Mehmet Altan yazdı: Besleme basın

Mehmet Altan yazdı: Besleme basın

Mehmet Altan*

Önceki hafta ‘besleme basın’ kavramına kısaca değinmiştik, bu deyim Falih Rıfkı Atay’a aittir. İktidar yanlısı olduğu için ekstra banka ilanlarıyla sırtı sıvazlanan basını tanımlamak için kullanmıştır.

Deyim ülke realitesine öyle oturmuştur ki ansiklopedilere girmiştir.

“Varlığını herhangi bir kurum ve kuruluştan aldığı para yardımıyla sürdürebilen, bunun için de kendine yardım edenleri körü körüne savunan gazetelere besleme basın denir.” Bu, Büyük Larousse Ansiklopedisi’nin tanımıdır.

Besleme Basın, Demokrat Parti döneminin tanımıdır ama basının iktidarlar tarafından beslenmesi epey eskidir, ta Abdülhamid’e dayanır.

***

Aldanmıyorsam, Babıâli kararıyla, bir nezaret bütçesinden yardım gören ilk gazete Serveti fünun’dur. Diğerleri Hazine-i Hassadan ve Ceb-i Hümayundan (Padişahın cebi) himaye olunurdu.

Halbuki birkaç sene sonra bütün gazetelere maaş bağlanmıştı.

Bunu kim yazıyor?

Servetifünun’un kurucusu Ahmet İhsan…

Anılarında anlatıyor:

Dahiliye müsteşarı Reşit Mümtaz bey işi çabuk gördü, Servetifünun’a Dahiliye bütçesinden ayda 3240 kuruş verilmesine lüzum gösterdi...

Aralık 1891 tarihli Takvim-i Vakayi gazetesinde yayımlanan bir kararname şöyledir:

Ahmet İhsan Beye lüzumu miktar muavenet akçası verilmesi için... emrü fermanı hazreti şehriyari.

***

Basın tarihi arşivlerinde İkdam gazetesi sahibi Ahmet Cevdet’in padişaha çektiği bir telgraf da bulunur.

Ahmet Cevdet bu telgrafında, vaktiyle tütün işi yaparken Rejinin (yani Tekel’in) kurulması dolayısıyla uğradığı zararları ve İkdam’ la geçinemediğini anlatarak, Fransızca gazete çıkarmak için padişahtan yardım istemektedir.

***

Bir de yerli basın yetmezmiş gibi yabancı basını “besleme basın” hâline getirme kurnazlığı vardır.

Bunun yolunu yabancı basında çıkan yazılardan çok ürken Abdülhamid açmıştır.

İçerde her türlü rezillik yaşansa da bunun dışarıda duyulmaması gibi sakat ve hastalıklı bir inanca sahiptir.

Yabancı gazetecilere para dökmek bunu önlemek içindir.

Yabancı basının nasıl besleneceği resmî raporlarda da gayet pişkin bir şekilde yer alır.

Dışişleri Bakanı Sait Paşa ile müsteşarı Artin Dadyan’ın resmî raporunda İstanbul’da yabancı dillerde çıkan Levant HeraldPhare du BosphoreLa Turquieİstanbul ve Byzantis gazetelerine yılda 340 bin lira ödendiği, yabancı ülkelerdeki gazetelere ise yalnız 1300 lira verildiği yazılıdır.

Rapor,bu “dengesizliği” gidermenin yöntemini de önerir:

Basına ayrılan paranın toplamı önemlidir. Bunun iyi kullanılması oldukça fayda sağlayabilir. Onun için, yabancı dillerdeki gazetelerin ileride yapacakları hizmetler karşılığı, yerli gazetelere verilmekte olan paraların hemen kesilmesi, yahut miktarlarının azaltılması ile bu paranın yabancı basına ayrılmış ödeneklere eklenmesi yerinde olacaktır.

Şimdi dış basın ödeneğinden bir miktar para almakta olan ‘Memorial Diplomatique’ gazetesine ve Avrupa’da büyük ve tanınmış bir iki gazeteye, mümkün olduğu kadar hiçbir tarafa renk verilmeksizin, bazı devletlerin yaptıkları gibi para verilmesi ve bu gazetelerin tarafımıza geçirilmesi. İstanbul’daki muhabirlerinden bir ikisinin mükâfatlandırılması ve bu suretle hükümet lehine yazılar yazdırılması uygun görülmektedir.

***

Bir de padişahın doğum günlerinde ve tahta çıkış yıl dönümlerinde gazetecilerin yazdığı dalkavukluk yazıları karşılığında Sultan’ın kendilerine nişan ve çeşitli armağanlar verip, paralar dağıttığı anlatılagelmiş, “dalkavukluk cülusu” alanların da adları liste liste yayınlanmıştır. Şaşılacak isimlere rastlanması da bu “eski hastalığın” nasıl derinlerde seyrettiğini sergiler.

— Tercüman-ı Hakikat gazetesine Hazine-i hassadan 120 bin kuruş ödenmiştir.

— İstanbul’da çıkan Levant Herald gazetesine 100.000 kuruş, Moniteur Oriental gazetesine 67.606 kuruş, Saadet gazetesine 36.000 kuruş, Byzantis gazetesine 30.000 kuruş, La Turquie gazetesine 84.000 kuruş, İstanbul gazetesine 24.000 kuruş ödenek verilmiştir

Uzun bir liste vardır.

***

Demokrat Parti’nin besleme basına neler dağıttığının listesini ise Millî Birlik Hükümeti açıklamıştır.

28 Ekim 1960 tarihli açıklamada söyle denmektedir:

Tirajı düşük olan gazetelere, tirajı yüksek olan gazetelerden daha çok veya aynı ölçüde ilân verilmiştir.

Resmî ilânlarda Zafer gazetesinin aldığı miktar 500-900 bin lira arasındadır. İzmir’de rekor Yeni Asır’da, İstanbul’da da Havadis’tedir.

1959 ağustosundan itibaren tiraj ve abone esasına göre yürürlüğe giren kararname de kötüye kullanılmış, tiraj ve abone sayısı göz önünde tutulmaksızın DP organı gazeteler birinci kategoriye, DP’yi destekleyenler ikinci kategoriye, tarafsızlar üçüncü kategoriye alınmış, Ulus, Dünya ve Yeni Gün gazetelerinin adları ilân listesinden çıkarılmıştır. Daha sonra Yeni Sabah’ın da ilânları kesilmiştir.

Resmî ilânlar kesildikten sonra özel ilânların da verilmemesi için genel müdürlere telefon edildiği tespit edilmiştir.

Kâğıt tahsisi konusunda da yine DP’yi tutan gazetelere, tirajlarına göre büyük ölçüde kâğıt verildiği, tarafsız ve muhalif gazetelere ise bu alanda çok hasis davranıldığı, hatta Kim dergisinin 1958 Temmuzunda kâğıdının kesildiği anlaşılmıştır. Muhalefeti tutan gazeteler ve tarafsız basın kâğıt darlığı yüzünden tirajını kısmak zorunda kalmıştır.

***

Havadis gazetesi ilk kuruluşunda örtülü ödenekten 55 bin lira, Necip Fazıl Kısakürek ise 27 Mayıs’a kadar 147 bin lira almıştır.

Orhan Seyfi Orhon’a ve Yusuf Ziya Ortaç’a örtülü ödeneklerden çeşitli tarihlerde 100 bin liraya yakın para verildiği, Peyami Safa’nın da Başbakanlığa çeşitli tarihlerde dilekçeler göndererek yardım istediği, örtülü ödeneklerden ajans ve gazetelere 723.809 lira dağıtıldığı vurgulanmaktadır.

Bu örtülü ödenekten para isteyenlerin mektupları da daha sonra ortaya çıkmıştır.

Örneğin Necip Fazıl şöyle yazmaktadır:

Müsteşar Bey'den 2500 lira ve 'Mecmuanı çıkar da görelim ve sonra yardım edelim' cevabı aldım. İlk defa bir itimatsızlık sezer gibiyim. Ben parayı alır da mecmuayı mı çıkarmam veya çıkarırım da uygunsuz bir istikamet mi tutarım? Ben ki her şeyi uğrunuza riske etmiş, her defa mükemmel eseri vermiş ve bu kadar tecrübe ve çileden geçmiş bir adamım. Şahsım, kalbim ve kalemim her türlü teminatın üzerindedir.

Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır. Bütün bunlara karşı 15 bin lira zarar çarpıtılmış ve daha nice kasıt ve sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim. Haftalardır Ankara 'nın bu hücra ve münzevi otelinde cinnet buhranları içinde çırpınmaktayım. Bütün istediğim zarara birkaç bin zamla 20 bin lira temininden ibarettir. Bunca muvaffakiyetten sonra uğratıldığım bu hal ve düştüğüm şeref kırıklığı hayatıma mal olabilir. (...) Artık Necip hakkında olmak mı olmamak mı kararı sizi de üzüntüden kurtaracak şekilde verilmeli ve bu iş bitirilmelidir. Ben kararlıyım ve her şeye razıyım.

***

Orhan Seyfi Orhon ise örtülü ödenek talebini şu satırlarla “arz etmektedir”:

Yusuf Ziya Ortaç ile Akbaba'yı 1954 seçimlerini sonuna kadar muhalefetin hiciv, istihza ve tarizlerini aynı silahla hem çok daha incelik ve zarafetle karşılayan bir mizah dergisi olarak çıkarmayı kabul ediyoruz. Akbaba, iktidarı destekleyerek muhalefete hücum edeceği için kazançlı bir iş olmaz. Bu gazeteye konması kararlaştırılan parayı Akbaba'yı 1954 seçimlerinin sonuna kadar çıkarmak için kullanacağız. Şayet Akbaba, partice çıkarılırsa matbaa, kâğıt ve diğer masraflar temin edilirse biz kalemimizi bu hizmette kullanmaya hazırız.

***

Bunlar basın tarihinin acıklı ve çirkin yüzüdür.

Ne yazık ki o yüz her dönem sırıtkan varlığını sürdürür.

Çünkü besleme basın bu coğrafyanın iflah olmaz bir çirkinliğidir.

*Bu yazı Bağımsız Gazetecilik Platformu P24'te yayımlanmıştır