala” diyor.Sonra da Bergman’a çıkışıyor:“Ablacım sıkıldık. Aksiyon, macera seyredelim artık...” * * * Benim gibi klasik sinema düşkünüyseniz, bu güzelim filmin içine zerk edilen “abicim-ablacım” muhabbetinden hazzetmeniz zordur. Belki ben yaşlanmışımdır, belki reklamcılarda hiç “eski günlerin hatırı” kalmamıştır, bilmiyorum; ama giderek yaygınlaşan bu “mazi yağmacılığı” canımı sıkıyor. Oysa araştırsanız göreceksiniz:Bunu yapanların çoğunu, o mazi yetiştirmiştir.Varlıklarını borçlu oldukları yıllardan sıkılmış olabilirler tabii; ama insan sormadan edemiyor:Bir yeniliği tanıtırken maziyi aşağılamak şart mıdır?Yeni müşteri aksiyon seviyor diye, Casablanca’nın piyanisti adam kovalamak zorunda mıdır?Yeninin ihyası için eskinin tasfiyesi kesin kural mıdır? * * * “Müesses nizam”ın yeni hâkimleri, değişimi kutsuyor bu aralar...Değişim, içeriksiz kutsal bir şey değil oysa; iyisi de var, kötüsü de var.Mesela bahsettiğim reklama bakıp “Abicim, asıl bu kof macera tutkusundan sıkıldık. Keşke Casablanca’da kalsaydık” diyenler de çok...Ama son dönemki değişim pompalaması, pratikte başka bir işlev görüyor:“Değişim”i “kutsal”, “zaruri” ve “kaçınılmaz” sayarsanız, “yeni”yi eleştiren herkesi de “geri kafalı”, “çağdışı”, “demode” diye yaftalayıp tasfiye etme hakkına kavuşmuş oluyorsunuz.Zaman‘ın Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, önceki gün yeni medya teknolojilerini överken yaptığı konuşmada “dünyada olduğu gibi medyada da büyük değişime ayak uyduramayan her şeyin tasfiye olacağını” ilan etmiş.Dumanlı iki yıl önce de bir yazısında tasfiyeden söz etmiş, o zaman da tasfiye edilecek yazarların listesi elden ele gezmişti.Geçen sürede Dumanlı’nın kehaneti büyük oranda doğru çıktı. Medyada ciddi bir tasfiye yaşandı.Arkasının geleceği anlaşılıyor.* * * Tamam, eski medyadan memnun değildik; sıkılmıştık.“Abicim, n’olur tekrar yazma” deme noktasına gelmiştik.“Macera”ya giriştik. Eskiyi silkeledik.Peki yenisinden memnun muyuz?Büyük hızla değişerek bir anda “Aynı sazın teliyiz biz” korosuna katılanların gazetelerine, televizyonlarına bakıp “İşte özlediğimiz medya bu” diyebiliyor muyuz?Yoksa “değişim” diye pazarlanan şeyin, sadece sermaye ve gücün el değiştirmesi olduğunu, eski filmin içine yenilerin montajlandığını mı görüyoruz?Sizi bilmem, ama “değişim” adına yapılanları gördükçe ben, okuduğum gazeteler, izlediğim kanallar, beğendiğim yazarlar değişmesin diye dua eder noktaya geldim.Değişmek, bu devirde insanı tasfiyeden korur belki; ama tarihin nihai hükmü bence daha değerli...“You must remember this!”