*Mehmet Altan
29 Nisan 1971 tarihli Milliyet gazetesinin ilk sayfasında tek sütuna bir başlık: “Çetin Altan, İlhan Selçuk göz altında”
Ve altında bir spot: “Sıkıyönetimce kapatılan Akşam ve Cumhuriyet gazetelerinin yazı işleri müdürleri de göz altına alındı.”
Haber şöyle:
1. Ordu ve Sıkıyönetim Komutanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Şubesi, dün akşam yaptığı açıklamada, önceki gece Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 2 numaralı bildirisine aykırı makalelere yer verdikleri nedeniyle kapatılan Cumhuriyet ve Akşam gazetesi yazarları İlhan Selçuk, Çetin Altan, gazetelerin Yazı İşleri Müdürleri Oktay Kurtböke ve Erol Türegün’ün haklarında soruşturma yapılmak üzere nezarete alındıklarını bildirmiştir.
***
Cumhuriyet gazetesinin, İlhan Selçuk’un 27 Nisan’da yayımlanan “Hoş Geldin Tanzimat Kafası” ve 28 Nisan’da yayımlanan “İsa Musa ve Cart Curt Üstüne” başlıklı yazılarından ötürü Sıkıyönetim Komutanlığı’nca 10 gün kapatıldığı belirtilir.
Akşam gazetesi için o kadar da bilgi yoktur..
Gazete haberi, “Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 2 numaralı bildirisine aykırı makaleler” nedeniyle göz altına alındıklarını söylese de, ansiklopedilerdeki kayıt farklıdır.
Ansiklopediler, “İlhan Selçuk 12 Mart Muhtırası'ndan sonra, 9 Mart 1971 darbe teşebbüsüne katılan Millî Demokratik Devrimcilerden olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı,” diye yazar…
Babam Çetin Altan için de tarihsel kayıt şöyledir:
9 Mart 1971 darbe teşebbüsünü destekleyen ‘Devrim Gazetesi’ mensubu olduğu gerekçesiyle, bu ‘Millî Demokratik Devrim’ darbesi planlarına karşı çıkan zamanın 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün tarafından tutuklanarak sorguya çekildi.
Geçen zaman, yaşamdaki ayrıntıları açığa mı çıkarır yoksa üzerini mi örter?
Örneğin, babam Devrim gazetesine siyasi yazı yazmadı, parlamento anılarını yazdı.
Bu yazılar da daha önce de vurguladığım gibi Ben Milletvekili İken başlığıyla kitaplaştı.
Gene de ansiklopedik alıntıdaki son cümleye dikkatinizi çekerim; Çetin Altan’ı tutuklayan ve sorguya çekenler mahkemeler filan değil, zamanın 1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün…
***
Döneme ait bilgi ve belgeleri gözden geçirirken babamın o zamanlar yana yakıla anlatıp durduklarının çok sonraları gazetelere de yansıdığını gördüm:
1969’da milletvekilliği dönemi bittikten sonra 1971’de 12 Mart darbesi sonrası yazıları nedeniyle gözaltına alındığını… Selimiye Kışlası’na götürüldüğünü…. Yakınlarının onunla ilgili bilgi alamadığını… Bir gün tahliye kâğıdı imzalatılıp ama serbest bırakılmadığını… Öldürülebileceğini düşündüğünü...
Orgeneral Faik Türün’ün yazar tutuklayıp, sorguya çektiği zorbalık döneminde
Anayasaya göre gözaltı süresi 24 saat olmasına rağmen babam 15 gün gözaltında kalır.
Dağa adam kaldırır gibi…
***
O günlere geri döndüm…
Gerçekten de babam ile ilgili sağlıklı bilgi alamıyorduk. Bu toprakların en yetenekli karikatüristlerinden biri olan Turhan Selçuk, Ahmet ve ben bir arabanın içinde Selimiye Kışlası önünde bekleşip durduk.
Turhan Bey, Jandarma Albayı olan babalarını anlatırdı:
- Bağıra bağıra babamın sesi genişlemişti…
Babamdan haber almamız için çırpınanlardan biri de geçenlerde yeniden eski günleri yâd ettiğimiz o dönem Akşam’da muhabirlik yapan Ergin Konuksever’di. Selimiye’nin kapılarını aşındırıp durdu.
***
Selimiye çayırlarında çile doldurarak haber almak için bekleştiğimizde, içerde babamın ne yaşadığı çok sonraları zaman zaman yazılarındaki tek paragraflık anlatımlarda ortaya çıktı:
12 Mart’ta bendenizi de bir sabah vakti evden alıp Selimiye Kışlası’na getirmişler, kapısının üstünde ‘Sorgu odası’ diye yazılı, yatağı da bulunan büyükçe bir odaya tıkmışlardı. İki hafta boyunca her gece, odadaki hoparlörlerden sabaha dek işkence sesleri dinletmişlerdi.
***
22 Haziran 2011 tarihinde de 85 yaşına bastığı gün yazdığı yazıda o gözaltı günleriyle ilgili bir paragraf vardır:
Org. Faik Türün’ün İstanbul’da Sıkıyönetim Komutanı olduğu dönemlerde; Selimiye Kışlası’nda bir şafak vakti, önde tabancalı bir yüzbaşının yürüdüğü bir infaz mangasının ortasında, elleri arkadan kelepçeli bir ‘yazı’ adamının; kışlanın uzun koridorlarından,’talimgâh’ın kapısına doğru yürürken attığı adımlar gibi koparmak, artık her yıl takvimin her yaprağını...
***
İlhan Bey ise, şimdilerde “kentsel dönüşüm” kapsamında tarihe karışmak üzere olan, o dönemde işkencehaneye dönüştürülmüş olan Ziverbey Köşkü’nde fizikî işkenceye tabi tutuldu.
İlhan Selçuk 1987 yılında Köşk adlı kitapta okuyanın tüylerini diken diken eden Ziverbey Köşkü’nde gördüğü işkenceleri anlattı.
İlhan Bey, göz altındayken de ifadesine akrostiş yöntemiyle gizlice "işkence altındayım" cümlesi yerleştirdiği çok sonraları kamuoyuna yansıdı.
Nasıl da şaşırmıştım.
***
Babamı Anayasayı yok sayarak zorbalıkla iki hafta tuttukları Selimiye Kışlası’ndan alıp, Kartal-Maltepe’deki askerî cezaevine götürdüler. İlhan Bey de oradaydı.
Babam bir yazısında karşılaşmalarını şöyle anlatıyordu:
İlhan Selçuk da oradaydı. Birbirimizi görünce ne kadar çok sevinmiş ve kahkahalarla eğlenmeye başlamıştık.
***
Üç ay Maltepe Askerî Cezaevi’nde kaldı.
Tahliye olduktan kısa bir süre sonra 1 Ağustos 1971’de, bu kez 8 Kasım 1967 tarihli “Sovyet İhtilalinin 50. Yılı” başlıklı yazısından Akşam gazetesi Yazı İşleri Müdürü Doğan Koloğlu ile beraber 1.5 yıla ve 4 ay sürgün cezasına mahkûm oldu.
Bu kez Sağmalcılar Cezaevi!ne girdi.
Hapishaneye girmeden önceki son günü hep anımsarım.
Sabaha kadar İstanbul’un altını üstüne getirmiş, gün doğuşunu Taksim Meydanı’nda karşılamıştık.
1971 ve 1972 yıllarındaki yaş günlerini Sağmalcılar’da geçirir.
Daha sonra şöyle yazar:
45 ile 46 yaşına bastığım 22 Haziran'lar, Sağmalcılar cezaevinde geçmişti. Suçum da, TCK'nın 142'nci maddesini çiğnemek ve yazıyla 'sınıfı sınıfa düşman etmeye kalkmış' olmaktı.
***
Çetin Altan; “Nedense yüz yılı aşkın bir süreden bu yana; aşırı bir şair, yazar, gazeteci, sanatçı düşmanlığı vardı Hazine’den geçinmeli ‘mevki sahipleri’nde,” diye yazar, “Bir Türlü Bitmeyen Bir Kâbus Tefrikası” başlıklı yazısında.
Sabaha karşı saat 04:30’da, 83 yaşındaki İlhan Selçuk’un evini basarak, kendisini gözaltına aldıklarında yazdığı yazıda da, 1958 yılında 82 yaşındaki Hüseyin Cahit’i kendisinin cezaevine götürdüğünü hatırlatır.
Evet…
Türkiye’deki basın tarihi değil, yönetmeyi nobran bir baskı zannetmenin çileler tarihidir.