Mehmet Altan: Ülkeyi ele geçirenler tek adamın sultasına dayalı siyasal İslam faşizmini deniyorlar

Mehmet Altan: Ülkeyi ele geçirenler tek adamın sultasına dayalı siyasal İslam faşizmini deniyorlar

Mehmet Altan*

AKP, çok partili dönemde hiç tartışmasız kendi parti programına ihanet etme konusunda rakip tanımaz… Tabii bu, aynı zamanda halkı kandırmaya yönelik siyasal ahlaksızlık konusunda da şampiyonluk anlamına gelmekte… Tarih 2001, o zamanlar, ‘ülkeyi ele geçirdik, tek adamın sultasına dayalı siyasal İslam faşizmini deneyelim’ çıldırması yoktu, AK Parti Programı’nda AB için farklı taahhütler vardı: “Türkiye Avrupa Birliği ile ilişkilerinde, taahhütlerini ve Birliğin üyelik için öteki aday ülkelerin de yerine getirmesini istediği şartları bir an önce sağlayacak, gündemin yapay sorunlarla meşgul edilmesini önlemeye çalışacaktır.” Bugün ise ‘kelle koltukta’ zorbaca rejim değişikliği denemesine giriştikleri için AB’ye “biz yolumuza, sen yoluna” diye bağırıyorlar… Bu, ‘biz siyasal İslam faşizmine, sen Bilgi Çağı’na’ anlamına gelmekte… * * * Siyasal İslam Faşizmine karşı ağzını açan herkesi, siyasal zorbalığı eleştiren vicdan sahibi her kişiyi çakma mahkemeler aracılığıyla ‘terör’ bahanesiyle içeri atabilmek için çıkarılan bir terör yasası var… Biliyorsunuz, AB Komisyonu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vizelerin kaldırılması yönünde tavsiye kararı aldı. 4 Mayıs’ta yapılan açıklamada 72 kriterden 5’inin henüz tamamlanmadığı belirtildi. Tamamlanması istenen kriterler; yolsuzlukla mücadele, Europol ile işbirliği, kişisel verilerin korunması, AB ülkeleri ile adli yardımlaşma ve bu terör tanımının AB yasalarına göre yeniden belirlenmesi… * * * Siyasal İslam Faşizmine giden cehennem taşlarını döşemenin en uygun aracı olan ve Erdoğan gibi düşünmeyen herkesin yaşamını karartmaya imkan veren bizdeki terör tanımı, bu 5 kriter arasında vizesiz Avrupa yolunda en büyük engel. Çünkü AB’nin demokrasi kriterlerine uyum sağlandığında, bir savcı marifetiyle sermayenin gaspı da mümkün değil, akademisyenlerle gazetecileri terörist diye ilan etmek de, demokrasi isteyenlere zulmetmek de… E, o zaman; faşizme karşı isen, ‘biz yolumuza, sen yoluna’…

Ayrıca AB karşıtı söylem ve çıkış, dünyadan, çağdan, demokrasiden, insani haklarından kopuş; içeride ‘ulusalcı’ desteği de sağlayıp faşizmin yolunu daha kolay açar hesabı da var… Üstelik bunlar 9 Mayıs Avrupa Günü arifesinde söyleniyor… * * * Ulusalcı oylara kurnazca sulanarak siyasal İslam faşizmini kurmayı kolaylaştırmak, 21’inci yüzyılda ne kadar mümkün peki? İnsanlık, sosyal değişimin ‘değişmez’ kanununa bağlı olarak zaman içinde kaçınılmaz olarak farklılaşıyor. Önceleri feodal beyler ve tek üretim aracı olan toprak… Daha sonra sermaye ile onun sahibi burjuvazi ve o hayatın simgesi fabrikalar öne çıkıyordu. Şimdi ise yeni bir aşamadayız. Bu yeni aşamada insan, kendini en kutsal canlı yapan beyniyle, zenginlik üreten sermayeye ihtiyaç duymadan özgürleşebilen bir hale geliyor. Eski yapılar yıkılıyor, Fransız Burjuva Devrimi’nin değerleri geride kalıyor. 14 Temmuz’un yerini insan odaklı bir büyümenin simgesi haline gelecek olan 9 Mayıs Avrupa Günü alıyor. * * * 2016 yılında Avrupa Günü, Türkiye’de siyasal İslam faşizmini dayatan bir zihniyetin gemi azıya aldığı bir gündeme denk geliyor… Bu kadar geriye gidiş nasıl oluyor? Çünkü bu topraklar insanlığın büyük dönemeçlerini çok geriden ve gecikerek takip ediyor. Neden? Çünkü kendi sorunlarını çözerek aşma kabiliyeti çok yetersiz, iç dinamikleri çok zayıf. Türkiye, bugün 1908’deki II. Meşrutiyet’ten bile daha geride ve daha da geriye gitme tehlikesi altında… * * * Sürekli ‘AB süreci’ne vurgu yapmam bu nedenle… ‘Ankara Kriterleri’nin nasıl bir talan ve zorbalık rüzgârı olduğunu fiilen yaşamaktayız… AB demokrasisi, faşizm meraklılarını tabii ki rahatsız eder… Ulusalcı anlayışı gıdıklayacak ‘sen yoluna, ben yoluma’ politikasının temelinde bu rahatsızlık var…

Çalma, öldürme, içeri atma, nasıl faşizm olacak? * * * Bugün 9 Mayıs Avrupa Günü… Öncelerde, AB reformlarından uzak kalarak hiç bir açılımı gerektiği gibi tamamlayamayacağımızı, Kemalist Cumhuriyet’i de demokratikleştiremeyeceğimizi söyleyerek Avrupa üyeliğini kuvvetle desteklerdim. O zamanlar AB’ye demir atılamadığı için şimdi Kemalizm’den de geriye, tek adam sultasında siyasal İslam faşizmine doğru yuvarlanıyoruz… Bu musibetin yararı, AB’nin, reformlarının, tam üyeliğin önemini ‘İslamcı faşizm’ taraftarları dışındaki herkese bütün nutuklardan çok daha iyi anlatıyor olmasında… Türkiye, bu gerçeği mecburen ağır acılar yaşayarak anlamakta… * * * Siyasal İslamcı faşizmin temsilcileri; savaşlarla, ölümlerle, cinayetlerle, hırsızlıklarla, son zamanlarda artan suikastlarla, ‘bir partinin denetimine giren’ yargıyla Türkiye’yi fazlasıyla zorlamaya başladılar. Devam etmeleri halinde Türkiye’yi paramparça edecekler… Bu toplumun buna izin vereceğini sanmıyorum… Türkiye hayatını kurtarma refleksini gösterecektir. Göreceksiniz, ülkeyi siyasal İslam faşizmine götürmek için ulusalcı bahanelerle AB’den koparmak isteyenler yargı önünde hesap vermek zorunda kalacak… Ülke ise çok daha bilinçli ve tecrübeli olarak yeniden inançlı ve güçlü bir biçimde insanlık âleminin bir parçası olarak kendi gerçek yoluna gidecek…

Bu yazı gazete360.com'dan alınmıştır.