Mehmet Altan*
Türk Ceza Kanunu’nun 309. Maddesi, ‘Anayasa’nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenlerin’ ağırlaştırılmış müebbet ile cezalandırılmalarını öngörür.
Anayasa’nın öngördüğü düzeni ise Anayasa’nın 2. Maddesi tanımlar: ‘Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.’
Demokratik devlet…
Lâik devlet…
Sosyal devlet…
Ve hukuk devleti…
Mevcut siyasi iktidar, bu temel özellikleri her gün bıçaklıyor, kezzaplıyor ve kireç kuyularına atıyor…
Çok ağır suçlar işliyor.
*** Örneğin Recep Tayyip Erdoğan’ın kaymakamlara yaptığı konuşma ‘demokratik, laik bir hukuk’ devletinin temel prensiplerinin ağır bir şekilde ihlalini içermekte…
Bu ihlaller yukarıdan başlayıp aşağıya doğru yayılıyor.
Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun da bu manada ürkütücü bir cümlesine rastladım:
“Mezhep temelli tartışmalarda ortak bir tavır benimsemek, IŞİD'in ortaya çıkardığı ‘İslam düşüncesi’ni de değiştirme perspektifimiz var.”
Demokratik ve laik bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ‘mezhep temelli tartışmalarda ortak bir tavrı’ kiminle benimseyecek?
Suudi Arabistan’la…
Suudi Arabistan nasıl bir devlet? ‘Suudi Arabistan, şeriat yasalarının anayasa olarak kabul edildiği bir krallık.’
*** Suudi Arabistan’la ‘mezhep temelli tartışmalarda ortak bir tavır benimseyen’ Başbakan Ahmet Davutoğlu, bırakın ‘derin’ raporları, konuyla ilgili devletin resmi ajansı Anadolu Ajansı’nın geçen ay yayınladığı analizleri okusa acaba bir kez daha ‘ne yapıyorum’ diye düşünür müydü?
‘Suudi Arabistan-İran gerilimi ve mezhepsel savaş tehlikesi’ başlıklı Anadolu Ajansı yorumunda şu tespitler yer alıyordu:
“Bu bağlamda İran, dünyadaki tek Şii-İslam cumhuriyeti vasfıyla kendisini tüm dünyadaki Şiilerin merkezi ve koruyucusu olarak görürken, Suudi Arabistan ise hem İslam’ın en kutsal şehirleri Mekke ve Medine’nin ülke sınırları içerisinde olması hem de ülkenin resmi mezhebi olan ve kendi perspektiflerine göre Sünni İslam’ın özünü oluşturan Vehhabiliğin de merkezi olması sebebiyle kendisini Sünni dünyanın öncüsü olarak görüyor. İki ülkenin din âlimleri açık olarak birbirlerinin İslam anlayışlarını ağır bir şekilde ve bazen de tekfire kadar varan yani İslam dışı olarak görme seviyesine ulaşan bir üslupla eleştiriyor.”
*** Ayrıca aynı yorumda şöyle bir uyarı da vardı:
“Bu artan şiddet ivmesi bağlamında öne çıkan en kritik konu, bölgede artık iyice belirginleşen mezhep merkezli kutuplaşma ve bu kutuplaşmanın sonucunda her geçen gün daha yakından hissedilen bir mezhepler savaşıyla yüzleşme ihtimali.”
Başbakan, devletin resmi ajansının ‘Sünni İslam’ın özünü oluşturan Vehhabiliğin de merkezi olması sebebiyle kendisini Sünni dünyanın öncüsü olarak’ gördüğünü söylediği Suudi Arabistan ile ‘mezhepsel’ ortak tavır içinde olduğunu söylüyor…
Laik Türkiye Cumhuriyeti, Suudi Arabistan ile ‘mezhep temelli tartışmalarda ortak bir tavır’ benimsiyor.
‘Fiili başkanlık’ sistemine geçtiğimizi duymuştuk, ‘fiili’ olarak laiklikten de çıktık demek.
Ağır ‘fiiller’ bunlar.
*** Anlaşılan siyasi iktidar, mevcut rejimi ‘Türkiye Sünni İslam Cumhuriyeti’ olarak değiştirme gayretinde…
Eğer Suudi Arabistan ile Sünnilik üzerinden ortak tavır var ise Sünni olmayan vatandaşlar açısından durum ne olacak?
Hele hele Suudi Arabistan’ın, Şii dini lider Ayetullah el Nimr’i geçenlerde uyduruk sebeblerle idam ettiğini düşündüğünüzde olayın vehameti daha da artıyor.
*** Fehim Taştekin, Ayetullah el Nimr’inin idamından sonra Suudi Arabistan rejiminin ‘ötekileştirdiği’ vatandaşlarına nasıl bir muameleyi reva gördüğünü anlatan bir yazı yazdı: “Bir kere Suudi Arabistan’ın resmi mezhebi Vahhabilik, Şiileri ‘Hıristiyan ve Yahudilerden daha tehlikeli sapkınlar’ olarak görüyor.
…Şiilerin kestikleri yenilmez çünkü necistir, Şii kadınlarla evlenilmez çünkü Müslüman değillerdir, mahkemede Şiilerin şahitliği geçerli sayılmaz çünkü takiyye yapabilirler…
…Yönetimin daha fazla iş sözüne rağmen Şiiler arasında bırakın bakan olmayı bir tek vali, emniyet müdürü, yargıç ya da pilot çıkmıyor.
Hatta Şiilerin gittiği 300’ü aşkın kadın okulundan birinde bile Şii müdür yok. Şii öğrenciler kendileri için aşağılayıcı tanımlamalar kullanan ders kitaplarını okumak zorunda.
Bu yüzden 2002’de Amerikan Kongresi’nin insan hakları oturumunda Institute for Gulf Affairs’in müdürü Ali Ahmed ‘Suudi Arabistan dini apartheidin çarpıcı bir örneğidir’ ifadesini kullanmış. Yerinde bir tespit.”
*** Suudi Arabistan ile ‘mezhepsel’ bir işbirliği ile sadece Ortadoğu’daki düşman rejimlerin içine, kanlı belalara doğru yuvarlanmakla kalınmaz, ülke içine de benzin dökmeye neden olur.
Anayasayı ve hukuku yok sayan bu ‘fiili’ değişiklikler, Türkiye’yi ağır belalara doğru götürüyor.
İktidar, bütün ülkeyi yakacak.
Aklı başında biri bu kadar çok suç işleyip, belayı bu kadar bağırarak çağırmaz.
Ya bu iktidar ne yaptığının farkına varmayan bir şaşkınlık içinde ya da koca ülkeyi ateşe verip Neron gibi balkonda lir çalabileceğini sanan bir çılgınlığa kapılmış.
Bu yazı gazete360.com'da yayımlanmıştır