*Mehmet Altan
Niteliksiz malı pahalıya üreten bir firma piyasadan silinmiyor ise ülke fakirleşir... Siliniyor ise piyasada rekabet var demektir.
Nitelikli malı ucuza üreten, kaynağı kötü kullananı batırır.
Ekonomik kaynakların verimsiz kullanılmasını rekabet önler.
Rekabet sadece fiyatları düşürmez, sadece ürünün kalitesini iyileştirmez, firmaların yaratıcılığını da kışkırtır.
Rekabet, piyasa ekonomisinin temeli, özü, ana direğidir.
***
Bu nedenle piyasa ekonomisi düzenini uygulayan ülkeler rekabetin sorunsuz işlemesine büyük önem verir.
Rekabeti korumak tüketiciyi de korumak demektir.
Rekabet hukuku bu nedenle doğmuştur.
***
“Rekabet hukuku, serbest piyasa ekonomisini destekleyen ve sürdürmeyi amaçlayan, şirketlerin rekabete aykırı davranışlarını düzenleyen bir hukuk dalıdır.
Rekabet hukukunun amacı mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hâkim olan teşebbüslerin bu hâkimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamaktır.”
***
Modern anlamdaki ilk Rekabet Hukuku Kanunu, bundan 131 yıl önce, 1890 yılında ABD’de Sherman Antitröst Yasası adıyla yürürlüğe girdi.
Burada size bir soru... Türkiye’de ne zaman yürürlüğe girdi?
13 Aralık 1994 tarihinde... ABD’den 104 yıl sonra...
***
Türkiye, Rekabet Yasasını neden çıkardı? Gümrük Birliğine girmek için...
Türkiye ve AET, 1963 yılında Ankara Anlaşması adıyla bilinen bir Ortaklık Anlaşması imzaladı.
Anlaşma, Türkiye’nin kurulacak bir Gümrük Birliği vasıtasıyla AB Ortak Pazarına kademeli olarak girişi için üç aşamadan geçmesini öngörmekteydi:
1. Hazırlık (1964 – 1970)
2. Geçiş (1973 – 1995)
3. Nihai Aşama (1996’dan tam ekonomik entegrasyona kadar)
1973 yılında, iki taraf arasında gümrük vergilerinin kaldırılmasını amaçlayan bir Ek Protokol yürürlüğe girdi.
AB, Türk menşeli sanayi malları üzerindeki gümrük vergilerini geçiş döneminin başından itibaren kaldırırken, Türkiye’nin AB sanayi malları üzerindeki gümrük vergilerini kademeli olarak kaldırması hedeflendi.
Türkiye’nin Gümrük Birliği uygulamasını 22 yıllık bir süre zarfında tamamlanması öngörülmüştü.
1995 yılında Gümrük Birliği Kararı kabul edildi ve buna göre Türkiye, AB sanayi mallarına uygulanan gümrük vergilerini kaldırdı.
6 Mart 1995’de Avrupa Birliği üyesi 15 ülke ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Antlaşması, Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın tarafından imzalandı.
***
Kısacası toplumsal bir gereksinmeden dolayı değil, siyasal bir zorunluluktan dolayı...
Kimse de Türkiye neden rekabet üretmez, şimdiye kadar neden Rekabet Yasası’na hiç ihtiyaç duymadı diye sormadı.
Karar, 1 Ocak 1996’da yürürlüğe girdi.
Gümrük Birliği basında büyük bir gürültü çıkardı...
***
Gümrük Birliği, AB ile Türkiye arasındaki ticaret ve yatırımın büyümesini destekledi, Türkiye’nin üretkenliğini teşvik etti, Türkiye’nin müktesebata uyumunu kolaylaştırdı...
Ama çok daha önemlisi nispi olarak rekabet üretilmesine aşinalık yarattı.
Ulusalcı zihniyet ise bunun yeni bir kapitülasyon olduğunu iddia etti.
Siyaset ise bu çok olumlu adımın daha çok siyasal propaganda kısmına ağırlık verdi.
***
Gümrük Birliği Antlaşması’nın imzalandığı 6 Mart 1995 tarihli Hürriyet gazetesinin manşeti "100 yıllık rüya" idi...
Manşetin altındaki spot şöyleydi:
"Türkiye, 19'uncu yüzyılda başlattığı Batılılaşma hareketinde bugün tarihi bir adım atıyor ve gümrük duvarlarını yıkarak Avrupa ile Gümrük Birliği uygulamasına başlıyor."
xxxxxx
Aynı gazetenin 7 Mart 1995 tarihli manşetinde ise "Çağ açan imza" vurgusu vardı... Altındaki cümle şöyleydi:
"Gelecekte Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini sağlayacak en önemli adım olan Gümrük Birliği Anlaşması, dün Brüksel’de imzalandı."
Dönem Başbakanı Tansu Çiller’in “En geç 98’de AB tam üyesiyiz” cümlesi de manşette yer aldı.
Bunlar geriye dönüp baktığımızda medya-siyasal iktidar ilişkilerini de çok güzel örnekliyor...
Siyaset ve onun megafonluğunu yapan medya olaylara, ne kadar önemli ve ciddi de olsa, sadece güncelin çerçevesinde “al gülüm-ver gülüm” ilişkisiyle bakıyor... İktidar ne istiyorsa medyanın büyük kısmı da onun peşinden gidiyor... İktidar değiştiğinde ya da iktidarın görüşü değiştiğinde de aynı medya hiç çekinmeden pozisyonunu değiştiriyor.
Tersi olsa bugünkü hazin durumda olmazdık.
***
1995 ve sonrasına bakarken, Gümrük Birliği Antlaşması’nın tarihsel bir yarılmanın o dönemdeki denek taşlarından biri olduğunu hatırlamak lazım...
Devlete karşı toplumu... Yasağa karşı özgürlüğü... Ankara’ya karşı Türkiye’yi... Merkez’e karşı çevreyi... Kemalizme karşı demokrasiyi...Yerelliğe karşı evrenselliği... ‘Ankara Kriterlerine’ karşı ‘Kopenhag Kriterlerini’ arzulayanlar, Gümrük Birliği Anlaşmasını destekledi, diğerleri de geleneksel köhnemiş devleti, içe kapanmacı vesayet yapısını savundu...
***
Gümrük Birliği Antlaşması Türkiye’nin modernleşmesine büyük katkılarda bulundu...
Ama gerçek, kalıcı, toplumun özünden kopup gelen bir rekabet refleksini üretemedi...
Zaten o reformların da arkası gelmedi...
***
İktisat derslerinde öğrencilerime hep sorardım: Rekabet mi istersiniz, torpil mi?
Amfiden koro hâlinde bana cevap verirlerdi: Torpil, Hocam...
***
Şimdi AB sürecinden kopmuş, liyakatin çıkarcılığa kurban gittiği, nitelik düşmanlığının gemi azıya aldığı bir dönemden geçiyoruz...
Sadece siyasal torpil var ve ülke çöküyor... Torpil Hocam, torpil...
*P24'te yayımlanmıştır