Mehmet Altan: Darbecilerin önemli bir kısmının FETÖ’cü olduğu anlaşılıyor

Mehmet Altan: Darbecilerin önemli bir kısmının FETÖ’cü olduğu anlaşılıyor

Mehmet Altan*

Siyasal İslamcılar, Darbeci Fetö’cüler ve Demokrat Duruş…

Eskiden iktidar kavgasında ‘hasım’ sayılanların siyasi şablonu basit ve kolaydı: Atatürkçü laik ordu ve şeriatçılar… Bu ‘iktidar kavgası’nda Kürtlere, demokratlara, solculara zaten yer yoktu.

Uzunca zamandır süren AKP iktidarının ardından şimdilerde ortaya konulan yeni ‘görüntü’ ise çok değişik: Siyasal ‘İslamcı’ bir iktidar ve orduyu ele geçirerek onları kanlı bir şekilde alaşağı etmek isteyen ‘İslamcı’ FETÖ’cü darbeciler…

Yani çok uzun bir süre birlikte hareket eden ve adeta iktidar ortaklığı yapan AKP ve Cemaat…

İkisi de Müslüman, ikisinin de kutsal kitabı aynı, ikisi de namaz kılıyor, ikisi de Kuran okuyor… Şimdi ikisi ölesiye bir kan davası içinde…

Hâlbuki AKP’nin sevdiği deyim ile ‘ikisinin de alnı secdeye değmiş.’

Ama gel gör ki ‘laik Atatürkçü askeriye ve şeriatçılar’ ikilemi çoktan gitmiş, iki tarafında da ‘Müslüman’ların bulunduğu kanlı bir düşmanlık gelmiş.

Bu, Türkiye için çok yeni bir durum… Cumhuriyet tarihinde bir örneği yok.

* * *

Ancak bu yeni paradigma, askeri kanatların birbirini tasfiye etmesi, ordu içinde Batı yanlısı bir anlayışla Avrasyacı bir tutumun hesaplaşması ihtimalini de örtmemeli…

Birçok yazarın dile getirdiği bu ihtimalin de azımsanmayacak tehlikeleri içinde barındırdığını kavramak gerekiyor.

Şu anda doğru, net, saydam ve açık bir tablo yok ortada…

Her zaman yapıldığı gibi yalanlardan da bolca medet umulunca, bilgi kirliliği üzerinden siyasal strateji yapılınca, bu darbenin ardındaki gerçek durumu anlamak da zorlaşıyor.

* * *

O korkunç, vahşi, şiddet dolu darbe girişimi ertesinde siyasal iktidar bize, ‘TSK’yı ele geçiren FETÖ’cülerin darbe girişiminde bulunduğunu’ söylüyor… Darbecilerin önemli bir kısmının FETÖ’cü olduğu da anlaşılıyor…

Ama hepsi mi FETÖ’cü?

On dört yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidara göre ordudaki generallerden üçte birinden tutun da eski Hava Kuvvetleri Komutanı’na, MİT denetiminden geçen cumhurbaşkanı yaverine kadar bu köklü ve derin bir örgütlenme nasıl oluyor?

Aslında darbenin öğrenilme zamanından, verilen garip ifadelere, çelişkili demeçlere, darbe girişiminin ‘askeri lideri’nin belirsizliğine, amaçlarına, darbecilerin böylesine birbirinden kopuk hareket ettiği kanlı darbe çılgınlığına kadar ortada cevapsız kalmış o kadar çok soru var ki…

Böylesi ölümcül darbe girişimini saatlerce önce alan bir yönetim, böyle bir tablonun ortaya çıkmasını nasıl engelleyemez? Bunun akılcı ve inandırıcı izahı nedir?

* * *

İnsanlarımızı öldürdüler, Parlamento’yu bombaladılar, ekonomiyi tarumar ettiler…

Yasaması kadük olmuş, yargı denetimi buharlaşmış, kararnamelerle yönetilen, ‘olağanüstü hal’ ile tamamen tek bir iradenin yönettiği bir ülke haline geldi Türkiye…

Darbeyle ilgili gerçekler ne olursa olsun, devlet aygıtının çöktüğü açıkça görülüp anlaşılmakta.

* * *

Hukukun, demokrasinin, kuvvetler ayrılığının, temel hak ve özgürlüklerin, çoğulculuğun işlediği sağlıklı bir ülke bu hale gelir mi?

Bu lanet darbe girişimi ertesindeki çok hızlı, çok geniş ve ani devlet içi temizlik nasıl okunacak?

Bunca asker, polis, hâkim, savcı, bürokrat ve memur ‘darbeci’ ise ‘denetim’ mekanizmalarına ne oldu?

Bundan sonra başka ‘darbeci’ güçlerin devlet içinde mevzilenmeyeceğinin garantisi ne?

* * *

Tabii, asıl hayati soru şu:

Türkiye bu korkunç darbe ortamına nasıl geldi?

Son yıllarda anayasayı, yasayı, mevzuatı, idari ve hukuksal denetimi yok saymak, ülkenin sağlığını bozdu…

Baskı ve çoğulculuğu yok etmek de hastalığı derinleştirdi.

Hem sonuna kadar her türlü  darbeye karşı durmak, hem hukuksuzluğa demokratik bir şekilde direnmek, hem de yolsuzlukların üzerine gitmek, ülkenin sağlığını düşünmenin ve dürüst bir insan olmanın ilk şartıdır…

Pozisyon kaybetmemek için kendi onurları üzerinde şark dansözlüğü yapan bir fırdöndülüğün sahne almış olması bu gerçeği değiştirmez.

Birçok haysiyetli insan gibi liberal-demokratlar da yukarda tanımladığım duruşu sergilemekte.

* * *

Bundan sonra ne olacak?

Elden ayaktan düşmüş, hak ve hukuktan uzaklaşmış olan devletin onarımı nasıl gerçekleşecek?

Çapsız militan gruplar mı devlet kadrolarına doldurulacak? Yoksa liyakat ve beceri mi öne çıkacak?

Bu kanlı ve rezil darbe girişimi öncesi kolayından mümkün görünmeyen siyasal İslamcı bir faşizm yol mu alacak, ülkeyi demokrasiden, hukuktan ve meşru denetimden kopartan tek adam iradesine yönelik  bir takıntının önü açıldı mı varsayılacak? 

Yoksa demokrasi ve hukuku yok ederek siyasette bela ekmenin fırtına biçtiği görülerek makule mi dönülecek?

Ya da devlet içinde bir kanat bu ihtimallerden birine, bir başka kanat diğerine doğru mu hamle edecek?

* * *

Dünkü CHP’nin düzenlediği, AKP’nin desteklediği Taksim Mitingi yeni bir umut olabilir…

Camiler ve dinsel sloganlar etrafında mevzilenerek sokaklara çıkmak ve iktidarı savunmak, bu dönem anlam kazanmış ve önemli olmuştur. Darbeleri ortadan kaldıracak bir bilince hizmet etmiştir…

İnsanlarımız bunun için ölmüş, yaralanmış, sakat kalmışlardır…

Ama ‘çoğulculuktan, hukuk ve demokrasiden yana’, içeriği  ve söylemi buna uygun, askeri ve sivil her türlü darbeye, kuralsızlığa, hukuk tanımazlığa aynı ilkellik, kararlılık, samimiyet ve özveriyle karşı çıkılacak bir noktaya  gelindiğinde, ülke çok daha iyi yönetilecek, darbe ortamları söz konusu olmayacaktır.

* * *

Yol ayrımındaki Türkiye, hukuk ve demokrasinin, çoğulculuğun, temel hak ve özgürlüklerin peşinden gitmek zorunda.

Diğer yön, demokrasi ve hukuka ihanet, kanlı bir çıkmaz, girdaplı bir kaos yaratır.

Bu gerçeği, yaşayarak da öğrenmedik mi? 

14 yıllık iktidarın başlangıcında AB reformlarıyla yola çıkılmıştı, kanlı darbelere geri geldik…

Neden?

Geleceğimiz, bu soruya vereceğimiz cevapta yatıyor.

Bu nedenleri bulur ve tekrarını önlersek, yeniden güçlenen, sağlıklı bir Türkiye yaratmak mümkün olur.

Bu yazı ilk olarak gazete360.com’da yayımlanmıştır