Mehmet Altan*
Bir gazete için yazdığım son köşeyazım, sansürlendiği için istifa ettiğim “Denktaşlaşmak” yazısıydı. 17 Ocak 2012’de yazmıştım. Dört yıl önceki o yazının bir bölümü şöyleydi: “Dün Denktaş’ın cenaze törenini izlerken daha sonra epey yaygınlaşan ‘Ankaralılaşmak’ sözcüğünü ilk kullandığım zamanı hatırladım. Rauf Denktaş’ın defnedilme sürecinin çoğu mecrada Özel Harp güzellemesine döndüğünü, ‘çözümsüzlük çözümdür’ siyasetinin feraset olarak sunulduğunu görünce acaba siyasal jargonumuza Ankaralılaşmak’ın yanı sıra bir de ‘Denktaşlaşmak’ kelimesini mi eklesek diye düşündüm…” *** “Ankaralılaşmak…” “Denktaşlaşmak…” Sansürlenen o yazıdan bu yana, siyasal iktidarın yönetim anlayışını tanımlamak için ürettiğimiz kavramlar masum kaldı. O zamandan bu zamana Hitler rejimine, Nazizm’e geldik. Ne vaatlerle başlamışlardı, nerelere geldiler ve nerelere gitmek istiyorlar? Parti programının hem de hemen başlangıcına, “Özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur. Hiçbir bireysel ve kurumsal baskı kabul edilemez” diye yazan AKP, hem siyasal utanmazlıkta hem de programına ihanette kendini aşmaya devam ediyor. *** Nazi rejimi arzusuna yönelik sinsi adımlar “ifade özgürlüğünü” yok etmekle atılmaya başlandı. Önce “Havuz medyası” denen “besleme basın” yaratıldı. Şimdilerde ise güçleri yeterse kendileri gibi düşünmeyen herkesi topyekûn “hain” ilan etme gayretindeler. Dünün mazlumları bugün “devlet, devlet”diye yırtınmakla kalmayıp bir de âleme nasıl düşünüleceği, nasıl konuşulacağı, nasıl yazılacağı konusunda talimatlar verme küstahlığına kapılıyorlar. 2001 yılında ise parti programına şunları yazıyorlardı: “Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri, özgür medyanın varlığıdır.” *** Siyasal İslamcı zorbalığı tabii ki dünya da izliyor. Örneğin, Avrupa Birliği 2015 İlerleme Raporu bu tepetaklak gidişi bir kez daha kayda geçiriyor: “İfade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğü alanlarında önemli ölçüde gerileme meydana gelmiştir. İç güvenlik mevzuatı, kolluk birimlerine, yeterli denetim olmaksızın geniş takdir yetkileri tanımak suretiyle, Mart 2014’te hazırlanan AİHS İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı’nda ortaya konulan tedbirlerle çelişmektedir. İfade özgürlüğü alanında, belirli düzeyde hazırlıklı olunmakla birlikte, birkaç yıllık ilerlemeden sonra son iki yılda ciddi bir gerileme gözlenmiştir. Daha önce bazı hassas ve tartışmalı konular serbest bir ortamda tartışılabilirken gazeteciler, yazarlar veya sosyal medya kullanıcıları aleyhinde devam eden ve yeni açılmış olan ceza davaları önemli bir endişe kaynağıdır. İnternet kanununda yapılan ve Avrupa standartlarından önemli ölçüde geriye gidiş niteliği taşıyan değişiklikler, hükümetin, aşırı geniş kapsamlı gerekçelerle ve mahkeme izni olmaksızın, içeriğe erişimi engelleme yetkisini artırmıştır.” *** İfade özgürlüğü bu, peki “rahmetli” yargının durumu ne? “Yargının bağımsızlığı ve kuvvetler ayrılığı ilkesinin gözetilmesi sekteye uğramış; hâkimler ve savcılar, güçlü bir siyasi baskı altında kalmıştır.” Utandıracak tespitler… Utanma mı? O da öleli çok oldu. *** O hâlde yeniden ‘Özgür Düşünce’den başlamalıyız. İşte ben de öyle yapıyorum. Rastgele…
*Bu yazı ilk kez Özgür Düşünce gazetesinde yayımlanmıştır.