12 Mart 1971 dönemi faşizmini anlattığım 6 Mayıs tarihli "Balyoz Dönemi" başlıklı yazının bir paragrafı şöyleydi:
"Eve baskına gelen binbaşı, babamın 20 bin kitaplı kütüphanesinin bir köşesinde topluca duran kendi yazdığı kitapları görmüş, azarlayan bir sesle anneme, 'Bütün bu olup bitenlerden sonra hangi cesaretle Çetin Altan'ın kitaplarını bulunduruyorsunuz?' diye sormuştu. Annem de titrek ve kısık bir sesle, 'Burası kendi evi efendim,' diye cevaplamıştı."
Babamın kendi yazdığı kitapların "kütüphanenin bir köşesinde" durduğunu yazmış ama hangi kitaplarla birlikte durduğunu pas geçmiştim.
Babamın kendi yazdığı kitapları 150 yıllık bir dönemi kapsayan bir dergi koleksiyonunun yanı başında duruyordu, hâlâ da orada durmakta…
Yanı başında durduğu derginin adı ise La Revue Des Deux Mondes…
Basın Tarihi dizisini yazarken Sultan II. Mahmud'un isteği ile 1831'de İstanbul'da yayımlanmaya başlamış yarı resmî bir devlet organı olan Le Moniteur Ottoman hikâyesi sırasında da La Revue Des Deux Mondes dergisinin adına rastladım.
II. Mahmud bir yandan Takvîm-i Vekâyi'nin hazırlıklarıyla uğraşırken bir yandan da Babıâli'nin görüşlerini ve politikasını yansıtacak Fransızca bir gazete çıkartmanın peşine düşmüştü.
İzmir'de uzun zaman devletin görüşlerini savunmuş olan Alexandre Blacque'ı İstanbul'a çağırıp kendisine Fransızca gazetenin kurulması görevini verdi.
Fransa'da kralcı olarak tanınan Alexandre Blacque'ın "Blak Bey" adıyla yarı resmî bir gazetenin başına geçmesi Fransız Elçiliği'nde hoşnutsuzluk yaratmış ve İstanbul'daki elçiliklerde çeşitli tepkiler uyandırmıştı.
Blak Bey, 1836'da Sultan'dan aldığı gizli bir görevle Fransa'ya giderken Malta'da zehirlenerek öldürüldü.
Alexandre Blacque'ın öldürülmesi sonrasında II. Mahmud, Alexandre Blacque'ın çocuklarının eğitimi ile ilgilenmiş, bunlardan Edouard Blacque (1824-1895) daha sonraki yıllarda İstanbul'da yayımlanan Courrier de Constantinople gazetesinin başyazarlığına getirilmiş, sonra da "Blak Paşa" adını alarak Basın Genel Müdürü olmuş, Bükreş Elçiliği de yapmıştı.
Blak Bey'in gizli görevle Fransa'ya gönderildiği sadece La Revue Des Deux Mondes'un 1850 tarihli yayınlarında haberleştirilmişti.
Bu haberin sadece La Revue Des Deux Mondes'da yer alması dikkat çekiciydi.
Daha sonra ise geçenlerde La Revue Des Deux Mondes konusunda büyük bir sürprizle karşılaştım.
Babamın 25 Mayıs 1997 tarihli "100 Yıl Önce, 100 Yıl Sonra…" başlıklı yazısında evdeki asırlık dergi koleksiyonundan söz ettiğine rastladım:
Abdülhamit'in kitaplığından çıktığı söylenen ve üç beş cilt eksiğiyle 150 yıllık bir dönemi kapsayan bir dergi koleksiyonu var bende... Derginin adı, "La Revue Des Deux Mondes" (Her iki dünyanın da dergisi...)
1960'lı yılların başında eski zaman kitapları satan bir dost, çok ucuza ve taksitle bana satmıştı o görkemli koleksiyonu... Abdülhamit'in kitaplığından çıkmış olmasının da olasılığını belirterek...
Ve yazıda beni çok sarsan bir ayrıntı vardı:
"Cezaevinde, 'Yüz yıl önce yabancı gözüyle Türkiye' konusuna çalışırken, arada sırada bir kaç cildini getirttiğim o kaynaktan çok yararlanmıştım… O çalışmalar bugün 'Nar Çekirdekleri' kitabında..."
Babam Sağmalcılar Cezaevi'nde yatarken Abdi İpekçi, Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü'ydü. Babama yazı dizileri ısmarlar, onları imzasız yayımlardı. Rahmetli Abdi Bey'in dayanışması sayesinde babam evin ekmek parasını hapishane koğuşunda yazdığı o dizilerden çıkardı.
O diziler sonra babamın da hatırlattığı gibi Nar Çekirdekleri isimli kitabı oluşturdu.
Geçen hafta 10 Temmuz tarihli Le Monde gazetesi Türk hapishanelerinde yazılan kitaplar üzerine koca bir yazı yayımladı, "Hapishane yazıları, Türk'ün kaderi" diye de başlık attı.
Dünyadaki tutuklu tek romancı olan Ahmet Altan'ın Silivri'de küçücük plastik bir masa üzerinde yazdığı ve 23 ülkede yayımlanan Dünyayı Bir Daha Görmeyeceğim adlı kitabına da o inceleme içinde geniş yer ayırdı. Sabahattin Ali, Kemal Tahir ile ortak kaderine vurgu yaptı.
Aynı gazete, 9 Ekim 2019 tarihli sayısında benimle yaptığı tam sayfalık geniş röportaja da, "Altanlar, Babadan Oğula Siyasi Tutuklu" başlığını atarken, Türkiye'de siyasal tutukluluğun babadan oğula "miras" olup olmadığını sordu.
Miras mı değil mi bilemiyorum ama bu yazar ve düşünce düşmanlığının, ülke yönetimlerinin, asker ve sivil faşizmin arsızlaşmış bir ayıbı olduğu aşikâr.
1971'de Çetin Altan'ın hapishanede yazdığı Nar Çekirdekleri'nden Ahmet Altan'ın, 2017 yılında Silivri'de yazdığı Dünyayı Bir Daha Görmeyeceğim adlı kitaba…
Babadan oğula hapishane kitapları…
Silivri'deki 21 aylık tutukluluk maceram beni de "Hapishane Notları" olarak yazdığım, pek çok bölümünü de P24'te yayımladığım ve henüz bastırmadığım yeni bir kitap sahibi yaptı.
Le Monde'un siyasal tutukluluğun babadan oğula "miras" olup olmadığı sorusunun daha geniş bir cevabını da babamın "100 Yıl Önce, 100 Yıl Sonra…" başlıklı yazısının son bölümüyle yanıtlamak belki de daha doğru olur:
"Mevcut hukuk düzenlemelerindeki tutarsızlıklarla boşlukları düzeltmekle görevli parlamenterlerin, kendi sorumsuzluklarından kökenlenen hukuksal çapaçulluklardan, ayrıca bir de yararlanmaya kalkmaları ayrı bir sorun…
Bütün bu kurnazlık salyalarıyla, bulamaçlaşmış siyaset safsatasından usanınca, evdeki koleksiyonun tam 100 yıl önceki bir cildine uzanıyor elim…
Cildin sırtında 1897 yazıyor. Koleksiyon sıralamasında
140. cilt. Mart ve Nisan aylarının 1'iyle 15'inde yayınlanmış dört dergi var içinde...
Ya peki dergilerin içinde ne var?
1- Rene Bazin'in Tüm Ruhuyla adlı romanının son bölümü…
2- Fransız Deniz Kuvvetleri'ndeki mantıksal yapılanma...
3- Sağlığa aykırı endüstriler - Kibrit üretimleri...
4- Güzel sanatlar tarikatı - John Ruskin üstüne inceleme...
5- İsviçreli bir turist ve dünya çevresindeki gezisi...
6- Tiyatro sayfası... Rönesans tiyatrosunda oynayan Spritizma piyesinin; Vodvil tiyatrosunda oynayan Acılı Kadın piyesinin ve Komedi-Fransez'de oynayan İnsanın Yasası adlı piyesinin, Akademi Fransez üyelerinden Jules Lemaitre tarafından eleştirileri...
7- Modern yaşamın mekanizması...
8- Bilim ve tarım...
9- Rusya izlenimleri - Subaylar ve erler...
10- Edebiyat sayfası - Heinrich Heine'nin şiirleri...
Tam 100 yıl önce nerdeyse ayı ayına yayınlanmış bir derginin içindekilerden rast gele on başlık işte…
100 yıl sonra da bugün yayınlanmış olanlara elbet bir yerlerde yine rastlanacaktır…
Ve 200 yıllık bir zaman boyutunda çeşitli dallardaki yayın dünyasına Türkler'in yaptığı katkıların volümü bilemeyiz ne kadar olacaktır?
Ve yine bilemeyiz yerli seçmenlerle yerli siyasetçileri ne kadar ilgilendiriyor bu tür konular..."
Bu yazı P24'ten alınmıştır.