Milli Gazete yazarı Mehmet Şevket Eygi'nin 25 Temmuz Cuma günkü köşesinde 'Mehdi’nin ayak seslerini duyuyorum' başlıklı yazısı şöyle;
Osmanlı Hilafet-i İslamiyesinin yıkılmasından sonra Müslümanlık âleminde Kezzabiyyun, Deccaliyyun, Süfyaniyyun devirleri başlamıştır.
Büyük tahribat olmuş, kütleler halinde irtidat görülmüştür.
Uzun süren küfür ve dalalet gecesinden sonra nihayet ufukta Mehdiyyet fecr-i sadıkının nurları görülmeye başlanmıştır.
Mehdi’nin kuracağı Kur’an, Sünnet ve Şeriat düzeni öyle kolay kolay, tereyağından kıl çekercesine zahmetsiz olmayacaktır.
Yakın gelecek, en doğrusunu Allah bilir, büyük savaşlara, iğtişaşa, melhamelere, kıyımlara, sıkıntılara gebedir.
Zahirde Müslüman görünen birileri, dünya hırslarıyla Fırat’ın altındaki hazinelere saldırmışlar ve büyük kara ve necis servetlere sahip olmuşlardı, onlar helak olacaktır.
İslam dinini, dünyevî ve uhrevî ahkam tasnifine tâbi tutan ve Şeriatın dünya ile ilgili hükümlerini göz ardı eden dünyevî=seküler sözde Müslümanlar feci şekilde aldandıklarını anlayacaktır.
Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de büyük kanlı savaşlar cereyan edecektir.
Deccallar ve Süfyanlar tepetaklak olacaktır.
Bâtıl gümbür gümbür yıkılacaktır.
Musibetler toptan gelecek, kötülerin yanında iyiler de zarar görecektir.
Susuzluk, ekmeksizlik… Evsizlik, barınaksızlık… Ateş ateş ateş… Zelzele-i Kübra…
Bana dokunmayan yılan bir yaşasın diyenleri büyük yılanlar sokup ağulayacaktır.
Kezzablar, Deccallar, Süfyanlar sonuna kadar direnecek ve çok acılar çekilecektir.
Haramla yapılmış yüksek binalar çökecektir.
Elektrikler kesilecek, bütün şeytanî cihazlar çalışmayacaktır.
43’cü kattaki kâşanesinden cihanı nemrudâne seyr eden gafil mağrurlar yüksek merdivenleri çıkamayacaktır.
Kaddafilerin aklı olsa, kanlı iktidarlarından feragat edip bir kûşe-i inzivaya çekilirler ama onlarda o akıl nerede…
Zalimlerin en akıllısı Zeynel olmuş, çekip gitmişti.
Mübarek diretmişti ama diretmesi onu iktidarda tutmaya yetmemişti.
Saddam keşke iktidardan vaz geçmiş ve sürgünü tercih etmiş olsaydı.
Âhir zaman fitneleri başlamıştır… Deccallık, Kezzablık, Süfyanîlik devirleri bitiyor.
Mehdinin ayak seslerini duyar gibiyim.
Kulağınızı yere koyun ve dinleyin… Kur’an, Sünnet, Şeriat, adalet, güvenlik diye atıyor zeminin kalbi.
Direnmenin faidesi yok. Mehdi gelecek, Şeriat gelecek, adalet gelecek…
Tufandan sonra sükunet hükümran olacak. Ölenler ölecek, kalanlar kalacak. İman ile ölenler bahtiyar olacak; şirk, küfür, dalalet yolunda ölenlerin zararı büyük olacak.
Bundan sonra Deccalperestlerin, Kezzabların, Süfyanîlerin işi bitiktir.
Ben hem Müslümanım, hem de Deccalîyim diyenler büyük kayıptadır.
Rahmana iman ve itaat edeceksin, Tağuta cephe alacaksın.
Ey Dresden (13-14 şubat 1945 gecesi) ahalisi, ey modern Pompeililer, Sodom ve Gomore halkı, Bizans ve Roma… Uyanın bu gaflet uykusundan…
Sezar mabetlerinin hepsi yıkılacak.
Deccallık ve Süfyanilik devri sonuna geldi… Mehdi zuhur, İsa aleyhisselam nüzul edecek.
Kimseyi altınları gümüşleri, dolarları euroları, Altın Buzağı şirketi hisse senetleri kurtaramaz.
Sahih bir iman, ihlaslı ibadet, kalb-i selim gerek kurtulmak için.
Sende bunlar var mı?
Keşti-i Nuh hangi sahilde, biliyor musun?
Tufan yaklaşıyor, koş gemiye gir, yoksa boğulur helak olursun…
*Müslümanı dünyevîleştirmek, ona yapılacak çok büyük bir zulümdür. Çünkü dünyevîleşmek, yavaş yavaş sinsice farkında olmadan küfre ve ebedî felakete götürür.
*Din elbette bir vicdan işidir. Lakin din sadece vicdan işidir demek büyük bir sapıklıktır. Din, dünya hayatını tanzim ve dünyayı iyi ve âdilâne idare etmek için gönderilmiştir.
*Âdil olmayan, zâlim olan bir Müslüman kesinlikle iyi bir Müslüman değildir.
*Kur’an bir bütündür. Kur’anın bir kısım hükümlerini kabul edip, bir kısım hükümlerini red, inkâr ve tekzib eden kimse, dıştan Müslüman görünse bile Müslüman değildir.
*Müslüman anne babanın birinci temel vazifesi çocuklarını (sosyolojik musalla Müslümanı değil!) iyi, imanlı, gerçek Müslüman olarak yetiştirmektir. Bu da onlara sahih=doğru ilmihal bilgileri vermekle olur.
*Oğlunu ve kızını dindar yetiştirmeyen ebeveyn, onların mânevî katili olur.
*Çocuklarını küfür mekteplerinde okutanlar onlara büyük kötülük etmektedir.
*Çocuğunu yedi yaşında namaza başlatmayan, on yaşında devamlı namaz kıldırmayan ebeveyn büyük bir sorumluluk altındadır.
*Bir bilen Müslüman, bin bilmeyen Müslümandan üstündür.
*Devamlı olarak faydasız ilimler ve bilgiler edinen kimse akıllı değil, akılsızdır.
*Düğmeye basıyor ve evindeki ekranda bin türlü çirkinlik, kötülük, günah, azgınlık peyda oluyor. Müslüman bunları umursamazca seyr ediyor. Evi bazen kumarhaneye, bazen geneleve, zaman zaman batakhaneye dönüyor. Bu adam veya kadın ne biçim Müslümandır?
*Bizim Müslüman işten evine gidiyor. Oruçludur, akşam iftar açacak. Caddeler, meydanlar, sokaklar yiyenlerle, içenlerle dolu. O bu manzaradan hiç rahatsız olmuyor, dindarlığının ibresi kıpırdanmıyor. İşte size uyuşturulmuş, zombi haline getirilmiş seküler bir Müslüman.
*Gazze’de, Myanmar’da, Suriye’de Müslümanlar öldürülüyor, Şarkî Türkistan’da oruçlulara zorla su içiriliyor, İslam dünyasının her yerinde zulüm, kan, kıyım, savaş, küfür var. Bizim dini bütün, bu olup bitenleri ajans haberlerinden öğreniyor. Nihayet iftar saati geliyor, Müslümanımız (Bu, biz de olabiliriz) sofraya oturuyor ve mükemmel bir yemek yiyor. İştahında hiçbir kapanma yok. Çatlayıncaya, patlayıncaya, tıksırıncaya kadar yiyor. Yemekten sonra çayını içerken, ne olacak bu Müslümanların hali diyor. Ne şuurlu, ne merhametli, ne duygulu Müslüman!..
*Fâtih camiinin avlusundayız. Cenaze namazı kılınacak. Bazıları tanıdıklarını görünce dişleri görünecek şekilde gülüyor, yahu bunca zamandır nerelerdesin be diyor. Neşeli neşeli tokalaşıyorlar, şen şakrak gülüşüyorlar. Biraz ötede namazını kılacakları biçare cenaze tabutta sere serpe yatıyor. Zavallı şen şakrak Müslümanlar. Cenazeler ikiye ayrılır: Ölmüş cenazeler… Canlı cenazeler…
*1400 yıldan beri Müslümanlar Ramazan orucu tutuyor. Her günün akşamında sofraya oturup iftar açılıyor. Şu zamandaki ziyafetler gibisi tarih boyunca görülmemiştir. Lüks, şatafatlı, israflı, gösterişli, tantanalı, debdebeli, şaşaalı iftarlar. Tabaklarda yenmeyen yemekler çöpe atılıyor. Gazze’de oruçlu Müslümanların başına gökten ateş yağarken, biz burada lüks ve israflı iftar ziyafetleri veriyoruz.
*Bu Ramazan da iman ve Kur’an hizmetleri açısından boşa geçti. Yapılan hizmetler, yapılması gereken ve yapılabilecek hizmetlerin yüzde biri bile değil. Fakirlere yedirilen yemekler dışındaki iftar ziyafetlerini önemli ve temel bir hizmet olarak görmek mümkün müdür? Hele sofralarda israf varsa, günah kazanılmış oluyor.
*İstanbul’un karşı karşıya bulunduğu susuzluk ötelerden gelen bir uyarıdır. Bakalım uyanıp toplanabilecek miyiz?
*Özel not: Evimi istimlak bedeli ödemeksizin elimden almak isteyen gözleri dönmüş azgın rantçılara: Bana yaptıklarınızı unutmuyorum. Öncelikle ıslahınıza dua ederim. Islah olmamakta diretirseniz, beddua oklarım üzerinize olsun. Tepe üstü düşün!