Basın tarihini araştırırken 1974 sonrasında çok dipli köşeli bütüncül bir çalışma olmadığını fark ettim.Hem daha bütüncül bir anlatım hem de kaybolmaması gereken ayrıntılar peşinde koşarken yetmişli yılların sonuna doğru kendi basın serüvenimin de daha yoğunlaşıp süreklilik kazandığını bir kez daha gördüm.
1979 yılındaki Paris'teki doktora öğrenciliğim bu serüvenin ateşini harharladı.
Hürriyet'te başlayan Paris Mektupları beş yıl boyunca Cumhuriyet'te sürdü…
Aynı süreçte zaman zaman Milliyet'e de meslekî makaleler yazdım.
1984 yılında Türkiye'ye döndükten sonra Güneş'te önce kimini kitaplaştırdığım dizi yazılar hazırladım, sonra da haftada bir köşe yazısı yazmaya başladım.
Ardından ancak kısa bir süre çıkabilen Söz gazetesinde haftada dört gün köşe yazarlığına devam ettim.
Sonra yirmi yıl boyunca Sabah ve 2006'dan 2012 yılının başına kadar Star'da başyazarlık…
Bunları özetlememin nedeni, 1968 yılında yayımlanan ilk yazıma rastlamam oldu.
"Basın Tarihi" yazılarında 1965 yılındaki sol hareketi ve TİP'in cüssesini çok aşan düşünsel etkisini etraflıca anlatmaya çalıştım.
O dönemdeki TİP ve TKP'ye yakın yayın organları, bu iki parti birleştikten sonra Hollanda'nın desteğiyle dijitalleşti. Kaybolmayacak bir arşiv oluştu.
Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV-www.tustav.org) sitesine girince o döneme ait hatırı sayılır bir yayın dökümü bulunabiliyor.
Ciddi emek verilmiş çok değerli tarihsel bir çalışma bu.
15 Şubat 1968 tarihli Proleter dergisinin 4. sayısındaki yazıma da orada rastladım…
Radikal, sert, bilmiş on beş yaşımdaki hâlimi gülümseyerek kucakladım.
Dergideki "Proleter" başlığı altında "Yazarları İşçiler ve Köylülerdir" yazıyor.
4. sayıdaki kapakta "Ve İşi, Yiyecek Ekmeği Olmayana ‘Hür' Dediler" başlığı dikkat çekiyor…
Altında Köylü İbrahim Ege'nin şiirine rastlıyorsunuz:
Toprak istiyoruz, biz bu ülkedenYoluna ölen biz, öldüren bizSömürü devri kalsın gerideEken biz, diken derleyen biz.
Proleter dergisinin künyesine baktım:Sahibi ve Genel Yayın Müdürü Necip Akan'mış, aylık dergi…Dördüncü sayfadaki "Bu Bir Düzen Meselesidir" başlıklı ilk yayımlanan yazım şöyle başlıyor:
Proleter dergisinin çıkan iki sayısını da okudum. Dergiye yazı gönderen emekçiler kendi dertlerinden, kendi yollarının, kendi duraklarının olmadığından veya köyden geçen trenin köyde durmadığından bunun gibi dertlerden bahsediyorlar ve ilgili makamlara birçok defa baş vurdukları halde cevap alamadıklarından yakınıyorlar.Ve emekçilerin akılları şahıslara takılıyor ilgili mercilerin başında bulunan şahısların değişirse kendi dertlerinin hal olacağını sanıyorlar. Hayır, baştaki şahıslar değişse de emekçilerin kendi dertlerine eğilmeyecektir. Çünkü bu bir sınıf meselesidir. İki sınıf vardır, burjuva ve proleterya sınıfı.
Kan damlayan yazımı sonra da şöyle bitirmişim:
Emekçiler örgütlenmeli, bilinçlenmeli ve Anayasa çerçevesi içinde kendi ağırlıklarını burjuva sınıfının karşısına koymalıdırlar. Kaybedecek bir şeyleri olmayan emekçiler hiç olmazsa kendi çocuklarına insanın insanı sömürmediği, bağımsız bir dünya bırakacaklar ve çocukları onlardan bahsederken onları üzüntüyle anmayacaklardır.
Basın tarihini yazarken, bizleri basın tarihinin parçası hâline getiren ve 1979 yılından sonra yoğunlaşan kendi kişisel tarihimin izleriyle rastlaşmaya başlamak ne demek?
Yayımlanan ilk yazıdan yola çıkarsak, yarım asrı devirmişim.
Başlığı "15 Yaşında Yayımlanan İlk Yazım" diye koydum ama bu rahatlıkla "52 Yıl Önceki İlk Yazım" diye de okunabilir.
Bu yazı ilk olarak P24'te yayımlanmıştır.