Star Gazetesi eski Başyazarı Mehmet Altan, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla kovulduğu yönündeki iddiaları içeren ses kaydının internette yayınlanmasının ardından, 28 Şubat’ı hatırlatarak, “Aynı şekilde Çevik Bir'in Sabah gazetesinde patronla görüşüp, ‘ordu rahatsız bunu atın’ dediğini biliyorum. Peki bizim Başbakan'ın, Çevik Bir'den farkı ne?” diye sordu.
“Başçalan” adlı Youtube hesabından, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Star Medya Grubu'nun İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karaalioğlu arasında geçtiği öne sürülen bir ses kaydı yayınlandı. Kayıttaki iddiaya göre, 2011 yılında geçen görüşmede, Erdoğan Karaalioğlu’nu arayarak dönemin Star Gazetesi Başyazarı Mehmet Altan’ın kovulması yönünde talimat veriyor.
Ses kaydının yayınlanmasının ardından katıldığı bir televizyon programında iddiaları değerlendiren gazeteci Mehmet Altan, Başbakan Tayyip Erdoğan’a tepki gösterdi.
"Ben Başbakan'ın sevdiklerini yazmak zorunda mıyım?" diye tepki gösteren Mehmet Altan, "Biraz önce @Bascalan tweetlerinde benle ilgili çıkan konuşma, Başbakan'ın şikayet ettiği yazı, 13 Ocak 2011'de yayınlanıyor. Başbakan'ın benim yazdığım o gazete ile ne alakası var. Oraya o genel yayın müdürü denen adama telefon edip, benim yazımı şikayet ediyor. Bu adet çok evvellerden başlamış. Başbakan'a ne benim ne yazımdan” görüşünü dile getirdi.
Altan'ın açıklamalarının satırbaşları şöyle:
Sen genel yayın müdürüne telefon edip yazar hakkında ne yazıp yazamayacağını nasıl söylersin.
Aynı şekilde Çevik Bir'in Sabah gazetesinde patronla görüşüp, "ordu rahatsız bunu atın" dediğini biliyorum. Peki bizim Başbakan'ın, Çevik Bir'den farkı ne?
Ben Başbakan'ın sevdiği şeylerimi yazmak zorundayım. Doğru bir şey yaparsa kutlarım, yanlış bir şey yaparsa eleştiririm.
Ona bir şekilde biat edilecek, ne söylerse söyleyecek. O Ak Partilileri de öyle alıştırdı...
Saçma sapan konuşursan eleştiririm. Bu benim zaten iktisat mesleğim. Sen ne rahatsız oluyorsun, doğru dürüst, mantıklı konuş.
Hani ileri demokrasiydi, özgürlüklerdi. Herkes istediğini yazıyordu, haktı hukuktu. Laf ola beri, gele...
Düşünebiliyor musun, Başbakan bir yazarın ne yazacağına karar verip, genel yayın müdürünü arayıp ayar vermeye kalkıyor. Ayar verselerdi askerler verirdi, ne farkın var senin Çevik Bir'den! Aynı şeyi o da yapıyordu, sen de yapıyorsun.
28 Şubat'ta olanların aynısını sen yapıyorsun. Başörtülü bacılarımız diyorsun, şimdi başörtülü bacılarla ilgili olmadık şeyleri sen söylüyorsun. Yani ne farkınız var aranızda...
İddialara ilişkin Twitter’dan da tepki gösteren Mehmet Altan, “Erdoğan neden "gereği neyse yapın” dedi? Çünkü dünya nüfusunun %22’sini oluşturan İslam ülkeleri dünya üretiminden %7 pay alıyor yazmışım... Erdoğan neden gereği neyse yapın dedi? Çünkü “sorun Müslümanların zenginleşmelerini sağlayacak yüksek teknolojili mal üretememeleri yazmışım. Erdoğan neden "gereği neyse yapın” dedi? Çünkü “din, ırk, mezhep” işlerini bir yana bırakıp; demokrasiyle, teknolojiyle dayanışsak" yazmışım” dedi.
Erdoğan neden "gereği neyse yapın” dedi? Çünkü dünya nüfusunun %22’sini oluşturan İslam ülkeleri dünya üretiminden %7 pay alıyor yazmışım...
— Mehmet Altan (@MehmetAltanFan) 17 Mart 2014Erdoğan neden gereği neyse yapın dedi? Çünkü “sorun Müslümanların zenginleşmelerini sağlayacak yüksek teknolojili mal üretememeleri yazmışım
— Mehmet Altan (@MehmetAltanFan) 17 Mart 2014Erdoğan neden "gereği neyse yapın” dedi? Çünkü “din, ırk, mezhep” işlerini bir yana bırakıp; demokrasiyle, teknolojiyle dayanışsak" yazmışım
— Mehmet Altan (@MehmetAltanFan) 17 Mart 2014
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuveyt’ten Katar’a geçerken uçakta gazetecilere söyledikleri aşağı yukarı dünkü gazetelerin hepsinde manşetti...
Erdoğan uçakta, İslam ülkelerini kastederek, “biz bize yeteriz” diyor ve ekliyordu:
“İslam dünyasının ekonomideki ağırlığı yüzde 30’u buluyor.
Olayın ağırlıklı boyutu ekonomik ama tabii ki siyasi boyutu da var dayanışma noktasında. Müşterek adım atma cesaretini gösterebilmeliyiz.
İslam Konferansı Teşkilatı üyelerinin oluşturduğu zemin içerisinde ürettiğimiz ve üreteceklerimizle İslam dünyası kendisine yeter.”
***
Hâlbuki Başbakan Erdoğan “Kuran’ın indirilmeye başlanmasının yıldönümünde” yaptığı konuşmada çok daha farklı bir tablo çiziyordu:
“Bakınız, sadece Başbakanlığım döneminde, 8 yıl içinde 100’e yakın ülkeye defalarca ziyarette bulundum. Gerçekten de yoksulluğun had safhada olduğu, gelir dağılımındaki uçurumun büyüdüğü, hoşgörüsüzlüğün arttığı, savaşların, çatışmaların, terörün artık alın yazısına, yaftaya dönüştüğü bir çağı yaşıyor İslam ülkelerinin geneli. Hiç kuşkusuz bu manzara bizi var eden öğretilerin eseri değil. Hiç kuşkusuz, bugünkü manzara, medeniyetimizin temellerini oluşturan kaynaklardan yola çıkarak vardığımız bir nokta olamaz.
Bu manzaralara şahit olunca, Kuran’ın mesajı etrafında tarih boyunca nice faziletli şehirler, nice yüce devletler, nice büyük imparatorluklar, büyük medeniyetler kuran Müslümanlar, bugün neden insanların hayranlığını kazanan eserler, görkemli şehirler inşa etmekten uzaklar diye düşünmeden edemedim. 10, 11, 12, 13 ve 14. yüzyıllarda altın çağını yaşayan İslam coğrafyası, 20 ve 21. yüzyılda neden bu etkinliğini devam ettirmiyor diye düşündüm. Tıptan astronomiye, cebirden geometriye, fizikten coğrafyaya kadar hemen her bilim dalında insanlığın önünü açan, çağının ötesinde fikirler ve buluşlar ortaya koyan İslam dünyası, bugün neden tarihe, geleceğe yön verecek fikir ve buluşların altına imza atamıyor diye düşündüm.”
***
Başbakan’ın “biz bize yeteriz” kanaatinin temelini oluşturan “İslam dünyasının ekonomideki ağırlığı yüzde 30’u buluyor” tespitinin nereden kaynaklandığını tam bilemedim...
Çünkü...
İstanbul’da yapılan son İslam Konferansı Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) toplantısında, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 22’sini oluşturan İslam ülkelerinin 2009 yılı itibarıyla dünya üretiminden aldıkları payın sadece yüzde 7 civarında olduğu altı çizilerek vurgulanmıştı...
Nüfus, dünya nüfusunun yüzde 22’si...
Ama üretim dünya üretiminin sadece ve sadece yüzde 7’si...
***
Araştırma-geliştirme...
Teknoloji...
Patent sayıları da zaten İSEDAK rakamlarını fiilen doğrulamakta...
Ayrıca Lüksemburg’da kişi başına gelirin 94 bin 418 dolar olduğu bir dünyada “kendi kendimize yetmenin” de sınırı ne, bu da başka bir soru...
***
Sorun Müslümanların Müslümanlarla dayanışması değil...
Sorun Müslüman ülkelerin zenginleşmelerini sağlayacak olan yüksek teknoloji içerikli mal üretememeleri.
Derim ki “din, ırk, mezhep” işlerini bir yana bırakıp...
Demokrasiyle dayanışsak...
Teknolojiyle dayanışsak...
Ve kendimizi yeryüzünün parçası olarak görsek...
Yoksa dünya nüfusunun yüzde 22’sini oluşturan ama dünya üretiminin sadece ve sadece yüzde 7’sini gerçekleştiren İslam ülkelerinin kendi kendine yetmeyeceği açıkça ortada...
Mehmet Altan, Star Prizma
13.01.2011