Mehmet Altan*
Suriye’deki 'Emevi Camii'nde Cuma’yı kılacak ya da üç saat içinde Şam’a varacak olan gemi aslanları nerede acaba, sesleri solukları çıkmıyor...
Ortadoğu’da Müslüman Kardeşler üzerinden halifelik rüyaları görüp kendi üfürdüğü palavralara kendi inanan meczup zihniyet, Rus uçağını düşürdükten sonra şimdilerde Suriye sınırından burnunu bile uzatamıyor...
Aklı, hukuku, sağduyusu olmayan hastalıklı bir abartıyla asker soktukları Musul’dan da Obama’nın ihtarıyla çekilmek zorunda kaldılar...
Kimseye sormadan komşu ülkeye asker sevkedip, “biz asla oradan askerimizi çekmeyeceğiz” dedikten 48 saat sonra apar topar çekilmek zorunda kalan kaç ülke var acaba bu dünyada? Yeryüzünde kaç devlet böylesine rezil olmayı göze alan bir politika izler?
Dış politikada ardı ardına gelen eşine rastlanılmamış fiyaskolar, besleme basınla içeriye pompaladıkları hayalleri tuz buz etti.
Halifelik olmadı mı, o zaman içeride kan ve gözyaşı eşliğinde diktatörlüğü resmileştirecek bir başka hayali dene….
Son hedef bu mudur?
***
Bilmem dikkat ediyor musunuz, seçimler geride kalınca içerdeki IŞİD katliamları da bitti...
IŞİD’in hangi amaçla o patlamaları yaptığını bilemeyiz ama o patlamaların iktidarın oylarını dokuz puan arttırdığını biliyoruz.
Çok gecikerek ve yürekleri kan ağlayarak IŞİD’e karşı koalisyonun parçası olmayı kabul ettikten sonra bile bu kanlı çeteye karşı parmağını kıpırdatan var mı?
IŞİD’e karşı içerde bir hareket görmüyoruz ama Güneydoğu’nun kentleri savaş alanına döndü... Tanklar mahalle aralarında apartman bombalıyor.
7 Haziran’a kadar başkanlık için 'barış' oyunu oynanmıştı, 8 Haziran’dan sonra ve şimdi de yoğunlaşarak artan 'savaş' çıldırması var.
Milliyetçi oylar üzerinden başkanlık referandumunun hazırlığı mı bu?
***
Sokağa tank sok, evleri topa tut, şiddet ve teröre karşı binlerce askeri bölgeye indir.
Terör ile mücadele mi, iç savaş provası mı?
Terör ve şiddet sanıkları 'suçlu vatandaş' mı, 'düşman' mı?
Dünyada hangi devlet kendi derin ve ağır toplumsal sorunlarını 'topla tüfekle' çözebilmiş?
Bu, istikrarın zeminini mi sağlamlaştırır, yoksa Türkiye’yi paramparça mı eder?
Korkarım Suriye ve Irak’ta boş hayaller ve kof böbürlenmeler nasıl ters yüz olduysa, şimdi de Güneydoğu’da şiddeti yok edecek siyasi çareler yerine kendi toplumuna karşı girişilen tanklı toplu ürkütücü harekat, hepimizi dehşete düşürecek bir büyük felaketle sonuçlanmaya doğru yol alıyor.
*** Geçen haftanın büyük bir sessizlik ile geçirilen fakat manşetlik düzeydeki en önemli haberlerinden biri 6 Kasım tarihinde gelen, Türkiye’nin hava sahasını koruma amaçlı operasyonel 6 adet F-15C tipi savaş uçağı ile 6 adet F-15E tipi savaş uçağının daha fazla beklemeden İncirlik’i bırakarak geri dönmüş olmasıydı.
Niye geldi, niye gitti o uçaklar?
Gelişme görmezden gelinerek sessizliğe terk edildi.
***
ABD uçaklarının İncirlik’i terk etmesi açısından hemen sonra, Türk hava sahasının NATO 'kontrolü'ne terk edileceğine işaret eden haber geldi. Manşetlik bir haberdi ama gene besleme basın eliyle propaganda vesilesi yapılmak istendiği için yeterince derinlemesine yorumlanmadı, dikkat gösterilmedi.
NATO’nun Türkiye’ye hava desteği paketinde, erken uyarı uçakları AWACS’lar, gemisavar ve uçaksavar füzeleri bulunan fırkateyn ve komuta gemisini barındıran donanma birimi yer alıyor.
AWACS uçakları, dijital veri bağlantıları ile kara, deniz ve hava merkezli komutalara bilgi aktarabiliyor. AWACS’lar, Avrupa Müttefik Kuvvetler Başkomutanı (SACEUR) komutası altında faaliyet gösteriyor.
Ama asıl üzerinde düşünülmesi gereken konu, haberin içindeki NATO yetkililerinin yaptığı yorumlardı.
Örneğin, bir NATO kaynağı AWACS uçaklarının Türkiye’deki rolü hakkında şu yorumda bulunuyordu: “NATO, giderek artan şekilde Türk hava sahasının kontrolünü ele alacak. Böylece Türkler, bizim gökyüzünde gözümüzün olduğunun ve herhangi bir durumda onlara ikinci bir fikir sunabileceğimiz gerçeğinin farkında olacaklar.”
***
Reuters haber ajansına açıklamaları yorumlayan İngiltere merkezli RUSI savunma düşünce kuruluşundan Justin Bronk ise “büyük ihtimalle şu olacak; hava kaynaklı temas NATO’nun AWACS’ları tarafından takip ediliyorsa, SACEUR, Türklerin gerçekleştireceği her eylemi NATO komutanları ile koordine etmesini isteyecek ve NATO’nun kırmızı kartı olacak” demekteydi.
Türk hava sahası NATO komutasına geçiyorsa, NATO’nun kesin patronluğu ve NATO angajman kuralları geçerli olacaksa bunun Güneydoğu’daki iç savaş görüntülü kabus gelişmelerle bağlantısı da söz konusu olabilir mi?
Siyasal iktidar IŞİD diye başladı, Güneydoğu’nun yakılıp yıkılması noktasına gelindi...
NATO da IŞİD diye başlayıp, içerdeki korkunç tablonun kontrolden çıkması halinde meselenin uluslararasılaşması ve BM'ye kadar uzanmasının taşıyıcısı da olabilir mi?
Üstelik bölgedeki insanlarımız da artık yavaş yavaş umutlarını 'dışarıya' bağlıyorlar...
Evine top mermisi isabet etmiş, evi yanmış, yedi çocuğuyla ortada kalmış bir baba Reuters muhabirine, “dünyanın en güçlü ordusu bugün vatandaşları olan sivillerle savaşmaya gelmiş. PKK ve devlet arasında bir savaş olabilir ama sivil halkın ne suçu vardı, sivilleri korumak devletin yükümlülüğü değil mi? Madem devlet sivilleri koruyamıyor, NATO, BM duysun sesimizi, böyle devam ederse birçok sivil ölecek" demiş.
***
Doğrusu bir tek iradenin bireysel arantı ve hayallerine takılan ülkeler iflah olmuyor.
Emevi Camii’de Cuma namazı ya da üç saatte Şam'a varma ile bugün Suriye’de parmağının ucunu çıkaramama hali bunun en somut örneği.
İç savaştan milliyetçi oylarla diktatörlük çıkarma düşüncesi de korkunç felaketlere yol açmasın?
80 milyonluk toplumun çıkarları değil de Enver bozuntularının sultası geçerli gibi görününce, her türlü senaryo da akla geliyor.
Bu düzenbaz ve hırsız 'Siyasal İslamcılık', getirip ülkeyi kanlı bir çıkmaz sokağa bıraktı.
Bunlardan kurtulana kadar bu kan ve acı sürecek korkarım.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır